Extremely Loud and Incredibly Close (2011) - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

23 Şubat 2012 Perşembe

Extremely Loud and Incredibly Close (2011)

Çok Gürültülü ve Çok Yakın

Adıyla en baştan eksi puan alan, bu senenin en iyi film ve en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar adayı olan proje, bütün düşüncelerimi çürüttü! Adaylıklarından dolayı izlediğim filmlerin içinde beni mutlu edenler listesine girdi ya, artık ödül almasa da önemli değil. “Billy Elliot”, “The Hours”, “The Reader” gibi öne çıkan filmlerin yönetmeni Stephen Daldry yönetmen koltuğunda oturmaktadır. “Forrest Gump”, “The Horse Whisperer”, “The Insider”, “Ali”, “Munich”, “The Curious Case of Benjamin Button” gibi pek çok bilinen projenin senaristi Eirc Roth, Jonathan Safran Foer’in aynı adlı romanından senaryoyu uyarlamıştır. 129 dakikalık ABD yapımının baş rollerinde ise Tom Hanks, Sandra Bullock, Thomas Horn, Max von Sydow ve Viola Davis yer almaktadırlar. 40 milyon $ bütçe ile perdeye aktarılan dramın hasılatı ise şimdilik 33 milyon $ civarındadır. Altın Küre ve Bafta’nın dikkatini çekmese de daha girişte yazdığım bu bilgiler izlemek için etkileyici bir sebep olur sanırım?! Bu arada, film Mart ayının ortalarında bizde gösterime girecek.

Babasını 11 Eylül saldırısında kaybeden Oscar, dokuz yaşında çok zeki ve meraklı bir çocuktur. Babasının ölümü ardından annesi gibi depresyona girmektense babasının ona bıraktığı bir sırrı ortaya çıkarmak için tüm şehri dolaşır. Tek ip ucu ise bir anahtardır!

Gözde filmlerin çoğunda müzik çalışmalarına imzasını atan Alexandre Desplat yine karşımızda! Bir ara Kıraç her yerli dizide böyle karşımıza çıkıyordu. Neyse ki Alexandre Desplat olayı dramatikleştirip seyirciyi bıktırmıyor. Peş peşe o kadar çok Oscar adayı izledim ki artık güzellerine ulaşamayacağımı düşünüyordum. Bu proje ise beklenenden daha güzel vakit geçirtti. Mekan, dekor, kostüm detayları hiç önem taşımıyor. New York’ta çekilen klasik dramlardan farksız bu detaylarda. Fakat senaryo ve kurgu beni derinden etkiledi. 11 Eylül temalı projelerden sıkıldığımı düşünmeye pek zaman kalmadı. Şöyle bir gerçek var: Amerikalıların ellerinde böyle fırsat varken neden değerlendirmesinler? Kaç tane Vietnam Savaşı ile ilgili film izledik? Sayısını bile hatırlamıyorum. Veya mafya filmlerini ele alalım. “Godfather” ile seyircinin ilgisini gören kaç yapımcı önümüze onlarca mafya filmi çıkarmadı ki? E o zaman 11 Eylül saldırısının pişirilip önümüze koyulmasını çok eleştirmeye gerek yok. Bu filmde de duygular pek güzel sömürülüyor. Gözlerimin dolduğu sahneler oldu. Hatta Oscar’ı yanımda olsa kucaklayabilirdim! Başlarda sinir edici bir karakteri canlandırsa da zamanla kendini seyirciye teslim etmesi filmin en kilit noktasıydı. Bu açıdan karakter detaylandırmasını Oscar üzerinde çok başarılı ele alıyorlar. Zaten anne ve baba karakterleri arka planda kalarak Oscar’ın içindekileri seyirciye aktarmaya yarıyorlar. Konuşmamayı seçen yaşlı adam ise sessizliğinin arkasında mimikleri ile her şeyi ortaya döküyor. Duygusal olmadığım zamanda izlediğimden filmin benden faydalanmadığına inanıyorum J Demek ki roman ve senarist etkileyici şeyler sunuyor bizlere.
Ben filmi beğendim fakat gerek çevremden duyduğum tepkiler, gerek IMDB’nın 6.5, Rotten Tomatoes’un 46, Metacritic’in 46 puan vermesi fikrim konusunda kafamı karıştırmadı değil. Tabi bu eleştirilerin hedefinde genelde yönetmen Stephen Daldry bulunuyor. Daha önceden yaptığı filmlerle ister istenmez kıyaslandığı için bu projenin de benzer hedeflerle seyirciyi bulması bekleniyor sanırım. En iyi film Oscar’ı alması zaten diğer filmlere haksızlık olur lakin bu kadar kötülenmesi de bu filme haksızlık oluyor.

Baş roldeki 1997 doğumlu Thomas Horn’un ilk filminde Stephen Daldry tarafından tercih edilmesi büyük bir şans. Tüm iticiliği ile bir süre seyirciyi rahatsız ediyor, sonra tüm o öfke ve nefretin altındaki “çocuğu” ortaya çıkarıyor. Oysaki sadece bir çocuk karakteri oynadığını unutarak yargıladım.

1929 İsveç doğumlu üstat Max von Sydow, en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar adayı olarak yeni neslin de gönlünü fethetmeyi başarmıştır. Tabi Sydow’un ilk adaylığı değil bu. 2 Altın Küre adaylığı dışında “Pelle the Conqueror” ile en iyi erkek oyuncu Oscar adayı olmuştur. Bu sene Nick Nolte ve Christopher Plummer ile ödülü hak edenler arasında yer alıyor. İddialı bir dal bizi bekliyor J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar