Dünyanın dört bir yanında büyüklerin vahşi duygularının derdini çocuklar çekiyor. Onların önlenemez ihtirasları, akıl almaz oyunları, haince planları, ayak oyunları, çıkar çatışmaları, taht kavgaları, toprak hayalleri, hepsinde de kurban edilen çocuk oluyor.
Savaş, çocukları da öldürüyor…
Saçının teline kıymadığınız yavrunuza savaş kıyıyor, acı veriyor, gözyaşına boğuyor, üşütüyor, hasta ediyor, donduruyor ve öldürüyor.
Afganistan’da tam kırk çocuk üşümüş…
Tam kırk çocuk üşümeden sonra donmaya başlamış.
Ve tam kırk çocuk, bizler sıcak yataklarındayken acı içinde hayata gözlerini yummuş.
Daha hayatı tanımayan, çevresinde olup bitenlerin nedenini bile sorgulamaktan aciz minicik bedenler soğuktan tir tir titreyerek henüz gözlerini açtıkları dünyadan uçup gitmişler.
Yaşananların hiç birinde onların suçu yok.
Yaşananların ne olduğunu anlayacak durumda da değiller.
Kimseye düşman olmamış, kimseden düşmanlık beklememişler…
Anasının koynunda yatmaktan, babasıyla oynamaktan, karnı acıkınca annesinin memesine sarılmaktan, altı ıslandığında kurutulmaktan başka bir isteği olmamış.
Doğduğunda ağlamış, ağlayarak da öte dünyaya göçüp gitmiş.
Ülkesine ne olduğunu anlayamadan gitmiş…
Hangi ülkenin ilk ateşi açtığının farkına varmamış.
Kendi ülkesindeki hainlerce satıldığının da farkında olmamış.
Gözlerini dünyaya açtığında gülecek hiç ama hiçbir şeyin olmadığını görüp, ağlamaya devam etmiş.
Aç kalmış, ağlamış…
Hasta olmuş, ağlamış…
Annesi ölmüş, ağlamış…
Babasını kaybetmiş, ağlamış…
Her gün kurşun sesleriyle kulakları sağır eden sesten ürkmüş, ağlamış…
Ve her gün ağlayacak bir şey bulmuş…
Minicik yavruları ağlatacak “eşek kadar büyük adamlar” hiç eksik olmamış.
Bedenleri büyümüş ama zırnık kadar akılları yokmuş…
Büyüyen bedenlerin içinden olmayan zekâların kurbanı olmuş, minicik yavrular…
Üşümüşler…
Soba yok, olan sobayı ısıtacak yakıt yok…
Sıcak bir yuvaya hasret gitmişler…
Sıcak bir ana kucağının tadına varamadan göçüp gitmişler…
Çocuk, bütün güzellikleri bedeninde taşıyan minicik yavru…
Yanağına dokunmaya kıyamadığın hassas güzellik…
Ama dünyanın dört bir yanında çocuklara dokunuyorlar…
Acı veriyor, çile çektiriyor, yetim bırakıyor, saçını okşayacak kimsesi kalmayana kadar iğrenç emellerini hayata geçirmeye çabalıyorlar…
Dünyanın dört bir yanında, savaşlarda, terör olaylarında, sellerde, depremlerde çocuklar ölüyor…
Çocuk işçiler, çocuk istismarcıları, iğrenç arzularını tatmin edecek sapıklar çıkıyor.
Hiçbir müdafaa gücü olmayan, hiçbir koruması bulunmayan çocuklar birer birer yitip gidiyor.
Canlarımız gidiyor…
Güzelliklerimizden oluyoruz.
Yarınımızı kaybediyoruz birer birer…
Irak’ta ölen çocukların sayısını bilen var mı, bilmiyorum…
Bilen varsa da, rakamsal veriler tutmaktan hoşlananlardan başkası değildir.
Suriye’de her gün kaç çocuk acı çekiyor, kaç çocuk ölüp, kaç çocuk yetim kalıyor bilmiyorum…
Bizler sıcak yuvalarımızda yavrularımızla oynarken, dünyanın neresinde çocukların donarak öldüğünün farkına varmıyoruz.
Afganistan’da 40 çocuk birden ölüyor…
Minicikler hepsi…
Daha küçücükler…
Yürümeyi bilmeyen var içlerinde…
Dünyaya adımını bile atamamış daha…
Emekleyerek hayata tutunacağını sanmış, yanılmış…
Birileri rahat etsin, birilerinin iktidarı daim olsun, birilerinin iğrenç arzuları karşılansın diye acımadıkları insanların yanına, acımadıkları çocukları da katarak vahşetlerine devam ediyorlar.
Birileri büyüyor, birileri küçülüyor…
Küçülenler, onurlarını da alıp, öte tarafa gidiyor…
Büyüyenler veya büyüdüğünü sananlarsa alçalarak bunu başarıyor. Ne kadar alçalırsa, ne kadar iğrençleşirse, ne kadar insanlıktan uzaklaşırsa, o kadar büyüyor…
Bedenleri büyüyor, ruhları küçülüyor…
Bedenleri büyüyor, insanlıkları yok olup gidiyor…
Ve bugün bir çocuk daha acı çekiyor, bir çocuk daha ağlıyor, bir çocuk daha ölüyor…
Bizse yaşadığımızı sanıyoruz.
Twitimden seçmeler
Aziz Yıldırım, “Darağacında olsam bile son sözüm Fenerbahçe’dir” demiş.
Neyle meşgulsen osun. Son nefeste Kelime-i Şehadettir bütün özlemim.
www.twitter.com/naifkarabatak
0 Yorumlar