Melankoli ve Ayvalık Geceleri Üzerine.. - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Melankoli ve Ayvalık Geceleri Üzerine..


Oldum olası sevmişimdir seni, “ak”ların çoğunlukta olduğu ortamlarda “hayır, kara” diyebilen, buna cesaret edebilen kadın. Hem de o kadar masum bir sevgi ki bu, bir önceki cümledeki “ak” kelimesinde Ak Parti’ye gönderme yapmayacak, böylesi bir kelime oyununa kendimi dahil etmeyecek kadar. Çünkü biliyorum, biraz çekingen bir yapın var senin. İşin güzel tarafı, senin çekingenlik huyun cesaretini hiçbir zaman engellememiştir. Sana birşeyler itiraf etmek ve bu itirafları duyduktan sonra yüzünde oluşacak tebessümü görmek istiyor insan, daha doğrusu ben istiyorum bunu, belki de bu yüzden hiçbir yazar hiçbir satırında senden bahsetmedi bu güne kadar. Biliyorum, kütüphane raflarıdır seni heyecanlandıran, senin istisna olmak gibi bir hedefin de olmadı hiçbir zaman. Bazen düşünüyorum, aslında her zaman düşünüyorum, yine neler saçmalayacaksın diye. Zaten, bilimsel veriler haricinde hangi sözler kalır ki geriye,ikimize de öğretildiği üzre, tahminimce uzayda, belgisiz bir hava boşluğunda kayboluyorlardır. Peki neden, neden sen sürekli muhalefet halindesin? Belki de çeşitliliğin üretimisin, neden bilmiyorum ancak bu çeşitliliğin cazip gelen bir yanı var bana. Çoğunlukçu demokrasiden haz etmememe rağmen sen, garip bir sempatizanlık oluşturuyorsun bende. Çünkü biliyorum aksi taktirde nefes alamayacaksın sen. Yürüyemezsin bile.
Sana sinirleniyorum bazen, öyle bir sinir ki bu. Neden diğerlerinin, yani sana benzemeyenlerin gözünde ötekileştirip durusun kendini, halbuki çoğunluğun yanında olmak güven vermez mi sana? Belki “bilimsel veriler” tezime de karşı çıktın, sahi, buna nasıl karşı çıkabilirsin ki? Gülüyorsun. Her zaman yaptığın gibi. Amerikan romantik komedi filmlerindeki adamlar gibi tebessüm etmeyeceğim bu hareketin karşısında, hayır, sinir patlamam geçtiğinde dudaklarına da yapışmayacağım. Sana da bana da ”plastik” gelmiştir bütün bunlar. Şu an aynı şeyleri düşündüğümüze bile şaşırıyorum, kesin yine bir fırsatını bulup farklı dallar yeşerteceksin saklı bahçende, bunu da biliyorum. Tamam artık yeter, gelme üstüme. Evet, seninle “aynı” olmak istiyorum, bu suç mu? Kaçıyorsun, her zaman olduğu gibi. Yoksa kodaman bürokratların bahsettiği “öteki” sen misin, kendi “demokrasi”lerinde mutlu etmeye çalıştıkları? Sahi, neden seni anlatabilen tek bir münazır olmadı şu güne kadar?
Kızma bana. Ben de hiçbir zaman aynı dilden konuşamadım. Belki de, tutarsızlıktır bizi bu derece istikrarlı bir hale getiren. Belki de sen olmasan, bir çöp kutusundan öteye geçemeyecek kürsüler. Kürsüler parlak, canlı. Herkes maskelerini takmış, kaçıncı perde kimbilir seni ikna etmeye çalıştıkları. Halbuki sen, yarısında terkettin o parlak platformu,hiçbir zaman o ortamda soluyamadın belki.
Hayal et. Sadece hayal et. Ya bir gün, olur ya belki bir gün taş üstünde taş kalmaz bu evrende. Son bir filika kalmıştır ve biri elini uzatır sana. Sen ışığını kaybetmezsin ve kurşunlar tükenir. İşte o zaman dengeler değişir belki, hayır değişmez, değişir mi değişebilir, ikisinin ortasında bir dal yoktur tutunabileceğin. Taraf olmak sendir, sen taraf olmazsın. Ya da olursun, senin ağzından konuşamadım ki hiçbir zaman.
- Kapatıyoruz mekanı Ercüment abi.
- Son bir duble?
- Beş ruble.
-
- Müzik neden sustu?
- Çocuklar gittiler, geç oldu.
- Şeyi çalcaklardı, şeyi, neydi o, kelebekli birşeydi..

2 yorum:

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar