Bunu bir kitapta okumaya gerek yoktu, sadece kitap okuyor olmak
yeterliydi , okuduğun bir kitabi kaybetmenin en kötü yanı sonunu öğrenememenin
uyandırdığı meraktır. Merak insani sinir krizine sokabilecek boyutta bir
durumdur. Merak bir filozof için tüm dünyaya açılan kapıdır. Bir bilim adamı
için yeni bir buluş demektir. Bir mühendis için yeni bir icat. Bir çocuk için
yeni bir deneyim ve yeni bir bilgi. Bir polis için yeni bir suçlu. Bir Türk
için ne gelirse ya meraktandı ya da ***tan. Merak ölümcül bir hastalıktı. O da
bu hastalığa yakalanmamak için kitabinin sayfalarını kapadı ve çantasına koydu.
Çoktan gelmiş olmalıydı çünkü. Oysa kaçırmıştı bile. Tren şehir dışında daha
önce hiç görmediği bir yere varmıştı. Görünce hiç heyecan yapmadı , sadece
indi. Ters yöne geçmesi için iki yüz metre kadar yürüyüp rayların üstündeki
köprüden geçmeliydi. Kulaklığını takti ve hayatinin music on/world off butonuna basmış oldu. Taze toprak
kokusu nerdeyse tüm kasabayı sarmıştı. Belliydi, gece yağmur yağmıştı. Yağmuru
düşündü. İyi niyetli yağmuru. Neden yağmıştı? Pislikleri temizlemek için mi ?
Kim göndermişti? Buda mi? Ra mi? Putlar mi? Tanrı mi? Allah mi? Uzaylılar mi?
Evrendeki bir tesadüf müydü yoksa yağmur da? Yoksa bir kabile yakınlarda yağmur
dansı falan mi yapmıştı? Kimin gönderdiğine bir cevap yoktu. Cevabi olan tek
soru yağmurun neden yağmış olduğuydu. Belliydi. Pislikleri temizlemek için.
Sokaklardaki çekirdek kabuklarını , ağaçların dibindeki plastik çöpleri ,
karafatmaları , çatılardaki örümcekleri ve ağlarını , kanalizasyon kapaklarına
takılan kağıt parçalarını , sigara izmaritlerini , cam kırıklarını ve
insanları. Hepsini temizlemek için yağmıştı yağmur. Hepsini de temizleyecekti.
Gücü yetmedi. Dünyadaki en vahsi hayvanların bile gücünün yetmediği gibi yağmurun
gücü de insan denilen pisliği temizlemeye yetmedi ve çaresizce aktı,
kanalizasyonlara, derelere, göllere, barajlara, denizlere ve okyanuslara.
Yeniden geleceğine yemin ederek. Yeminini tüm evrene duyurarak. Şarkı değişiyor
ve düşünceler köprüden baktığı raylar gibi uzayıp gidiyordu. Başka şehirlere,
dağların arkasına, tarlaların arasından başka ülkelere. Raylarda hiç izmarit
yoktu. Şaşırmıştı çünkü bazen o kadar çok olurlardı ki sanki rayları sigara
izmaritlerinden yapmışlar gibi görünürdü. Uzaktan bir tren göründü. Gideceği
yöne gidecek olan tren. Bir kaç kez daha çekti dumanı. Bos olan miğdesini
dumanla doldurmak için. Miğdesi dumanı sindirsin diye. Ciğerleri keşke fırsat
verseydi. Bunu isterdi, hiç düşünmeden kabul ederdi. İlk izmariti ben atayım
dedi ve elinden bir sigara çöpü , gökyüzündeki bir yıldız gibi kaydı gitti.
Adam merdivenlerden, tren raylardan , melodiler kablolardan, düşünceler
damarlardan, duman ciğerlerden ve zaman var olan tüm hayatlardan, gökyüzündeki
bir yıldız gibi kaydı gitti.
5 Mayıs 2012 Cumartesi
Ana Sayfa
Unlabelled
Durumun Ortasindaki Tren Duragi
Durumun Ortasindaki Tren Duragi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yasal Uyarı
Bir 1 Milyon kalem blog yazarıdır. Bir milyon kalem "bir gönül yolculuğu" sloganı ile yola çıkan, yazarlarının blog paylaşımları ve sosyal amaçlı projelere de katıldıkları bir kültür, sanat platformudur. Sitede yayınlanan yazıların hak ve sorumlulukları yazarın kendisine aittir.
çok güzeldi anlatımın bir yıldız gibi kayış..
YanıtlaSiltesekkürler (:
YanıtlaSil