Durumun Ortasindaki Tren Duragi - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Durumun Ortasindaki Tren Duragi

Bunu bir kitapta okumaya gerek yoktu, sadece kitap okuyor olmak yeterliydi , okuduğun bir kitabi kaybetmenin en kötü yanı sonunu öğrenememenin uyandırdığı meraktır. Merak insani sinir krizine sokabilecek boyutta bir durumdur. Merak bir filozof için tüm dünyaya açılan kapıdır. Bir bilim adamı için yeni bir buluş demektir. Bir mühendis için yeni bir icat. Bir çocuk için yeni bir deneyim ve yeni bir bilgi. Bir polis için yeni bir suçlu. Bir Türk için ne gelirse ya meraktandı ya da ***tan. Merak ölümcül bir hastalıktı. O da bu hastalığa yakalanmamak için kitabinin sayfalarını kapadı ve çantasına koydu. Çoktan gelmiş olmalıydı çünkü. Oysa kaçırmıştı bile. Tren şehir dışında daha önce hiç görmediği bir yere varmıştı. Görünce hiç heyecan yapmadı , sadece indi. Ters yöne geçmesi için iki yüz metre kadar yürüyüp rayların üstündeki köprüden geçmeliydi. Kulaklığını takti ve hayatinin music on/world off  butonuna basmış oldu. Taze toprak kokusu nerdeyse tüm kasabayı sarmıştı. Belliydi, gece yağmur yağmıştı. Yağmuru düşündü. İyi niyetli yağmuru. Neden yağmıştı? Pislikleri temizlemek için mi ? Kim göndermişti? Buda mi? Ra mi? Putlar mi? Tanrı mi? Allah mi? Uzaylılar mi? Evrendeki bir tesadüf müydü yoksa yağmur da? Yoksa bir kabile yakınlarda yağmur dansı falan mi yapmıştı? Kimin gönderdiğine bir cevap yoktu. Cevabi olan tek soru yağmurun neden yağmış olduğuydu. Belliydi. Pislikleri temizlemek için. Sokaklardaki çekirdek kabuklarını , ağaçların dibindeki plastik çöpleri , karafatmaları , çatılardaki örümcekleri ve ağlarını , kanalizasyon kapaklarına takılan kağıt parçalarını , sigara izmaritlerini , cam kırıklarını ve insanları. Hepsini temizlemek için yağmıştı yağmur. Hepsini de temizleyecekti. Gücü yetmedi. Dünyadaki en vahsi hayvanların bile gücünün yetmediği gibi yağmurun gücü de insan denilen pisliği temizlemeye yetmedi ve çaresizce aktı, kanalizasyonlara, derelere, göllere, barajlara, denizlere ve okyanuslara. Yeniden geleceğine yemin ederek. Yeminini tüm evrene duyurarak. Şarkı değişiyor ve düşünceler köprüden baktığı raylar gibi uzayıp gidiyordu. Başka şehirlere, dağların arkasına, tarlaların arasından başka ülkelere. Raylarda hiç izmarit yoktu. Şaşırmıştı çünkü bazen o kadar çok olurlardı ki sanki rayları sigara izmaritlerinden yapmışlar gibi görünürdü. Uzaktan bir tren göründü. Gideceği yöne gidecek olan tren. Bir kaç kez daha çekti dumanı. Bos olan miğdesini dumanla doldurmak için. Miğdesi dumanı sindirsin diye. Ciğerleri keşke fırsat verseydi. Bunu isterdi, hiç düşünmeden kabul ederdi. İlk izmariti ben atayım dedi ve elinden bir sigara çöpü , gökyüzündeki bir yıldız gibi kaydı gitti. Adam merdivenlerden, tren raylardan , melodiler kablolardan, düşünceler damarlardan, duman ciğerlerden ve zaman var olan tüm hayatlardan, gökyüzündeki bir yıldız gibi kaydı gitti.

2 yorum:

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar