Sığınak, veda - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

5 Haziran 2010 Cumartesi

Sığınak, veda


Tek kişilik bir oda, hava soğuk. Penceresiz duvarların arasında kalmış, sıkışmış, yapayalnız. Ne içeriye girebilmek için bir kapı var nede dışarıya çıkabilmek için herhangi bir yol. Zamanın dört duvarın arasına sıkışıp kaldığı, bütün tarihlerin anlamlarını yitirdiği bir karanlık. İçeride en ufak bir ses yankılanmıyor, küçücük bir ışık bile yok. Belki bir mum yakmak kimsenin aklına gelmiyor, belki kimse çığlık atmayı düşünemiyor bile. Hayat dışarısında bu odanın. Tek bir misafiri var. Sadece bir kişi bu odada yaşıyor. Sadece bir kişi burada yaşayabilir ve o çığlık atmaya bile korkuyor.

Duvarlarda yumruk izleri var. Postmodern bir tablo edasıyla kaplıyorlar duvarları. Bir parça ışık olsa zifiri bir siyahın üzerine yayılmış bordoları gözükebilir ama hiç ışık yok. Bordonun tonları siyahın arkasın saklanıyor gözükmemek için.  Zemin nemli, bir vedanın ilk anları gibi. Odanın her bölümü ayrılıkların korkusuyla yaşıyor. Sanki her an bütün oda parçalara bölünüp dağılacakmış gibi tutunuyor parçaları. Ayrılık en büyük kabus burada gitmeye izin verilmiyor. Terk edişler yasak, sözlüklerden yasaklanmış bir kelime. Bir kız bütün bu kimsesizlerde duvarlara ait olmaya çalışıyor. Onlara sarılıyor üşüdüğünde ve ayrılıkların kabusunu görüyor her bir an.

Elleri hep yumruk halinde kızın. Asla açılmıyor. Yumruğunun ön kısmı asla iyileşmeyen yaralarla kaplı. Bu yaralar duvardaki artan kırmızılığın nedeni aynı zamanda. Hiçbir ses yankılanmıyor o küçük bölmede. Kızın hıçkırıkları bile yankı oluşturamıyor. Sadece göz yaşları zemini ıslatıyor elmacıklarından daha fazla. Sırtını duvarlardan birisine yaslamış ki o duvar soğuğu hissetmediği tek yer. Sadece ondan güç alıyor daha önce hiç olmadığı gibi. Sadece o duvar devam etmesini söylüyor ona. Sadece o içini ısıtıyor, ona nedenler veriyor ve kız sadece onun yüzünden duvarları yumruklamıyor daha fazla. 

Kendi soluğunda ısınmaya çalışmayı bırakalı uzun zaman oluyor. Şimdi sadece bir duvarın yalnızlığını kendine yorgan yapmaya çalışmakla meşgul. Boynu idamını bekleyen her mahkum gibi gerilmiş başı arkaya doğru devrildiğinde. Duvardaki o ısıyı hissetmeden önce keskin bir kılıcın gelip hızlı bir biçimde işini bitirmesini bekliyordu ama şimdi kimliği belirsiz bir umut var içinde nereden geldiğini asla bilemediği. Bir eli zemine açtığı bir çukurun üstünde yavaşça açılıyor ve parmaklarından aşağıya doğru yapışkan bir şey kayıyor. Aşağıya doğru kayarken onun gittikçe güçsüzleşen atımlarını hissediyor ve parmaklarının ucundan düştüğünde eksildiğini anlıyor. Biraz daha eksildiğini tamamlanacağı yerde an be an parçalandığını biliyor. Terk edişlerin yasak olduğu bu odada kız aslında kendisini terk ediyor farkında bile varmadan.

Kısa bir süre sonra sadece çukurdan yüksek sesli atımlar yankılanıyor duvarlarda. Eğer çukuru kapatırsa bütün umutlarının da yok olacağını biliyor. Işığı bir daha asla düşlemeyeceğini, bir daha asla eskisi gibi olamayacağından emin. Bu yüzden ne elini geri çekebiliyor nede çukura bir parça toprak atabiliyor. O an sadece duvardan içine doğru işleyen ve tüm damarlarına yayılan ısıyı hissediyor ki o ısı elini geri çekmemesindeki en büyük engel. Hayatında ilk kez pişman olmaktan korkuyor, hayatında ilk kez geri dönememekten endişe ediyor.

Acılarının azaldığını hissediyor yavaşça ama sebebini bilemiyor, sebebini sorgulamıyor bile. Başını hafifçe yana doğru çevirip çukurun içine bakıyor. Ne kadar derin olduğunu veya onu tekrar geri alabileceğinden emin değil. Sadece içinde bir pişmanlık dolanıyor kalbini söküp dipsiz bir çukura atmasından dolayı. Ona artık ihtiyacı olmadığı biliyor ama ilk kez acabalı bir soru yankılanıyor içinde. Emin değil, pişman olmaktan ölesiye korkuyor ki o ana kadar ölüm korkulacak bir şey değildi onun için.Anlaşılmak vaz geçeli uzun zaman olmuştu ama ilk kez kelimeleri birleştirip cümleleri oluşturuyor duyulabilmek amacıyla.

Ne kadar derinde olduğundan emin değil ama yine de hafifçe sola doğru yanlayarak elini çukura doğru indiriyor. Neden bunu yaptığına dair en ufak bir fikri bile yok. Onu geri alırsa eğer acılarının devam edeceğini belki duvarların kırmızılaşmasının bitmeyeceğini biliyor ama yine de o "acaba"lı soru için elinin derinliklere olan yolculuğuna engellemiyor. Parmak uçlarının kalbinin derinliklerine değdiğini hissediyor ve bu yüzünde açan bir gülümsemenin nedeni oluyor. Gülümsemenin kelime anlamını o an hatırlıyor kız uzun zaman önce unutmasına rağmen. Sırtına yayılan ısı bütün vücudunu kaplıyor o anda ve parmakları kalbini sıkıca sarıyor.

...

Duvarından ayrılıp evine doğru yol alırken sadece o garip yabancıyı düşünüyor.  Geri dönüp dönmemek arasında kararsız kalıyor defalarca ama bunu yapmıyor. Garip bir biçimde kalbinin tekrardan attığını hissediyor ve bu ona eve dönüp başını yastığına yasladığında kabussuz bir uyku sağlıyor. Uyandığında aklına gelen ilk şey ise duvara tekrar gitmek ve belki sığınağını paylaştığı o yabancıyı tekrar görmek oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar