İsimsiz - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

10 Ağustos 2010 Salı

İsimsiz

Gözlerimi başka bir evde açıyorum. Her şey yabancı bana bense onlara. Duvarları tanımıyorum, renklere yabancıyım. Neden burada olduğumu bilmiyorum, nasıl geldiğime dair fikrim yok. Dün neler oldu, önceki gün neler yaşandı bilmiyorum. Sadece bu garip gri odadayım. Küçük bir pansiyon belki burası, belki boş bir ev. Açık bir pencereden girmişim. Pencereleri kırabileceğimi düşünmüyorum ama yapabilirimde. Neredeyim ben? Hangi şehirde, hangi sokaktayım? Şehirlerin, sokakların ismi önemli değil benim için. Attığım adımların, uyuduğum yataklar anlamsız. Bu evde eğreti duruyorum, buraya ait değilim. Düşünüyorum ki düşünmek güç bir uğraş benim için. Başım ağrıyor ve ben sebebini bile bilmiyorum. Neredeyim ben? Kimim?

Hatırlamaya çabaladıkça yapamıyorum. Nereden geldiğimi anımsamıyorum mesela. Bana tamamen yabancı bir evde, bana ait olmayan bir kağıda yazıyorum. Kalem bile bana ait değil. Cümlelerimin birbirini tamamlamadığına inanıyorum. İki kelime arasında büyük boşluklar var ve ben onları birleştiremiyorum. Nereden geldiğimi bilmiyorum, yabancıyım bu hayata. Bir pansiyon belki boş bir ev, Belki dün gece bir barda birisiyle tanıştım ve burası onun evi. Ancak yastıkta sadece benim saçlarım var. Bir kadın parfümü kokusu almıyorum, sadece ben varım. Sadece ben, bilmediğim bir evde yapayalnızım. Belki hep yalnızdım belki yalnızlık unutmaya çalıştığım kelime.

Dışarıya çıksam gidecek bir yerim yok. Bir gün daha geçirsem gece nerede kalabilirim bilmiyorum. Tekrar buraya döner miyim, geçmişe döner miyim tekrardan. Kaçıyorum nereden kaçtığımı bile bilmeden. Bir yerde orayı hatırlayabilecek kadar kalmıyorum. Belki hatırlamaktan kaçıyorum belki unutulmaktan. Sahi unutulmak kadar can yakıcı bir şey var mıdır? Birisinin hayatında hiç var olmamış gibi yok etmektir unutmak. Belki ben yok edile, edile bu hale gelmişimdir. Bilmiyorum! Ne geldiğim ne de gideceğim bir yer var. Bu eski evde hayatımın sonuna kadar kalabilirim. Yırtık perdeleri sıkılmadan izleyebilirim. Sonra hatırlarım ama her gün bir önceki günü hatırlarım ve her önceki günde de bir öncekini. Unutamam sonra herkes gibi yok edemem kendimi.

Unutmak yok etmek demekse hayattan eğer unutursam kendimi! Düşük bir ihtimal elbette belki bu yüzden nerede olduğumu bilmiyorum. Gitmeli mi kalmalı mıyım şimdi? Bu küçük sehpada yazdığım bu yazıyı bitirmeli ve bırakmalı mıyım burada. Yazının sonuna "beni evinize kabul ettiğin için teşekkür ederim" diye yazıp minnettarlığımı göstermeli miyim. Yoksa hiç bu gri duvarlı eve gelmemişim gibi gitmeli miyim. Hiç var olmamışım gibi belki.

Yabancı bir evde, bilmediğim bir hayattayım. Geçmişim veya geleceğim yok benim. Şimdimin varlığından da şüpheliyim ama önemi yok bunun. Bu evden gidiyorum ben artık. Nereye gittiğimin anlamı yok nereden geldiğim gibi. Unutmalı, yok etmeliyim kendimi evet. Bunun içinde hatıra oluşmasına izin vermemeliyim. Hatıralarım olmazsa eğer ben olamam. Şimdi gidiyorum ardımda bu yazıyı bırakıp. Bu ev içinde yaşadığım ne varsa hepsi bu satırlarda. Sadece bileğimde onun ismi varken nasıl unutabilirim emin değilim. Kendimi unutabilirim belki ama ya onu! Kendimi silebilirim belki hayattan ama ya!

Evinize kabul ettiğiniz için teşekkür ederim

"İsimsiz"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar