Banner

Hayatlar ve Bir Parça Saygı

Çevrenize baktığınızda bir sürü hayat görürsünüz. Herkes bir şekilde hayatını yaşamaya çalışır. Kimi doğuştan zengindir, fakat bir başkasının zengin olması için çok çalışması gerekir. Kimi çok zekidir, bir şeyi anlaması çok uğraş gerektirmez; fakat bir diğeri çok da zeki değildir, bunu da biraz daha fazla çalışarak kapatır. Kimi herkes tarafından çok sevilir, kimi de hiç aranılan, sevilen bir tip olmaz. İlk baktığınızda bu hayatlar çok farklıdır. Aslında gerçekten farklıdır, fakat bir o kadar da aynıdır!

Benzer olan şey, hayatlarımızdaki sorunlardır. Arkadaşlarımızla, ailemizle, çevremizle olan sorunlar… Buna daha bir sürü şey eklenebilir. Vazıları bu sorunlara ‘sınavın bir parçası’ der. Ve ben de hayatımdaki en büyük sınavımı veriyorum : Eşcinselliğim!

Benim için -ve psikologuma- göre hiçbir sorun yoktu. Çünkü bana göre ‘iki insan arasındaki sevgi’ , yani ‘aşk’ hiçbir zaman iğrenç bir duygu olamazdı. Yalnız başkalarına göre öyle değildi. Ailem bunun iğrenç bir şey olduğunu, beni evlatlıktan reddeceklerini söylediler. Bazı arkadaşlarım bundan tiksinerek veya dalga geçerek bahsettiler. Çünkü onlara göre gayler erkek değildi!

Eşcinselliğimden hiçbir zaman utanmadım, hem de hiçbir zaman! Çünkü erkekliğin ve dişiliğin böylesine dar kalıplara sokulmasını hiçbir zaman kabul etmedim. ‘Bir erkek böyle, bir kız şöyle olmalıdır.’ denilen şeyleri kabul etmedim ve ‘erkek’ olmak için şekilden şekle girmedim. Çünkü ben zaten erkektim!Bunu yalnızca eşcinsellik için söyleyemeyiz. Çevremizde toplum baskısından düşüncelerini özgürce açıklayamayan, rahat davranamayan, baskı altında kalan bir sürü insan var. İşte burda devreye o sihirli söz giriyor: Saygı. Evet, saygı. Çünkü bana göre bir başkasının hayatına saygı duymayan bir insan kendi hayatına da saygı duyamaz. Ve insanlar birbirlerine ve birlikte yaşadıları çevreye saygı duymayı öğrendiklerinde, gerçekten yaşamayı öğrenecekler.

Yazımı ‘Milk’ adlı filminde ‘Harvey Milk’i oynayan Sean Penn ile yapılan bir röportajdan alınan bir parçayla bitirmek istiyorum. Başka hayatlara ve kendi hayatınıza saygı gösterme gücü bulmanız dileğiyle…



Gay kuruluşları ve bazı inanç örgütleri arasında büyük bir gerilim yaşandığını görüyoruz. Bu gerilim basında ve sokaklarda da kendini hissettiriyor. Harvey Milk’in sempatik portresinin bu anlamda bir farklılık yaratacağınız söyleyebilir misiniz?
Bence asıl gerilim gerçek gay olan insanlar ve inanç adına ikiyüzlülük yapan insanlar arasına yaşanıyor. Bunların inançla, tanrıyla, aşkla alakaları yok, sadece nefret etmeyi ve ikiyüzlülük yapmayı biliyorlar. Yoksa inançlı bir insanın diğer insanları yasaklamak gibi bir çaba içine gireceğini sanmıyorum.…

Son sözleriniz…
Şöyle bir mit vardır, bu filmde de söyleniyor; hepimiz aynıyız sadece cinsellik konusunda ayrışıyoruz sanılır, hâlbuki bunun tam tersi doğrudur, insanlar o kadar farklı ki bir araya geldikleri ve benzeştikleri tek konu cinselliktir. İnsanların cinsel tercihlerine bu kadar kafa yormak yerine insanlıklarına, kalplerine yaptıklarına odaklanmak gerekir çünkü resmin bütünü ancak bu şekilde anlaşılır, işin özü budur.

Yorum Gönder

6 Yorumlar

Nesrin dedi ki…
Yüreğinize sağlık, çok anlamlı bir yazı olmuş.
Malesef dünyanın her yerindeki toplumlarda ortak sorun bu: ötekileştirme.
Kendimize benzemeyeni tolere edemiyoruz.
Türbanlılar türbansızlara tahammül edemiyor, sağcılar solculara, heteroseksüeller homoseksüellere.

Keşke dünyada biraz daha hoşgörü ve sevgi olsa
Ülke ve toplum olarak, buna henüz hazır değiliz. Böyle bir değişime alışmak hem aile olarak hemde toplum olarak alışmak var saymak zok zor.

Erkek olarak dünyaya gelmiş bir çocuğun belli bir zaman zonra cinsel kimlik değişimine karar vermesi, aile için hemen nasıl kabul edilebilir.

Ben çok küçükkken 10 yaşında falanken, mahallede bir aile dostumuz var dı. 3 evladı vardı. tanınmış, dinlerine bağlı halleri vakitleride iyiydi. en küşük erkek çocuk büyümeye başladığında hepimizin farkettiği bit değişim oldu. önce arkadaş ortamı değişti bu erkek çocuğun. sonra giyimi konuşması ve hareketleri.

Şimdi 30 yaşına varmıştır belki 10 yıldan fazladır belki evini ailesini terk etti bu erkek çocuk.
şimdi tamamen kadın oldu. geçen bir tanıdık fasıtası ile internnetten resimlerini gördüm ve inanamadım. o küçük erkek çoçuğu bir kadın olmuştu. Ve internet sitesinde kendini satyordu. telefon numarasına kadar deşifre etmiş, cinsel yolla para kazanan biri haline gelmişti.

Bu çok üzücü ve tüyler ürperticiydi. Belkide hayallerini peşinden koştu kadın oldu. ama hem ailsini kaybetti hemde hayatını.

Tarışması büyük bir konu bu. Ama kaleme almandan dolayıda tebrik ederim. eline sağlık.
lolli dedi ki…
Cesaretinden dolayı tebrik ederim..
Karısını döven bilmem kaç yerinden bıçaklayan insan sıfatına bile sığmayacak erkekler bu ülkede garip karşılanmazken cinsel tercihleri farklı olan erkeklerin bu derece garip karşılanmasını anlıyamıyorum... Yüreğine sağlık çok güzel yazı ..
... dedi ki…
Nesrin çok sağol. evet bizim en büyük sorunumuz bu. işte aşmamız gereken, bizi birbirimize düşüren.

siyah kelebek, tartışması büyük bir konu değil. ailesinin onun yanında olması gerekiyordu, onu evden kaçırtacak kadar baskıcı değil.

lolli sen de sağol (= ne yapalım, bu erkeklik ve biz de erkek değiliz.

yorumlarınız için hepinizin ellerine sağlık (=
Nesrin dedi ki…
Erkeklik ve kadınlık doğuştan gelen bir şey değil.
Hepimiz bebek olarak geliyoruz dünyaya.
Cinsiyetimizi belirleyen organlar var elbet, ama bundan daha da önemlisi daha doğmadan bize roller biçen toplum var.
Erkek bebekse mavi giydirilecek, kızsa pembe.
Erkek çocuk silahlarla, kız çocuk bebeklerle oynayacak.
Bunlar gibi görünüşte basit şeyler bizleri kadın veya erkek yapıyor, cinsel organlarımız değil.
Hepimiz insanız, ve nasıl ki farklı diller, dinler varsa farklı cinsel tercihi olan insanların varlığı da çok normal.
Keşke insanlar homofobik olacaklarına bebeğe tecavüz eden 8 yaşındaki çocuklar gibi sapıklara tepki gösterseler!
... dedi ki…
Nesrin evet, beni en çok üzen de bu.
erkek olmalıysan şöyle yapmalısın, kızsan böyle yapmalısın. bu kalıplara uymayanlar da 'gay' kalıbına giriyor. bu hayatı biz yaşamıyoruz ki!