Gidemediğin için ‘’gel’’ dersin. Sonu ne olursa olsun, nerede
ya da neresi olursa olsun gelsin istersin. Neyi, neden çağırırız ki? Sanki
sesimizi duyurabileceğiz. Hadi duyurduk diyelim, peki gelecek mi? Hiç sonunu
düşünmeden; ‘’gel’’ demek kolay. Aslında sen de haklısın; sonunu düşünmek
saçma. Sonucunu bilseydik hata yapmazdık. Hata yapsaydık, bir daha yapmazdık. Bir
daha yapsaydık ‘’gel’’ diyemezdik, cesaretimiz kalmazdı. Şimdi benim
saçmaladığımı düşünüyorsun değil mi? Düşün…
Gelmiyor… Belki de
geliyor da biz fark etmiyoruz. Kafamızı karıştıran onca soru işareti varken,
sorularımıza cevap bulamazken, ısrarla gelmesini istiyoruz. Gelince sorulara
cevap bulabilecek miyiz? Kim bilir;
belki de biliyoruz cevaplarını. Nerde olduğumuza da bağlı tabi.
’’Cevapların sırası
mı?’’ dediğimiz zamanlar geride kaldı artık. Susmak yok! Cesaretli olacaksın,
sorularına cevap bulasın ki; ‘’gel’’ diyebilesin.
Bir cevap yetmez mi,
aklındaki çoğu soruya? Tamam tamam kızmayın, kendimizi kandırmaya gerek yok. Belki
de kendimize kanmalarla buraya kadar gelebildik. Şimdi oturup sizinle tartışamam; ‘’buraya
nasıl geldik?’’ diye.
Şimdi sus. Düşün…
Düşündüysen, Yak
sigaranı. Biraz huzur, biraz sessizlik ve cesaret; GEL…
1 Yorumlar
Güzel yazı..Kimin bu yazı ben mi göremiyorum yazarını?
YanıtlaSilLütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.