Banner

Yüzük Parmağının Hangisi Olduğunu Bilememek..



Bir daha düşün.. Bir daha.. Sonra bir kez daha düşün.. Sonra bir kez daha.. Duygularınla değil mantığınla düşün.. İnsanların olduğu bir yerde düşündüğün kadar yalnız kaldığın zaman da düşün.. Beğenmek, hoşlanmak, sevmek, âşık olmak, bunlar gelip geçici şeyler.. "Bir ömür boyu aynı insanı görmeye tahammül edebilecek misin? " sen gel saatlerce bunu düşün..



İstediğini söylüyorsun.. "Olur" diyorsun..



İstemek de nedir Allah âşkına..? Kaç saniyelik, kaç günlük, kaç haftalık istiyorsun..? Hem sen istiyorsun ama annen istiyor mu, baban istiyor mu, ablan, abin, kardeşlerin, eşin, dostun, tanıdıkların istiyor mu..?



Toplumun bir denklik sistemi var.. Sen, o denklik sisteminden çıkmak üzeresin; kınanacaksın, horlanacaksın, asabi cümlelerin, huysuzlukların, kavgaların odağı olacaksın.. Engelli bir erkek/kadın, engelli biriyle evlenebilir.. Zengin bir erkek/kadın, ancak zengin bir eş bulabilir.. Güzel veya yakışıklıysa bir taraf; diğer tarafta ancak öyle olabilir.. Denklik sistemi budur; bu denklik sistemi bozulduğu anda kavgalar çıkar, küslükler olur..



Kızma, n'olur kızma sana bunları söylediğim için.. Yaşadım tüm bunları.. Yaşamaya da devam ediyorum hâlâ.. Bırak eşini-dostunu, diyelim ki, çevrenin tüm baskılarına rağmen "evet" dedin; peki hiç sonunu düşündün mü..? Her sabah aynı adamla uyanacaksın.. Herkesin acıyarak baktığı adama, sen bir ömür boyu severek bakmaya çalışacaksın.. Herkes sana, "Bu kızın ne kusuru vardı ki gitti bunu buldu?" mealinde bakışlar atacak, sen onları görmezden geleceksin.. Değil evde erkek işlerini yapmak, bir ampül bile değiştiremeyecek bir adamla, bir ömür boyu yaşayacak, bir nevi bakıcılık yapacaksın..



Bu adam, sana nasıl kıyabilir ki..? Nasıl horlanmana, seninle alay edilmesine tahammül edebilir..? Hiç bir işe yaramadığını bile bile, üstelik tüm insanların acımsar bakışları üzerinde iken, seni nasıl kendi bataklığına çekebilir..?



Hep aynı kişiyle uyanmak, tüm hayatın boyu yarım kalmak, hiç tamamlanamamak...



Toplam dört parmak varken bir elde; hangi parmağının yüzük parmağı olduğunu bile bilememek o kadar acı ki.. Yüzük hangi parmağa takılacak, yüzük takılırken insanlar ne diyecek, nasıl bakacak, o kalabalıkta tüm insanların gözleri sende iken ve yanındaki kadına "niye böyle bir delilik yaptı?" diye bakılırken, sen nasıl mutlu olabilirsin, nasıl huzuru bulduğuna inanırsın..?



Korkuyorum.. O kadar çok korkuyorum ki; durup dururken kafamı duvarlara vurasım geliyor.. Hiç sebep yokken, birden bire bir kriz sonucu ölmek istiyorum.. Sorumluluk almaktan korkuyorum, senin bir ömür boyu mutsuz olmandan korkuyorum, bir çocuğum olduğunda, diğer çocukların babası sebebiyle benim çocuğumla alay etmelerinden korkuyorum.. Çocuğumun bu sebeple gözyaşı dökmesinden korkuyorum.. Günün birinde karşıma geçip, pişman olduğunu söylemenden korkuyorum.. Günün birinde karşıma geçip, şimdi hayran hayran bakan gözlerinin içinde acıma ve nefret hissini görmekten korkuyorum.. Günün birinde karşıma geçip "keşke yapmasaydım" demenden korkuyorum.. Ne zaman iş ciddiye binse, ben korkuyor ve kendimi duvarların ardına saklıyorum..



İstiyor muyum..? İstiyorum.. Ama çok... çok korkuyorum..




Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. korkma. çok güzel örnekler var çevremizde. tabi herkesin hayatı kendisine özel ancak böyle güzel şeyler varken hayatı kaçırmamalı...

    YanıtlaSil
  2. Doğru söylüyorsun.. Sanırım ben bardağın boş tarafını görenlerdenim..

    YanıtlaSil

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.