Banner


Taklitçi yengeç nedir diye sorabilirsiniz bana aslında "Çılgın Korsan Jack" isimli çizgi filmde yengeç taklidi yapan yengeçimsi bir karakterdir. Bu yazı da aslında onunla ilgili biraz. Yengeç taklidi yapmak mesela ama gerçekte yengeç değil. Gerçekte yengeç olamayacak bunun yerine taklit ediyordu. Yengeç gibi görünebilmek için. Aslında bu yazıda "gibi görünebilmek", "gibi olabilmek" kavramları üzerinde durmak istiyorum biraz. Bu noktada taklitçi yengeç sıfatını iki farklı grupa özdeşleştirebilirim. İlki insan olan taklitçi yengeçler. Diğeri ise taklitçi yengeç olan sistemler.

İnsanlardan başlayıp oradan sisteme doğru ilerlemek istiyorum. Hepimiz biliriz, her yerde de karşımıza çıkar olmadığı gibi görünmeye çalışan insanlar. Çok zeki değillerdir mesela ama öyle görünmeye çalışırlar. Çok zengin değillerdir mesela ama öyleymiş gibi davranırlar. Çağımızın hastalığı belki de kendini başka birisiymiş gibi görmek, göstermeye çalışmak veya -mış gibi davranmaktır. Çok geniş bir konu üzerinde olduğumun farkındayım hani ne yazarsam yazayım bir yerlere dokunacağımında farkındayım. Zengin gibi, fakir gibi, hasta gibi görünmeyi toplumda hoş karşılamıyoruz aslında. Mevlana zamanında demiş ki "ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" bizim kültürümüzde böyle bir düşünce var iken şimdi neden bu kadar taklitçi olduğumuzu anlamıyorum. Televizyonda hemen hemen her dizide -mış gibi davranan onlarca karakterle karşılaşıyoruz. Bu karakterler kendilerini farklı gösterme çabası içerisindeler. Kendi çevremizde öyledir birileri kendilerini başka birileriymiş gösterme çabasındalar. Neden böyle bilemiyorum ancak tahminlerim var elbette. Bize hep başka biriymiş gibi görünen kahramanlar gösterildi, empoze edildi. Geçmişe doğru baktığımda o kadar fazla Türk filmi bu kurgu etrafında dönüyor ki aslında çok da şaşırmamak gerekir. Bize hep taklit etmenin güzel olduğu anlatıldı, normaldir hepsi. Hatta öyle söylemler izledikki iyi taklit eden hep kazanan olurdu. İşin kısası şu aslında bir cep telefonu, bir iphone alarak insan kendini ait olmadığı bir noktaya çıkarabilir. Ancak yine de orada fazla kalamaz sonra başka bir noktadan taklit etmeye devam eder.

İşin bir diğer bir boyutunda ise sistemin taklit yeteneği var. Şimdi diyeceksiniz ki sistem neyi taklit edebilir ben de "duyguları" diyerek cevap vereceğim. Bakalım hangi duygular taklit ediliyor. En başka "aşk" var (bu konu bile oldukça uzun bir yazı olur kısa kesmeye çalışacağım.) Aşkın taklidi nasıl olur diye sorabilirsiniz ama cevap olarak sadece bir kelime haline getirirse orada bir dönüşüme uğrar aşk. Sonra işin facebook iletilerine inecek kadar da basitleşir. Oysa bize anlatılan aşk böyle değildi. Hissettiğimiz duygular da böyle değildi ama gelin görün ki günümüzde tamamen içi boş bir kavram olmuş aşk. Taktik basittir aslında önce kavramın içi boşaltılır sonra onu başka metalarla özdeşleştir sistem. Reklamlarda bize "aşk" diye sunulan bütün ürünler aslında sistemin taklitçiliğinin bir ürünüdür. Söylenen her "seni seviyorum"un gerçek olmadığı gibi bunların büyük bir bölümü taklitten öteye gidememektedir. Neden sistem bunları taklit eder, neden sistem en değerli varlığımızla yani duygularımızla oynamak ister cevabı oldukça basit galiba. Yine de bu soruların cevaplarını vermek istemiyorum. Aslında durum biraz da Nietzsche'nin "tanrı öldü" demesine benziyor. Tanrı öldüyse eğer onun taklidini yapalım diye düşünür sistem. "Aşk öldü" der Mavi Sakal aynı isimli şarkısında hadi onu da taklit edelim. "Merhamet öldü" Afrika'da yaşananlar karşısında sonra merhamet taklit edilip satın alınabilecek bir ürün haline gelir. "Sevgi öldü" deriz her sevgililer gününe yaklaşırken, sevgi bu kadar basit olamaz ama yine de kendi ellerimizle öldürürüz onu. O kadar fazla duygunun kanı bulaşmıştır ki sistemin ellerine! O kadar fazla duygunun taklidi yapılmıştır ki artık karşılığı kalmamıştır duyguların. Sonra dersiniz ki sistemden nasıl taklitçi yengeç olur. Bu soruya hitaben söyleyecek çok sözüm var ama inanın buralara sığmaz.

Aşk ölmedi diyebilirim sadece. Bir köşeye saklanmış her gün ağlamakta. Biz insanlar ise aşk diye sunulanları gerçekmiş sanmaya çalışmakla meşgulüz. Suçlu yok sadece gerçeği biraz daha yok ediyoruz o üzüyor beni. Yoksa bir kaç duygumuz ölsün, aşk ölsün kimin umurunda. Üzülüyorum işte...

not: Taklitçi yengeç olmak zordur. Düşünsenize bir yerden gerçek yengeç kabuğu bulacaksınız sonra onu kendinize bağlayacaksınız. Dahası o bağlama kabuğun üzerinizden düşmemesine uğraşacaksınız. Taklitçi yengeç olmak da zor iş anlayacağınız...

Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. Yüreğine sağlık...

    İnsanlık mış gibilerle yaşamaya alıştı gerçekleri yadırgal oldu....malesef:/

    YanıtlaSil

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.