Beyaz
Ben Beyaz...Vaktiyle inat uğruna konulmuş bir ad. Kime inat, neye inat uzun hikaye boşver at! Benim adım Beyaz, rengim beyaz, içim beyaz....Var mıdır benden bir parça diye sorma bana, bak ne diyorum sana...Ben Beyaz, içimde, dışımda bembeyaz!
Lacivertgözlerimi açtım tek gördüğüm lacivert..kaç gündür burdayım, kafam ne zamandır acıyor, sessizlik ne zamandır hakim buralarda bir fikrim yok. ama görebiliyorum bugün gökyüzü lacivert. çevremde bir kafes, anlıyorum esaret altındayım, kanatlarımı yokluyorum şükür yerlerinde duruyorlar...olduğum yerden doğruluyorum, kafam ağır, vücudum cılız, kanatlarımı çırpıyorum burası çok dar korkuyorum...gözümü dikiyorum demir teller ardında uzanan laciverte, derin bir soluk çekiyorum özlediğim denizden, gözlerim kapalı yeniden bırakıyorum kendimi boşluğa, esaretim bitene kadar uyanmamak adına...
Morbenim dostum mor...bembeyaz tenimin, narin etimin üstüne bir gölge, bir koruyucu gibi düşen mor. morarınca korkar sevdiğim tekrar itip kakamaz beni, tekrar sallayamaz beni duvarlara, hasret kaldığım şefkati taklit edemez hor davranan elleri. onu sevdim uğruna denizleri geçtim, alev alev yanan kumsallarda yürüdüm. pişman mıyım? hayır ben onu sevdim. geride hasretle kokumu gözleyen ailemi bıraktım ama o vermedi mor menekşe, dövdü beni sev deyince. ama biliyorum günüm gelecek, yollarımız değişecek, ben onu bırakıp giderken o beni sev diyecek. o güne kadar korursa beni mor battaniyem, o gün güneş batarken açık mor, kayıp giderken onca mor, düşeceğim yollara yeniden başlamak için hayata...
Yeşilyeşim taşlarından esinlenerek konmak istenmiş adım "yeşim" ama nüfus memurunun gözüne takılmış yeşil gözlerim olmuş adım yeşil. ilkokul sıralarından sonra sevdim ismimi bak yeşil yeşil...ama bilir misin göremem renkleri yeşilde bir, mavide bir benim için. yeşil gözlerim kocaman bir bakan hayran ama hayat bu ya göremem ben kim neye hayran. beni seven oğlanın gözleri mavi saçı sarıymış bana dedi adı Dağ'mış. sonradan ortaya çıktı gözü her kızdaymış. benim adım yeşil bilmem hangi renk yeşil ama ben bir oğlan sevdim gözleri yeşil yeşil.
Maviaşkın rengini ona sorsaydın mavi derdi. o hayatında bir tek maviyi sevdi..yani olmuştu muhakkak kalbini çalanlar, alıp götüren sonra ona hak ettiği değeri veremeyeceğini anlayıp özür dileyip bırakanlar. hoş her bırakan ufak bir parçasını cebine atıp çekildi yolundan. hiç birinin cesareti yoktu onu kaybetmeye...ama dedim ya o hayatına bir tek mavi bildi. maviydi sevdiği, alır getirirdi kocaman papatya demetlerini sevdiğine. maviydi huzur, maviydi mutluluk. ya şimdi? gene öyle! kocaman gökyüzüne bakarak yatarken yatağında gene gördüğü bir tek mavi gökyüzü, mavi sevdiği, mavi sevildiği....
Turuncu
yağmur damlaları cama çarpıyor göremiyorum ama biliyorum ordasın..Taze çimen kokuları yükseliyor bahçeden rengi ne renk bilmemiyorum. Benim gözlerim çok küçük yaşta beni bıraktı, bırakmalarının üzerinden yıllar geçti ama ara sıra halen özlerim onları. bana bazen sorarlar yanına yaklaşanın ben olduğumu nerden anladın diye, diyemem ki onlara herkesin, her bir bireyin bir kokusu var belleğimde. Tarif et kokumu desen söyleyemem sana kokunu; çünkü yetmez senin hislerin diyemem ki ben sana...en son gördüğüm şeyin ne olduğunu hatırlayamam belki ama en son gördüğüm rengi bilirim turuncu. ne turuncudur desen diyemem belki portakal ama en son gördüğüm renk turuncu! bir gün verdiler elime kağıt kalemi hadi çiz beni dedi sevdiğim...işte o an dokundu ellerim yüzüne, işte o an bildim ben sevdim! çoğu insan için gereksiz ayrıntıdır belki ama benim için önemlidir dudak kenarındaki hafif çizgi. gülüşü bol olan adamda olur bu çizgi, annemin, anneannemin çizgisi....bazen diyor doktorlar denemek ister misin görmeyi. her daim cevabım hazır "siz denediniz mi hiç benim gibi görmeyi"! ben belki göremem dünyayı senin gördüğün gibi ama sor bakalım kendine sen görebilir misin dünyayı benim gibi!
Sarı
doğduğum gün anlaşılmış bende bir gariplik var...hiç ağlamamışım ama ağlayanları gördüm tatsız bir şey! bugüne kadar sesimi duyan yok çünkü ben doğuştan dilsizim, doğumdan kısa süre önce gelişimim durmuş ve aksilik bu ya, bu da benim dilime vurmuş! hiç üzülmedim konuşamadığıma çünkü konuşmak nedir çok iyi gördüm...yalanları gördüm insanların ağzından düşen ancak gözlerinden saklanamayan, öfkeyi gördüm insanların ağzından salya sümük boşalan ama sorarsan ne isterdin; bana anlatılan masalları dillendirebilseydim derdim...konuşsam bir gün günün birinde, sarı oğlanın hikayesini anlatırdım sana, atının dört nala gidişini taklit ederdim "dıgıdık dıgıdık" sonra sen dalardın rüyaya, ben saçını okşayarak devam ederdim masala. neden bilinmez bu hikaye sayesinde öğrendim el alfabesini daha bebek yaşımda o günden beri içimde kalmıştır "sarı" kelimesi. El alfabesi ve ninemin müthiş mimikleri hepsi birleşince tek özlemim sarı oğlanın sarı papatya bahçesi!
Kırmızı
günün birinde bir saniyelik bir olayla hayatım değişti...bilmem bilinir miyim, gazete dergiler çok koştu peşimden ama ben istemedim hiç birini, belki o ilk zamanlar ben de istemedim beni, sonra ben bana alıştım ama olay çoktan kapanıp bitti. dünyam gördüklerim, dünyam duyduklarım, dünyam benim gözlerim! duyabiliyorum seni, görebiliyorum seni ama bir türlü anlatamıyorum sana, ben o an seninleyim! her gün bir roman bitiriyorum kafamda ama ertesi güne kalmıyor satırlarım keske kullanabilsem dilimi o zaman olurdu bir klavyem, o zaman inanırdın belki bana! doktorların bana dediğine göre günün birinde yeniden kavuşacağım sesime gerçi sana söylerlerken duydum hepsi masal diye! ama gene de kavuşunca günün birinde sesime, o zaman bağıracağım "kırmızı" diye!!! kırmızıda kavşağa fırlayan taksime, bize çarpan kırmızı arabaya ve kırmızılar içinde yerde yatan bana, her şeye biranda dur diye...
1 Yorumlar