Banner

Cemile bugün hasta!

Nihayet tahsil hayatının sonuna gelmiş, beklediği atama da gerçekleşmişti. Artık çiçeği burnunun hemen ucunda bir Aile Hekimi olarak memleketimin her bir yanına şifa dağıtacaktı.

Derken tayin emri geldi, Adıyaman’da herhangi bir sağlık merkezinde, her hangi numaralı Aile Hekimi olarak göreve başladı.

Hayatının en güzel ve en özel anını içine sindirdiğinden olmalı ki dün gibi hatırlıyordu. Heyecandan, soğuk havaya aldırmamış, beyaz önlüğünü sağlık merkezinde değil, evde giyinmiş, babacığının aldığı “külüstür” aracına da binerek sağlık merkezine varmıştı.

Kargalar henüz kahvaltı etmiş, vatandaş daha kuyruğa girmemişti. İçine sindirerek sağlık merkezinin dışına doyasıya baktı. Heyttt be! İşte burada insanlara şifa dağıtacaktı. Vatan, millet ondan hizmet bekliyordu.

Derken kapıdan içeriye girdi. Kocaman bir yerdi. Her göreve yeni başlayan gibi danışmadan Aile Hekimi numarasını söyleyerek odasını sordu, danışmadaki memur da tarif etti.

İşte koridorun tam sonundaydı…

Her sabah buraya gelecek, danışmadan geçip, koridorun sonuna gidecekti ve her akşam mesai bittiğinde de yorgun argın da olsa gönlü huzur içersinde evine gidecek, annesinin yaptığı yemekleri midesine indirecekti.

Hani daha yemek yapmayı da bilmiyordu, evlense ne yer ne içerlerdi ya orasını sonra düşünecekti.

Genç kızlığından beri “Doktor Hanım” hayali kurmuştu. Derdi unvan değildi, derdi hizmetti.

Odasına yaklaştığında kapının hemen yanındaki koltuklarda (bir zamanlar banktı, şimdi koltuk oldu) orta yaşlarda, üç Anadolu kadını gördü. Hasta olup, sıra bekledikleri halde ellerindeki şişlerle örgü örüyorlardı. İmrendi tabii. Bu nasıl bir sevgiydi, bu ne hamaratlıktı…

Odasına girdi, hemşire hanım, ilk kez gördüğü Aynur’a “Doktor hanım hoş geldiniz, günaydın” dedi.

Demek gerçekmiş, Doktor Hanım olmuş…

Aynur da “Günaydın, hemşire hanım” diyerek günün en güzel gülücüğünü yollayarak samimiyetini gösterdi.

Hemşirenin de içi ısınmıştı…

“Sırada bekleyen gelsin hemşire hanım” dedi ama henüz bekleyen yokmuş, mesai birazdan başlayacakmış.

Doktor Aynur, “Yok hemşire hanım, kapıda üç kadın vardı” deyince hemşire umursamaz bir tavırla, “Ha onlar mı?” dedi..

Ne demekti, “ha onlar mı?” böyle kabalık olur muydu?

O da umursamadı. Nasılsa sırası gelen içeri girip, derdini anlatacak, o da derdine derman olmaya çalışacaktı.

Ve derken ilk hastası geldi…

Doktor Aynur, sabırla hastasını dinledi, muayene etti, ilacını yazıp “15 gün sonra kontrole gel” demeyi de unutmadı.

Sonra ikinci hasta, üçüncü hasta, ellinci hasta, doksanıncı hasta…

Üff be! bu millet hasta mı, hastalık hastası mı belli değil.

Öğle arası yemek molası verdiğinde üç kadının aynı şekilde örgülerini ördüklerini ve iştahla da sohbet ettiklerini gördü. Kadınlar Doktor Hanım çıkınca ayağa kalkıyor, odasına gireceğinde de yine ayağa kalkarak yüzlerindeki tebessümle selam veriyorlardı…

Mesai bitmiş, muayene bekleyen hasta kalmamıştı. Hemşire hanım Doktor Aynur’a mesainin bittiğini söyleyip, izin istedi. Doktor Aynur da toparlanıp çıktı. Kapının hemen yanına kurulmuş örgü ören üç kadın da toparlanıyordu…

Doktor Aynur, üç kadına tebessümle selam verip, sağlık merkezinden çıktı…

Sabah yine erkenden mesaisine gelen Doktor Aynur, kendisinden önce üç kadının muhabbete kilitlenerek örgülerini ördüklerini görüp, bir kez daha şaşırdı.

Hani erkek doktor olsaydı “bunlar kadın doktora muayene olmak için bekliyorlar” diyecekti ama kendisi de kadındı…

Neyse önemsemedi odasına geçti.

***

Aradan 15 gün geçmişti…

Artık işine alışan Doktor Aynur, hastalarla da yakın dostluk kurmayı başarmıştı. Kontrole gelenleri tanıyor, ilk kez muayeneye gelenleri de iyice bir muayene ederek onlar üzerinde güzel bir etki bırakıyordu.

Ama kafası da sürekli örgü örüp, muhabbet eden üç kadındaydı…

Bunlar kimdi, neyin nesiydi, neden bekliyorlardı?

Bir gün hemşireye sordu…

Hemşire, o kadınların her sabah gelip, akşam gittiklerini söyledi.

Muayene olmuyorlar mıydı?

Hemşire şimdiye kadar onların muayene olduğunu görmemişti. Eee o zaman ne diye sağlık merkezine geliyorlardı?

Baktı ki hemşire önemsemiyor, o da önemsemedi ve sormamaya karar verdi.

Her sabah geldiğinde üç kadınla selamlaşıyor, onlar da “tebessümle” karşılık veriyor, bazen de “Günaydın doktor hanım” diyorlardı.

Derken zamanla sohbet de etmeye başladılar.

Ama Doktor Aynur, onların neden beklediğini hiç öğrenemedi.

Ta ki o güne kadar…

O gün mü?

Anlatacağım canım, çatlamayın…

Doktor Aynur, her zamanki gibi mesaisi henüz başlamadan sağlık merkezine geldi. Odasına doğru yaklaştığı anda bir anda şok geçirdi. “Yanlış mı geldim” diyerek önce koridora, sonra kapısına baktı, doğruydu…

O zaman burada neden üç kadın değil de iki kadın vardı?

Artık çatlayacaktı, sormazsa olmazdı.

“Günaydın kızlar” diye gülücükler saçarak selam verdi.

“Günaydın Doktor Hanım” dedi iki kadın…

“Hayırdır, bugün bir eksiğiniz var.”

“Sorma Doktor Hanım, Cemile bugün hasta”

“Eee hastaysa bana geleydi, muayene ederdim”

“Yok evde istirahat ediyor.”

Doktor Aynur’u aldı bir merak, nasılsa muayene başlamamıştı, iki kadının yanına oturdu ve sordu.

Cemile, Feride ve Ayşe adlı üç kadında yoksulmuş. Kocalarının pek bir işi yokmuş. Eve alınan odunla ancak akşam sobaya üç beş atabiliyorlarmış. Gün boyu evde soba yanıp, israf olmasın diye sıcak olan sağlık merkezine geliyorlarmış. Üçü de kafa dengiymiş, yıllardır aralarından su sızmazmış.

Doktor hanım, “Eee tamam da, Cemile hasta olduğunda neden gelmedi?” diye haklı olarak sordu.

Feride atıldı, “Doktor hanım, hani Cemile hasta ya, işyerinden izin aldı, biz de verdik…”
Cenk Gülen
3 Şubat 2010

Yorum Gönder

1 Yorumlar

Ness dedi ki…
Yazılarınızı takip ediyorum ama yorum yapmak haddime mi bilemiyorum çoğu zaman :)

Paylaşım için teşekkürler, güzel yazı.