Bir Garip Yağmur
Yağmurun dişlerime çarpıp ruhumu acıya bulamasından nefret ederdim ama tenine yağmur değmemiş insanlara da acımaktan kendimi alamazdım. Düşüncelerimi oyuncak haline getiren yağmuru bir sünger gibi emen çirkin yanım ayaklarımı daha da hantallaştırıyordu. Karanlık amansızca üstüme çullandı. Sokaklarda yalnız bedenim, korkak yüreğim ve biçare ruhumla dolanıp durdum.
İşte o sokağın başındayım. Sokak lambaları yukarıdan aşağıya gölgemi ve gözlerimi kutsuyor. Yağmur her yerde. Gölgem bir ceset.
Bir yerlere sığınıyorum son sigaramı yakıyorum. Etraf aydınlanıyor. Yürümeye başlıyorum. Adımlarım yağmur oluyor. Damlalar sürekli yok ediyor. Son sigaramda bundan nasibini alıyor, yağmurla birlikte akıp gidiyor.
Titrek ve çaresiz ellerim, kederli gözlerim daha fazla dayanamıyor. Sakinleştiremiyorum. Yorgunluk bir çıban oluyor gözlerimde açan. Köşe başında can çekişen bir duvara yaslanıyorum. Beyaz elbiseli adamlar hayal ediyorum. Kolumdan tutup yeşil arazilere doğru sürüklüyorlar beni. O vakit hüzün yas elbisesi giymiş, sağanak yağmurlar altında telaşlı uçan bir güvercindi. Ve uyku iki gözü kederli bir çocuk gibi geldi. Elinde sıcacık, kadifeden şarkılar ve siyah çiçekler taşıyor.
Yağmur duruyor, güneş karanlıkları defediyor ve çok güçlü bir ışık her şeye egemen oluyor.. Uyanıyorum. Ve karşımda beyaz kefenlere sarılı, dalsız bir ağaç gibi dikilen insanları gördüm. Ağır narkoz kokusu, morgda haykıran ruhların ölmüş bedenlerinin; çürümüş etleri, tıbbi ilaçlar ve kimyevi bir yığın atığın kokusu ortaya vahşi bir karışımın yükselmesine neden oluyor. Niye burada olduğumu bilmiyordum ama kalbim deli bir fişek edasında. Yüzümde ahmak bir gülümseme. Ama delirmediğimi çok iyi biliyorum. Belki de bir cinnet anında zorla sürüklenerek bu odaya tıkıldım. Hâlâ ıslaklığı hissedebiliyorum. Son sigaramı düşünmeden edemiyorum. Yanağım fena halde kızarıyor, peki gözlerim nerede?
1 Yorumlar