Banner

TERLİK VE ÇAYDANLIK



"İşlerimiz ters gitmesin diye" dedi. O yüzden geri dönüp çevirmiş terlikleri. Eğer terlikler ters durursa, yani olmaları gerektiği yöne bakmazsa yüzleri, işler ters gidermiş. Mahçup mahçup gülümsedi sonra: "Biliyorum anlamı yok ama yine de içim rahat etmiyor." Güldüm ben de. "Boşver" dedim "senin terlikleri düzeltmenin kimseye bir zararı olacağını sanmıyorum."


"Şaşırdın mı?" dedi. "Neye?" deyip gülümsedim. Gülümsedi o da. "Yok şaşırmadım" dedim "annem de çevirir terlikleri." Bir süre sustuk. "Aslında" diye başladım lafa "daha başka şeylere şaşırıyorum ben galiba." Derdim şaşkınlıklar üzerine konuşmak değildi. Sadece yol boyu susarak gitmenin ikimize uygun olmayışı nedeniyle rahatsız olmuştum. Çünkü henüz birlikte susacak ve bundan gocunmayacak kadar yakın değildik. İkimiz de birbirimizin, "ne sıkıcı insan" demesinden korkuyorduk galiba. Evet, saçmaydı ama öyleydi.

Ben şaşırmaktan söz açında nefes alıp gülümsedi. Az önce henüz birlikte susmak için çok erken olduğuna dair aklımdan geçenler belli ki onun da aklında geçiyordu. "Evet" dedi "neye şaşırırsın mesela?" Neye şaşırırdım sahi? Hayatın bütününe şaşıyordum ya bunu söylemekten vazgeçtim. Sanırım sıradan, klişe bir laf etmekten korktum ya da genel birşey söylemekten. "Ölümlere ve ölümden kurtuluş biçimlerine..." dedim. "Nasıl yani?" diye sordu. Ona şunları anlattım: "Zamanın birinde bir aile varmış. Akdenizin sıcağını bilirsin, çok insan o sıcaklarda yaylalara kaçar ve tüm yazı orada geçirirler. Bu aile de yaz tatillerini yaylalarda geçiren ailelerdenmiş. Eylül ayında, sıcaklar çekilince dönmüşler evlerine. Evi temizlemiş, eşyalarını yerleştirmişler. Çok da yorulmuşlar. Evin hanımı hemen bir çay koymuş. Ayaklarını uzatıp çaylarını içmişler. Kadın, adam ve çocuklar. Yorgunluktan olsa gerek hepsi olduğu yerde uyuyakalmış. Ama sabah hiçbiri uyanamamış." Gözlerini ayırarak merakla sordu: "Neden?" "Çünkü, çaydanlığın içinde akrep varmış. Kadın çayı demlerken görmemiş onu. Akrebin zehri kaynayan suya akmış. Ve hepsini zehirlemiş." Yine şaşkınlıkla sordu: "Bu gerçek bir öykü mü?" "Anneannem anlatmıştı. Gerçektir sanırım. Belki o da bir yerlerden duymuştur."

Yine sustuk. Sanırım ikimiz de öykü üzerine düşünüyorduk. Ya da garip ölümler üzerine. Sessizliği bozan yine ben oldum: "Bu öyküyü duyduğumdan beri ne zaman çay koysam mutlaka içine bakarım, çaydanlığı iyice yıkarım." Onun terlikleri düzeltme meselesine döndüğümü anlayıp gülümsedi. "Bu bir batıl inanç değil ama. Benim terlikleri çevirmeme benzemiyor." Doğruydu, bu bir batıl inanç değildi ama batıl inançların da bu tip garip olaylardan doğmadığını kim söyleyebilirdi. "Evet." dedim. "Eğer biri bir zaman ters dönmüş terliklere takılıp başını yere çarpmış ve ölmemişse."

Fotoğraf: teavana

Yorum Gönder

3 Yorumlar

kara kitap dedi ki…
yazdıklarınız kısa öyküler mi, yoksa hayatınızdaki öyküler mi bilmiyorum.ama yazılarınızı çok seviyorum.içimi sıcacık yapıyor.sevgilerimle.
Rakunt ideas dedi ki…
Bende bazı batıl inançlara inanıyorum.Ama ne zaman hani şekilde inanmaya başladım hiç hatırlamıyorum:))
Sanırım herkesin hayatında biraz bu şekilde inançlar var.Ama doğru ama yanlış aklımızın inandığı şeylerle yaşıyoruz öyle değil mi??

Yazınızı hikayenizi çok beğendim.Bundan sonra çaydınlığa pür dikkat:)))
Aydan Atlayan Kedi dedi ki…
KARA KİTAP: Çok teşekkür ederim. Bazen hayattan birebir bazen de gerçeğin üzerine azıcık hayal sosu bu yazılar :)

TUĞBA: Aslında batıl inançlar hayatımızın bir parçası olmuş. Bazen farkında bile olmuyoruz.
Çok teşekkür ederim :)