2004’te yayına başlayan çok beğendiği TV dizisi Avrupa Yakası’nın 140’lı bölümlerine geldiğinde “abla”, halâ, en fazla Engin Günaydın’ın canlandırdığı Burhan Altıntop karakterine tepki duyduğunu fark eder:
Yüzsüz, açgözlü, saygısız, saldırgan, haddini bilmez… Pek çok olumsuz karakter özelliği arasında “abla”yı en fazla rahatsız eden, haddini bilmez’lik:
Sınırları, alanı üzerinde epey mesai yapmış “abla” haddini bilir; o kadar ki, bildiği belirlediği sınırlar sonunda kendisini, içinde sonsuzca özgür, hatta mutlu olduğu bir eve kapatır: Üst üste birkaç gün, yazar, minikartlarına boncuk dizer, okur, örer, müzik dinler… Sonra bunalır, arada sevinçle karşıladığı torun nöbeti çıkmazsa, “insanlarla bir arada olmam gerek” ihtiyacıyla sinemaya, alışverişe, en sevdiği Tahtakale’ye gider, arkadaşlarıyla buluştuğu da olur. Sonra yalnızlığı özler yine birkaç gün eve kapanır.
Fiziksel sınırları bu gibi görünse de “abla”, son zamanda Nesin Vakfı’na yaptığı gibi, yardım amaçlı minikart üretip, yazılarıyla da ihtiyacı olduğunu düşündüğü / sandığı insanlara ulaşmaya çalışır.
Asıl niyeti, elinden gelenin en iyisini yaptığı duygusuyla ürettiklerinin kendisini mutlu ettiği bu tek kişilik hapishanenin, özgürlüğünü yitirme korkusunun sağlamlaştırdığı metafiziksel sınırları dışına çıkmak, çıkabilmek. Kapının açık olduğunu bilmesi yetmez, buna razı gelmesi, hayatında değişikliklere, yeni insanlara izin vermesi gerekir.
Açıklanması imkânsız, yüksek özgüveniyle Burhan Altıntop’un ise hiç sınırı yok; yalakalık kısa gelmişse, “ağzını yüzünü dağıdurum bak!” tehdidiyle yol alır. Enkarnasyonları boyunca, her birimiz gibi, defalarca Burhan Altıntop olmayı deneyimlediği kesin “abla”nın yol alıp, duvarlarını kendisinin ördüğü duygusal hapishanesinden çıkabilmesi için, görünen o ki, içinde gizlenmiş Burhan Altıntop’la yüzleşmesi, hoş görmesi, sevmesi gerekli, kim bilir?
0 Yorumlar