Kötü insanlar aşırı özgüven
sahibidir. Bu yüzden onlarla hiç anlaşamadım. Bundan sonraki
sorunun,”neden?” diye devam edeceğine eminim çünkü
psikologlar aslında çoğu zaman yanıtını bildikleri soruları
sorarlar. Bundan garip bir haz duyarlar. Yerin zeminini inceleyip
oturduğum yerde sallanmaya devam ettiğim için dikkatimi
toplayamadım ve “neden?” sorusu da böylelikle havada kalmış
oldu. Uzun konuşmayı sevmiyorum; genellikle yanıtlarım çok kısa
oluyor. İçimdeki manyak bağırıp durmasa sessizliği
dinleyebileceğim. Zuzu, benim oyuncak ayım, cansız gözlerini
üzerime dikip, “ne olur bu kez ona ağabeyinin ne kadar pislik
biri olduğundan bahset,” dese de Zuzu'yu dinlemiyorum.
Sırf dik başlı olduğumdan
benimle günlerce hatta aylarca konuşmadığı oluyor. Aslında
sorun ne onda ne de bende...
Bir deliye kimse inanmaz,
diyorum,ama o beni dinlememekte ısrarcı davranıyor.
***
Hiç arkadaşım yok! Bu çok boktan
bir durum...
Kimse bir deliyle arkadaş olmak
istemiyor. İçine kapanık biri olduğum için büyükannemin eski
aşklarını taşıyan bir sır küpüyüm sadece. Sürekli matematik
soruları çözüyorum. Keşke sorunların üzerinden gelmek de bu
kadar kolay olabilseydi. Kimse bir matematik dâhisi
olduğumu bilmiyor. Üzerinde soru çözdüğüm kâğıtları
karyolamın altındaki parke zeminin arka yüzünde
saklıyorum. Saklamak ve saklanmak yapabildiğim en güzel eylem...
Ağabeyimin dokunuşları oldukça
rahatsız edici...
Özellikle hafta sonları ve
sarhoşken üzerimdeki baskıları daha da artıyor.
“Tembihlemek,” dediğiniz de
anladığım tek şey ağabeyimin yüzüme yapışan tükürük
lekeleri...
Çoğu kelimeyi kendimle
özdeşleştirdiğimde, hayatım sadece devrik cümlelerden oluşan
ucuz bir tekerleme...
Yalnızca resmini çizdiğim hayal
ürünü birine âşığım.
Sürekli saçlarıyla oynuyorum ve onların rengini
değiştiriyorum. Birçok kez akıl sağlığı yerinde olmayan
insanların arasında kaldım. Doktorlar deli olmadığımı söyleyip
kapıya koydular. O sıkıcı prosedürleri saymayı sevmediğimden
kendime kısa ve öz sözcükler buluyorum. Ellerim titrediği için
bağımlı olduğumu düşünenler bile oluyor. Yalnızca on beş
yaşındayım ve tıpkı parkinson hastası gibi davranıyorum.
Bir sokak köpeğine baktığım
için cezalandırıldım. Kömürlüğe kapatıldım ve kömür
kokusu içime işledi. Hava çok soğuktu; Çakıl dışarıda
üşüyordu. O cezayı almamdaki sebep Çakıl'ı sevmemdi. Çok
sevmem...
***
“Sizce sevmek suç mu?” dedim ve
derin bir suskunluk girdi araya. Zavallı psikoloğum o gün karın
ağrısı çekiyordu. Anlaşılan boş sorulara ayıracak vakti
yoktu. O seanstan sonra saçlarımı okşayıp duran bir teyzeye bile
güvenmemeye başladım. Yanıtını alamadığım soru hayatımda
ciddi sorunlara yol açabilirdi.
Ağabeyim başka bir ülkeye
yerleşti. O pis ağız kokusunu da alıp gitti hayatımdan.
Okulu bıraktığımda bunu
umursayan olmadı. Kafamın çalışmadığını düşündükleri
için bu durum kimseyi rahatsız etmedi. Tecavüzden sonra makatından
gelen kanları tişörtüne silip öyle uyanan birini okulu bıraktığı
ilk gün fark etmeleri oldukça zordu tabii.
Tinerci biri tarafından dayak
yediğimde bunu hak ettiğimi söyleyen birilerinin yanında can
güvenliğimin olduğu da söylenemezdi.
Kızıl saçlı ve çilli bir çocuğu
keşfedemedikleri için onlara acıyordum. Oysa hep onların
yanındaydım. Aynı oturma grubunu,aynı banyoyu,ayn mutfağı,aynı
tabağı,aynı kaşığı-çatalı ve aynı klozeti paylaşıyorduk.
Hatta Zuzu bile sürekli benimle hareket ediyordu.
O kadın odamın kapısını açıp
içeri girene kadar hayata saplantı derecesinde bağlıydım.
Bavulları yatağın üzerine atıp
bana ait olan her şeyi onların içine koyuncaya dek varlığıma
inanmıştım. Yeni çatal-bıçak seti,yeni tabaklar,yeni
klozet,yeni koltuklar,yeni mutfak masası ve dolapları...
Tüm bunlar eskisinin yerine
gelinceye dek çözdüğüm soruları saklayıp duruyordum.
On beş yaşındaydım. O yaşta
eski bir garın rayları üzerinde sırt üstü yatıp Zuzu'nun
gözleriyle yıldızlara bakıyordum. Ölümümün üzerinden tam on
yıl geçmişti.
“Fikrisabit insanlardan biri
olmayabilirsiniz,ama bir gün gelir ,benliğinizin bir parçasını
hayatta tutmaya çalışırsınız. Nasıl öldürüldüğünüz ise
yalnızca bir muammadır ve eğer bir deliyseniz, kanayan kaşınıza
elinizi götürüp silmeye çalışırken, zorla sıyrılan eteğinizi
ve mahvolan rahminizi kimse önemsemeyecektir. ”