Bir de, en az korkular kadar hasar veren kaygılar var, diye düşünür “abla”; bunların başını sağlığın yitirilmesi endişesinin çektiği fikrindedir. Yapılan harcamalara bakılırsa bu endişe, devasa sağlık sektörünün itici motorudur.
Şubat’ta yaptırdığı son çekap’tan, nasıl olmuşsa kötü kolesterolü düzeldiğinden, kendisini yıllardır, her gün kullanılacak ilaca bağlayamayan doktorundan azar işitmeden çıkan “abla”yı, sağlık sektörü eli boş döndürecek değildir. Bu defa da tansiyonunu izlemeye karar verirler, hatta binadan çıkmadan bir kez daha ölçülen tansiyon normal sonuç verse de kendisine, “bir hafta izlensin” talimatı verilir.
Sabah akşam, yakın çevredeki eczaneleri tek tek ziyaret eden “abla”, çok da kayda değer iniş çıkış göstermeyen tansiyonunu sabırla not eder. Evdeki konuşmalara kulak verip “sana ne yapıyorlar anneanne?” dediğinden bir iki seferine torununun da eşlik ettiği macera, sonuçlara göz atan doktorunun “Bir de yazlıkta izleyin bakalım” demesi üzerine “abla” tarafından kesinlikle sonlandırılır. Kardeşlerine, arkadaşlarına “Beni,” der, “içimde patlamaya hazır bir bombayla yaşadığıma inandırmaya çalışan sağlık anlayışını reddediyorum!”. “Kontrolden sağlıklı çıkmışken ve temel ihtiyacım kendimi iyi hissetmek iken, olası hastalıklar fikrine gömülüp diken üzerinde yaşamak istemiyorum.”
Ruhun sonsuzluğuna, pek çok bedenle bir o kadar deneyim yaşadığı reenkarnasyon fikrine gönülden bağlı, bakımına özen ve saygı gösterdiği -bu enkarnasyonundaki evi- bedeninin, sevgiyle desteklediği altmışlı yaşları başında “abla”, sağlıklı yaşama iddiası ile üretilen kaygıya, “ne oluuuuur, ne olmaz, şu, şu, şu tahlilleri, incelemeleri yapalım” dehşetiyle cepleri, cüzdanları, banka hesaplarını dibine dek boşaltan sağlık mafyası kışkırtmalarına kapılmaya sonuna dek direnecek; normal doğumla geldiği Dünya’dan normal ölümle ayrılmayı deneyecek!
0 Yorumlar