“Abla” eski, otuz küsur yıllık
evini yeniden açarken haliyle birçok alışveriş yapar. Yakındaki süper market
bilmemnekadar’lık alışveriş için bilmemnereden indirimli mönü kuponu verir.
“Abla”nın hiç hamburger yiyesi yok, ne yapsın, sinemaya gittiğinde film
festivali öğrencileri kollar.
İki içecek verdiğinden iki kişiliğe
benzeyen indirimli mönüyü devretmek üzere iki oğlanın yolunu keser, öğrenci
olup olmadıklarını sorar. Olumlu yanıt alınca davasını anlatır, kuponu önerir.
İkilinin daha bakımlı, şık ve yakışıklı olanı “bize verme teyze” der, yürür. Öteki yüzünde hafif bir gülümseme, gitmek
ile kalmak arası kararsız; “arkadaşın
bunu gurur konusu yaptı, sen al, kullanmasan da bir arkadaşına ver” diyen “abla”ya
karşın bir ihtimal, ötekinin tepkisini göze alamadığından kuponu almaz,
teşekkür edip uzaklaşır.
Yılmaz, yorulmaz “abla” bir
başka ikiliyi gözüne kestirip yollarını keser, hikâyesini tekrarlar. Bereket
bunlar daha ılımlıdır, sadece “abla”nın kuponu satmak isteyebileceğinden
şüphelenmişlerdir. “Yok yahu!” der kuponun
yerini bulmasından mutlu “abla”, “Biz yirmi
yıl margarin yedik, hem de yokluğunda kuyruklara girerek; ben grafikerim, üstelik
margarin reklamı yapan ajansta çalıştım. Biliyor musunuz, ambalajında hidrojenize
diyor ya, işte ona bir hidrojen atomu daha eklendiğinde elektrik kablosu
plastiği oluyormuş, yaa… Artık doktorlar zeytinyağı yiyin diyorlar.”
0 Yorumlar