31
Ocak 2018
Çarşamba sabahı grup, serin yağmurlu kapalı havada, cepheleri dar, ufacık
balkonları bahçe, geriye doğru uzayan, çoğunlukla üç katlı sefertası gibi
evleriyle Hue’yi geride bırakır. “Hue
ülkenin en iyi konservatuvarına sahip, Ho Şi Minh burada okumuş… Hava
genellikle böyle, geçitten geçerken sis aynı Bolu Dağı gibi, tünel var ama biz
eski yoldan gideceğiz.” Sağlı sollu, pirinç, balık ve karides çiftlikleri
sıralı otobanda yol alırken gördükleri, tezgâhlara dizili pet şişeler içindeki
sarı sıvı masaj için okaliptüs yağı, açık renk olanıysa benzinmiş. “Her köyde birbirinin aynı yekpare taş anıt, o
köyden savaşa katılanları anar ve teşekkür eder.” Derken kapatılmış araç
kliması yeniden devreye girer, protestolar “arada
bir camlardaki buğulanmayı yok etmek gerek” denilerek savuşturulur.
Sağ tarafı dağlık yolun solu
boyunca “Denizin içeri girip yaptığı
lagün. Tünelin ötesinde Parfüm Nehri lagüne karışıyor. İnce uzun lagün 100 km
kadar kuzeye doğru ilerliyor… Mola yerimiz, tuvaletler solda, kahve sağda.” “Abla”
küçük grubunun hemen ‘Kızkumu’ adını verdiği Lang Co, deniz minaresi, kabuklar saçılmış beyaz incecik kumunu
yalayan suya, karşı dağlardan beri uzanıp abanmış kurşunî bulutlar altında. Çok
sert rüzgâra direnerek bir de gözleri pırıl pırıl, tazecik minik ölü balığı
fotoğraflayanlardan ayrılıp kahve içenlere katılan “abla”, masada dönen, ne olacak ülkenin hâli, konulu sohbetin
karamsarlık ilham eden seyrini, ülkeden ne kadar uzakta olduklarını sorarak
değiştirmeyi dener “8000 km” yanıtı
alır. Toparlanan grup Vietnam’ın en yüksek geçidi Hai Van’a doğru hareketlenir. Acentenin kitapçığına bakılırsa “…Dünya’nın en manzaralı yollarından
birisidir… Geçidin en yüksek noktasından bakıldığında hava izin verdiği ölçüde
solda Kuzey Vietnam’ı, sağda Güney Vietnam’ı görmek mümkündür.”
“Hai
okyanus, Van bulut demek, Vietnam’ın en yüksek geçidini biz dolanarak
geçeceğiz. Tünelde motosiklet yasak, sürücüler dolmuşlarla taşınıyor, araçları
ayrıca… Biri demiryolu diğeri kara yolu var. Bir kamyonun, trenin üzerine
düştüğü kazada çok sayıda ölen olmuş… Burada lagün tamamen ayrıldık…” Fotoğraf için verilen molada
gözlenen; yolun alt ucunun, karşıdan gelen araçlara kapatılmasının amacı,
paralel tren hattına çıkışın önlenmesi. 500 m yüksek, 20 km uzun eski yol boyu,
sık bitki örtüsü arasında şırıldayan küçük şelaleler…
“2005’te
tünel açılana dek herkes bu yolu kullanmış, önce Fransızlar, sonra Amerikalılar
genişletmiş. Yörede insana çok benzer, beyaz sakallı primatlar var, bir kabile
onları yediğinden şimdilerde koruma altında… Geçit stratejik açıdan da çok
önemli.” Grup
araçtan bu kez, kalıntıları görülen sığınak fotoğraf molası için iner.
“Da
Nang’da Amerikan üssü var, Amerikalılar içerilere dalıp Vietkong ararken
köylerde ölümlere yol açıyorlar, ev içinde kadın ve çocuklar için bahçede
erkekler için sığınaklar yapmışlar. Donanmanın attığı bombalar da çok can
alıyor. Chan ’63 doğumlu olduğu için bu zamanı hatırladığını söylüyor. Babası
dört kez yer değiştirmiş, ahaliyi toplayıp haritada bomba düşmeyen yerleri
belirleyip... ‘75’te birleşme sonrası, kapılarınızı açın Vietkongları
karşılayın, anonsu üzerine Vietkong dağlardan iniyor. Bir gördük ki
komşularımız Vietkong’muş; komşular da babamı hastanede çalıştığı, uzun boylu
ve şapkalı olduğu için CIA ajanı sanıyorlarmış. Ama ailemden kimse ölmedi, biz
şanslıydık… Birleşme sonrası yetişkinler eğitim kamplarına alındı, 6 ay, 1, 2
hatta 5 yıl eğitim verildi. Uzun kalanlardan (Güney Vietnamlı) Amerika’ya
gidenler olmuş, Chan’in babası istememiş.”
Dağdan düze inen, tren yolunu
kesen grup, büyük nehrin birleştiği yer anlamına Da Nang’a yaklaşır. “Geçimini balıkçılık, deniz ürünleri işleme
endüstrisi, tekstil, limandan sağlayan 1.200.000 nüfuslu Da Nang çok hızlı
gelişiyor. Komünist ülkedeki kapitalist, yeni ekonomik başkent Da Nang’ın alt
yapısı iyi… Asyalı 40 km kıyısı olan yöreyi deniz tatili için tercih ediyor. Singapur
çıkışlı 5 gece, 6 gün turlar en sık kullanılan rota.”
Araç diğer yanda Mermer Dağı,
Maymun (Banana) Dağı bulunan Okyanus kıyısı boyunca palmiyeli çift şeritte yol
alırken katılımcılardan şehir planlamacı hanım “Sahil boyunca kat yükseklikleri çok farklı” der, sorar; “düzenleme yok mu?”. “Yokmuş, genellikle
denize bakan binalar üç kat, şehir içi tek katlı… Hoi An’a giderken yol boyu,
yabancı yatırım çok lüks oteller göreceğiz.”
Çok sayıda köprülerle süslü
şehre varan grup, sağda tüm birimleri toplayan çok katlı hükümet binası,
karşısında zincir otellerden biri, kütüphane, askeriye, kapalı halk pazarı,
kilise arasında yol alırken bir soru üzerine “okul bizdeki gibi, Têt tatili bir haftaymış, on gün olmuş… Şehir öyle gelişmiş ki tüm Da Nang’da
internet ücretsiz!”
Hafta sonları ışık gösterileri
yapılan görkemli –Ejder- Japon Köprüsü
karşısında Cham Müzesi:
Küpe, kolye gibi takılarıyla
mabet koruyucuları, bereket sembolü yoni ve lingam’lar, Hinduizm’in sonra da Budizm’in
tanrı ve tanrıçaları, kumtaşından Apsaralar (dansçı tanrıçalar), tapınaklardaki
geçmeli çatı örtüsü, kiremit oluklar, kandil, çömlek, aydınlanma gereçleri,
eritme kalıpları, fil başlı Ganesh’in öyküsü… Kabilelerle ilgili bölümde giysi
farklılıkları, tapınak kulelerinin lego gibi geçmeli parçaları…
Araç, Hoi An yolu başında, Mermer Dağı fotoğraf molası verir. Büyük
bir mermer bloğundan ibaret, bodur da olsa bitki örtüsü barındıran dağın bir
yanına, yukarısındaki pagodaya ulaşmak için asansör konmuş.
Yol boyu mermer işliklerinde,
en büyükleri Barışın Meryem Budası heykelleri…
“Çin
ve Rusya ile ilişkiler?”
sorusu “Ticarî ilişkilerimiz sürer ama
genişleme politikaları yüzünden biz Çinlileri sevmiyoruz. Amerika’yı da halk
istiyor, devlet değil. Yeni nesilde eski düşmanlık da yok. Rusya ile sorun yok”
diye yanıtlanır. “Son iki senedir
turistlerin %50’si Çin, sonra Kore, Amerika, Avustralya. 10 yıl önce en çok
Japon’du. Avustralya’dan et alıp, kahve, pirinç satıyoruz. En fazla göç,
güvenlik ve insan hakları yüzünden Avustralya’ya; Chan’ın kızının erkek
arkadaşı Avustralyalı, onunla göç etmeye çalışıyormuş.”
Organik tarımın yapıldığı,
rehberin demesine göre romantik, farklı havası olan, “barışcıl buluşma yeri”
anlamında Hoi An; büyümekte, nüfusu
100.000 olunca kentin statüsü değişecekmiş. Hava ılıman, araçta, daha önce
istenmeyen klimadan şikâyet yok.
Öğle yemeği sonrası Konfüçyüs
Mabedi önünden geçerek ulaştığı tekstil dükkânında gruba önce, en başından
sonuna ipek eldesi anlatılır. Dokuma tezgâhı ve ardından ipek işleme tablolarla
ilgili bilgi verilir; kartpostallardan aktarılan portreler, Çin iğnesi
tekniğiyle birkaç ay sürermiş. “Abla” altında, dikiş makinelerinin harıl harıl
çalıştığı merdivenle ulaştığı üst kattan dünürü için, kilim desenli ipek kaşmir
bir şal satın alır.
Nehir kenarında fenerli
ağaçlarla, palmiye ve kameriyelerle süslü bahçeye yayılmış ikişer katlı
binalardan oluşma otel, sıcak havlu ve ardından çay ikramıyla pek sevecen;
şehir gezisi için hazırlanıp bahçede buluşanlar kıyıda yiyecek sunumu sürpriziyle
karşılaşırlar: Altında ateş yanan saksı benzeri ocaklarda, yuvaları olan tavada
pişirilmekte çeşitli yiyecek hasır sepetler içinde zarifçe sunulur; yanında muz
yaprağına sarılı nişasta jölesi, susamlı şekerleme, erişte, şarap, çay, bir
kenardan yükselen gitar klâsiği Elhamra Anıları eşliğinde -“abla” bu
sonuncusunu her şeyden çok sever- ikram edilir.
Yürüyerek gidilen “Tüccarın
Evi, Dünya Mirası listesinde”; sokaklarda Dünya’nın her yanından
insanlar ve müzik, rehber bir defasında Ahmet Kaya duyduğunu söyler. “Tüccarın Evi 200 yıllık, 4. 5. kuşak
duvardaki fotoğrafta, 6. ve 7. kuşak burada yaşıyor. Çin, Vietnam ve Japon
mimari unsurları birlikte kullanılmış, pencere yok, sütunlar ironwood; 400
yıllık en eski Konfüçyüs kabı, %80 dolduğunda kendini boşaltmaya başlar. Her
yıl sel olur, alt kattaki her şey iplerle yukarı çekilir.” 1964’teki en
yüksek su seviyesi etiketi odanın tümüyle, tavana dek dolduğunu göstermekte.
Kolonlar üzerinde, uzaktan yazı gibi görünen, yakından çok güzel sedef kakma
kuşlar.
Sokaklarda hoş kokular, klasik
müzik yayını, direklerde Wi Fi Free kutuları…
Pagoda, ejderhalı havuzlar,
bilgeliğine saygı duydukları için Çinlileri yemediği keçi ve oğlaklar
düzenlemesi, kar manzaralı panoda erdem öneren kâhin, koni şekilli sarmal
tütsüler ve her güzelliği fotoğraflama azminde, “abla” grubu dâhil turist
kalabalığıyla şen. Ateşte yakılan yemek, son dolunayda, gelecek yılın ruhuna
ikram.
Ortasında bir mabet barındıran
üstü kapalı köprü, hava durumunu
kontrol eden tanrıya adanmış, girişte-çıkışta boynu kırmızı eşarplı oturan
köpek heykelciği, yaklaşan köpek yılı hatırına…
Kahve molasında “abla” ile kız
kardeşi Ho Şi Minh’den beri merak ettikleri Egg Coffee’yi dener: Kalın
çırpılmış yumurta kremasıyla örtülü Vietnam kahvesi, karıştırılıp içildiğinde çok
lezzetli (55.000 Dong). “Abla” kafenin lavabosundaki musluğu da beğenip gruba
göz atmayı önerir.
Köprü yanında buluşan grubun
amacı, -bir türlü görülemeyen- dolunay (tutulma) sebebiyle, suya dilek
fenerleri bırakmak. Kıyıda sattıkları, içindeki mumu yakıp suya uzun sopayla
saldıkları dilek fenerlerini, kayıklarından kontrol ederek akıntıya yönlendiren
Hoi An’lılar hummalı bir faaliyet içinde… “Abla”, ‘tekâmülümü hızlandırayım’
derken, sıcak ağda kıvamında, yapışıp yakarak geçen 2017’i gözden geçirir ve
dileğini, “her şey kendi zamanında, kendi
hızıyla olsun, lütfen Tanrım” diye netleştirir.
Akşam yemeği için yürünen yol,
kaldırıma dek yükselip kısmen çekilmiş görünen suyun hatırasını taşımakta. Dao
Tien River Restaurant’da “abla” grubu, yemekten çok tutulmasına tanıklık etmeye
heveslendikleri dolunayın takibinde. Günlerdir karışık yemeğe sindirim
sisteminin açık itirazını artık duymazdan gelemeyen “abla”, kendisini kollayan
garson kızın getirdiği bitki çayını içer.
Hızlıca yatağına ulaşıp içeceği
kekik çayı ve karnına koyduğu pet şişede sıcak su ile bir tür yoğun bakım için
“abla”, gruptan anaokulu öğretmeni hanımla hızlıca köprüye ulaşır; Molly’nin
Yeri’nden geçip açık pazar boyunca yol alır, dönünce sağda otele kavuşurlar.
Hai
Van görselleri:
Mermer
Dağı görselleri:
Hoi
An görselleri:
Egg
Coffee
0 Yorumlar