29
Ocak 2018
sabahı kahvaltıda et, balık ya da tavuklu yerel çorba.
Pazartesi işbaşı yapan
çalışanlar kalabalığını yaran araca binip Saygon’un batısına (My Tho) ilerleyen
grup, Lusi’ye kulak verir: “Şehrin eski
ismi Saygon yeni ismi Ho Şi Minh. Belediye işçilerinin çoğunluğu kadın. Adam
başı 2 USD’a karın doyurulur, Mc Donald’s 5 USD, kahve 1,5 USD, tavuk 3-4 USD,
et 12,5 USD, internet 10 USD, sinema bileti 5 USD, kreş 200 USD…” Grup
rehberi ekler “görüp görebileceğin en
pahalı markalar, mokasen 60 USD”
Saygon Nehri’ne açılan kanalların
iki yanı, göç nedeniyle teneke mahallelerle dolu.
“Orijinal
dil 4000 yıllık Sanskritçe, misyonerlerin çabasıyla Latince karakterlerle
yazılmaya başlandı. Aynı yazılış altı farklı tonlama ile farklı anlama geliyor.
Özne fiil değişmez, zaman ifadesi eklerle değil tonlama ile sağlanır” diyerek “ma” sözcüğünü altı değişik şekilde tonlayıp anlamları söyler; “hayalet, mezar, anne, çeltik…”
Ejder Meyvesi ağaçları arasında
yol alırken Lusi, insanların öldüklerinde kendi arazilerine gömüldüklerini
anlatıp “kuzeyde bambu, güneyde Hindistan Cevizi ağırlıklıdır” derken mola yerine
ulaşan araç durur: Lotuslarla süslü yapay minik gölleri, yemyeşil çiçekli,
bakımlı bahçelerin sardığı, kalabalık, değişik turist grupları yüzünden bir tür
Babil Kulesi, grupça özenle köşe bucak fotoğraflanır.
Grup yeniden yola koyulur;
mikrofon elinde Lusi Orta Vietnam’dan buraya gelmiş bir topluluğun vatan
hasretini anlatan bir şarkı söyler, ardından bir de Kuzey’den bir şarkı. O
arada elden ele geçen bayrağın amacı, önceki şarkı bittiğinde kimde kalırsa
onun bir şarkı söylemesi. Utangaç tabiatlı “abla” eline geçen bayrağı can
havliyle yanındakine aktarır, neyse ki katılımcılardan bir bey güzel yorumuyla “Haatırla sevgiliii…” diye başlayıp
akışı pek güzel tamamlar.
Yılda üç kez pirinç hasadı
yapılan, her mevsim meyve üretilen, nehrin dokuza parçaladığı, dokuz ejder
anlamına bereketli Mekong Deltası
gezisi için grup, arkada “abla”nın küçük dörtlüsüyle yerleştiği birkaç şezlong
da bulunan, üstü, tepedeki yağmur bulutlarına çözüm görünen hasırla örtülü
tekneye yerleşir; su sümbülleri öbekleri arasından, köprü altından geçerek
yolculuğa başlanır.
Karaya bağlı, su üzerine
yayılmış, içme suyunu dışarıdan taşıyan balıkçı barınağında salınan, 60-70
çeşit balık çeşidi peşindeki balıkçı teknelerinin, tepesinde ışıldaklar
bulunanları geceleri de avlanıyor. Teknelerin bir kısmı akıntının, gelgitin
yığdığı kumu taşırken, bir kısmı da turist gezdirmekte. Her birinin bir
köşesinde atalara saygı amaçlı ufak bir sunak mutlaka var.
İlk mola, arı çiftliği yanı
sıra kakao ve orkide tarımı yapılan Unicorn
Adası’nda verilir: Kakao ağacı dibinde, kakao eldesi süreci anlatılır,
kajulu, zencefilli, biberli karışımlar tadılır. “Abla” grubunun Meksika,
Guatemala gezisi sırasında tanıştığı Aztek kakaosuna kıyasla bu kakao, daha
yumuşak ve yağlı bulunur.
O arada Lusi, konik yöresel şapkayı
tanıtır: “İçi bambu çember, dışı Hindistan
Cevizi ve palmiye yaprağı.”
Orkide, adanın %90’ında,
bitkisel atıklarla topraksız yetiştirilmekte. Bir kenarda nilüferler üzerinde
güzel yürüyüşü övülen ince uzun bacaklı kuş, Jakana.
Masalara dağılan gruba ‘polen
için arıcıların, Mayıs’ta çiçekler açtığında çağırıldığı’ anlatılırken genç bir
kız, minik bardaklara koyduğu bir çay kaşığı bal, bir dilim lime limon ve bir
çay kaşığı polen üzerine yasemin çayı koyarak ikram eder. “Abla”, paket
üzerinde karaciğer ve diyabet için önerilen, 100 gr. polen (120.000 Dong = 0.02
TL) ile göz çevresi kırışığını onardığı söylenen, kraliçe arının yumurtasını
saran zardan mamûl ufak bir kavanoz jel (220.000 Dong) alır. İkram, fırınlanmış
ballı kuru muz, yer fıstıklı ballı bar yanında muz şarabıyla zengindir.
Yola devam için tekneye binen
gruba anlatılan ‘teknede kurutulan kalamar merdaneyle inceltilip sokakta
tüketilmek üzere kentte camekânlı arabalarda satılmakta’. Sağda solda gürze
benzer meyvesi ilginç, ideal çatı örtüsü su palmiyeleri.
Arada anakaraya da çıkan grup Ben Tre’de, Lusi’nin “Her Hindistan Cevizi’nde bir maymun yüzü
vardır” diye başladığı sunumuna katılır. 60-70 derece eğimli bir demir
çubuğa takılan, bıçak ve pala ile soyulup parçalanan meyvenin, gençlerinin suyu
içilir, kabuğunun liflerinden sepet hasır örmeye yarayan ip elde edilir. Sert kabuk
dekoratif amaçla, kap kacak yapımında ya da ısınmada kullanılır. Rendesinden,
preslenip elde edilen sıvı, krema, süt, kakao ya da kahve, yerfıstığı, tarçın
ya da durian ve şeker ilavesiyle,
–Lusi’nin gösterdiği gibi yenen- pirinç kâğıdına sarılı şekerleme yapılır.
(150.000 Dong)
Midilli boyutlu ufak atların
çektiği birkaç kişilik at arabalarıyla kısa bir yolculukla ulaşılan, girişinde
ziyaretçileri sıcak bir hoş geldin ile karşılayan bir başka bahçede yapılan jack
fruit, pomelo, durian vs. meyve ikramı, biri gitara benzeyen sedef kakmalı tek
ve çift telli ve tek ayakla ritim tutulan dört müzik aleti eşliğinde iki kız,
bir kız ve bir adam şarkıcıların ülke sevgisi anlatan şarkılarıyla sürer.
Ardından grup, su
palmiyelerinin daralttığı suyollarında yolculuk edebilmek için 5-6 kişilik kanolara
dağılır. Lusi, teknenin, başında konik şapka, bulanık ama temiz suyu küreğiyle
yaran, sakin huzurlu kadın kaptanıyla sohbete koyulur. Bir zaman yol alındıktan
sonra gruplar minik bir platforma iner ilk tekneye aktarılır; yandaki teknenin
kaptanı kıçta hamağını açıp uzanırken yola koyulurlar.
Öğle yemeği, çorba, karides,
tavuk, balık sosuyla yenen buharda pirinç, soya filizli omlet ve tamarind sos,
lime ve tuzla yenen ürkütücü görünüşlü fil kulağı balığı: Uzmanlık isteyen
servis için gelen genç kız pirinç yufkasını ıslatıp tabağa serer, üzerine
erişte, marul ve balıktan bir parça koyup dürüm yapar yenmek üzere sosa banar. Bunca
zahmet küçük gruptan içten bir “kamıııın”ı
–teşekkür- hak eder. Zengin yemeğin finali yasemin
çayıdır.
Tekneyle
çıkış noktasına dönen ve araca binen grup, iç hat yolculuğuyla Hue’ye gitmek
havaalanına gider, girişte Lusi ile vedalaşır. Bagajlarını verip biletlerini
alan grup artan zamanı havaalanı dışına çıkıp karşıdaki kahvelerde, “abla”
küçük grubu da envai çeşit karışımlar arasında karar vermekte zorlandıkları,
meyve suyu satıcısı Four Seasons Juice’da değerlendirir.
18:30’da
ufak havaalanı girişinde buluşulur, 20:00 civarı havalanılır, 21:30’da Hue’ye
inilir. Grup, 22:00 civarı yağmur sonrası 18 derece, serin gecede araçta
yerlerini alır. Yerel rehber kendisini “Chan,
Jackie Chan gibi”, diyerek tanıtır, ekler “şoförümüz Tam”. Bu nakarat izleyen günlerde sabahları araca binen
gruba, rehber tarafından neşeyle tekrarlanır. “İki akşam buradayız. Burada denize ve Laos’a uzaklığımız azalacak. İlk
başkent burası, Hue yemek, sanat ve güzelleriyle ünlü. Yarın 21-22 derece ve
hafif yağışlı…”
Yemek
sonrası bir arka caddede yer alan otele giderken “abla” ile kız kardeşi camında
süslü “Döner Kebab” yazılı camlı bir arabaya rastlar. Kısa yolculuklarına, motosikletine
takılı sepetiyle mantı satıcısının, değişmeyen ritmik anonsu eşlik eder.
Odada,
kullanımı zor kasa olayı bir kez daha yaşanır ve adet haline geldiği üzere kasa
kilitli kalır; bereket “abla” ikilisi önceki otel odalarından gereken dersi
almışlardır da içinde bir şey kalmaz.
Mekong Deltası görselleri:
0 Yorumlar