2004'te, çocukluğunun odasını gelin odasına çevirdikleri kızını evlendirdikten bir yıl sonra ikilinin ekonomik olgunluğa ulaştığına hükmedip "yavaşlama" niyetiyle taşraya göçen "abla"nın, 1983'ten beri yaşadıkları evi, torunun doğumu sonrası giderek yetmez olur.
Ülkenin hal ve gidişinden tedirgin küçük aile, "çocuğu nerede büyütsek, oraya mı, bu yana mı göçsek?" diye düşünürken, sonunda, daha geniş bir ev buldukları -"abla"nın neşeyle saptadığı üzere, Okmeydanı yakınlarından, zamanında, Okçular Tekkesi'nden atıldığı rivayet edilen oklardan en uzağa düşenini işaretleyen- nişan taşının* az ötesine taşınırlar.
Her iki evin konumunun benzerliği, iki ünlü hastanenin yanı başında olmakla kalmaz; hemen hemen aynı mesafede, teneffüslerde aynı anonsları tekrarlayan bir okul ile çok daha yakın bir de cami vardır.
Şehrin yaşamının göbeğinde olmayı isteyerek seçmiş damat ile kızı, eski ama bakımlı, çepeçevre güneş gören köşe dairenin pencerelerinden sızan, şehir, trafik, fazladan hastane trafiği, birbiri ardı sıra aralıksız geçen uçakların gürültüsüne fazlaca tepki göstermezler.
Cami hariç; gecenin en karanlık, şafağın en yakın olduğu saatte, yan odadan gelircesine yakın, davudî sesle güzel makamla okunmasına karşın, -eskinin alçakgönüllü yayınını "abla"nın çok özlediği- yüksek perdeden ezan, küçük aileyi tam kadro ayağa diker, böylece bir ihtimal yeni komşularını da...
"Hayya alessalah, Hayya alessalah (Haydin namaza) Hayya alelfelah, Hayya alelfelah (Haydin kurtuluşa)"*
Büyük dinlerin sonuncusunun inananlarının, günde beş kez kurtuluşa davet edilişinin, bu denli yüksek perdeden yayınını, özellikle sabahın o saatinde ne yazık, davetten ziyade tehdit, sindirme, şantaj neredeyse terör olarak algılayan "abla" umutsuz değildir; her şeyin enerjinin bir biçimi olduğunu, bir yerde bir yığılma, aşırılık varsa bunun eninde sonunda dengelenme amacıyla tersine döneceğini kavrayalı, her şeyin bir zaman sorunu olduğunun bilincindedir.
0 Yorumlar