Damat oğlana "tavtan" kitabı okumakta; verandayı yıkamaktayken kulağına ilişenler "abla"yı hiç mutlu etmez. Kitap tavşan ile farenin canavarlı öyküsü üzerine; "yağmurlu bir günde canı sıkılan fare bir şeyler pişirmeye karar verir, önlüğünü takıp ellerini yıkar". "Önce şekeri, tereyağını, unu ve yumurtaları" çıkarır, sonra da hepsini güzelce karıştırır, akşamüzeri birer bardak sütle yemek üzere "bir sürü kek" yapar.
Arada arkadaşı fareyi canavar kostümüyle -ne gereği varsa artık- bayağı korkutan tavşan kısmına pek takılmadan, verandadan, içerideki çekyattaki sevgi yumağına seslenen "abla", "hep kek, kurabiye, hep hamur; neden sebze ayıklamazlar, en azından güzel bir salata yapmazlar acaba?" diye sorar yemek pişirmeyi seven damadına, "sen izliyorsun yemek programlarını, orada da neden çocuklar hep unla, şekerle, yağla meşgul?"
Yanıtı kendi verir, "bu çocuklar 20 yıl sonra, hastalıklar uydurarak pazarını genişleten ilaç sanayiinin, sigorta ve sağlık sektörünün potansiyel müşterileri de ondan..."
0 Yorumlar