Maalesef SIZINTI'yı iyi yapmışlar devlete de, şükür ki
AKSİYON'un, kendilerinin ve emir eri olacakları Siyonistlerin geleceği için
ilan edecekleri YENİ BAHAR’ın ZAMAN'ını ve saklanacakları SAMANYOLU'nu iyi ayarlayamadılar.
Yoksa satacaklardı ülke yönetimini Siyonistlere, Allah korudu ülkemizi korumaya
devam eder. İnşallah da vatansever akıl sahibi Müslüman Türkler ellerinden
gelenin azamisini yapmaya cesur ve azimli bir şekilde devam ettikçe korumaya da
devam edecektir.
Diyorlar ki; “Efendim o adamları devletin mahremine biz
göndermedik. Dün birlikte hareket ediyorlardı. Bunun sorumlusu ilk başta siyasi
iktidardır” diyorlar. Sormuyorlar hiçbir general, bir üst rütbeli subay kaç yıl
da o rütbeye geliyor düşünse; oraya gelişlerinde çok daha önce yola
koyulduklarını görecekler.
“Tamam, anladık kardeşim de böyle
bir oluşumu nasıl çözemezler o zaman uyumuşlar” diyor belki haklı
olarak. Ama mavi Marmara gemi baskınında İsrail tarafını tutmuşken, 17-25
Aralık kumpasında her şey ortadayken, pkk, pyd, ypg terör örgütüne tek ses
etmeyip reisi, devleti ve hükümeti suçlarken, vs başta cumhurbaşkanı ve diğer
devlet yetkileri bas bas bağırırken halka mağduru oynamışlardı. Halk desteği
tam olarak ikna edilememişti. Kumpaslar ve terör destekleri ortadayken
yakalananlar, gözaltına alınanlar nerde mevzilendikleri bilinmeyen yargı ve
emniyet mensuplarınca korunmuş, medyada taraftar bulmuş, verilen cezalar diğer
mahkemelerce kaldırılmıştır.
Polis iki kişinin kavgasında bile suçun işlenmesini ve
suçüstü yapmayı bekler. Bu adam suç işleyebilir diye kimseyi sokakta alıkoymaz.
Görevden atma, yargılama ve ceza için suçüstü, yani kanıt şarttır. Darbe
yapılmadan, böyle bir girişim ortaya çıkmadan “suç sabit değilken, kazanılmış
haklar geri alınamaz kuralı varken” halk desteği sağlanamamışken, kimi neyle
suçlayıp, nasıl görevden alacaksın.
Aylardır güneydoğudan güvenlik güçlerimizin şehit haberleri
geliyordu. O kadar çok şehit veriyorduk ki; bazen bu kadar mı tedbirsiz
davranılır diye sinir krizlerine giriyorduk. Meğerse anladık ki darbeye zemin
hazırlamak için içten vuruluyorlarmış. Neden böyle bu kadar başarısız oluyoruz,
niye bu kadar çok şehit veriyoruz diye kendimize sorarken, hükümet başarısız
diye eleştirirken; terörle birlikte hareket ettiğini gördüğümüz paralel yapının
gizli neferi generaller ve subaylar buna zemin hazırlıyormuş.
Bunun delili 15 Temmuz darbe girişiminde açıkça gün yüzüne
çıktı. Terörü bitirmesini beklediğimiz fetöcü subaylar ve generaller terörü
bombalayıp bitirmek söyle dursun; dünyanın gözü önünde ABD ve diğer Siyonist
devletlerin emellerine hizmet etmek için, teröre en büyük darbeyi vurarak
bitirme noktasına getiren özel harekâtçıları bombalayarak 42 özel harekâtçı
polisi şehit ediyorlar.
Efendim ABD ve Nota bizi birlikten atarmış. Avrupa
birliği bizi almazmış. Sanki gerçekten AB ye girmek isteyen var. Yapılacak
oylamada benim oyum kesinlikle Hayır! olacak şimdiden söyleyeyim. Zaten asıl
alırsanız biz ülke olarak kaybederiz. Zaten Orta Asya’dan gelip Anadolu’ya
girdiğimiz gibi biz zaten nasıl olsa er veya geç bu dik duruşla, ekonomik
yükselişle, hızlı nüfus artışıyla, akılcı politikalarla ve diğer gelişmelerle
zaten size gireriz.
Asıl biz ülke olarak ABD ve İsrail, İngiltere gibi dost
görünümlü düşman ülkelerle dost kalmaya çalışırsak kaybederiz. Oyunu onların
bize oynadığı gibi oynamazsak hiç şüpheniz olmasın kaybederiz. Şimdi bu fetöcü
darbecileri destekleyen devlet memurlarına kıyım yapılıyormuş, kıymazlarsa
namerttirler.
Tam 50 sene beklenen gün için dünya ve ahiretlerini feda
ettiler. Ne oldukları gibi göründüler ne göründükleri gibi oldular. Çift
kişilikli şizofren oldular. Her an takip edilme korkusuyla, paranoyak bir hayat
yaşadılar.
Çok gizli tuttukları mahrem hizmette, o beklenen gün
için; Rabbimiz “Namaz kılın!” diyordu, kılmadılar. Rabbimiz “Oruç tutun!”
diyordu, tutmadılar. Rabbimiz “İçki içmeyin!” diyordu, İçtiler. Rabbimiz “Tesettüre girin” diyordu, girmediler ve “Başörtüsü teferruattır”
dediler.
Sonra beklenen gün geldi; namaz kılanların, oruç tutanların,
haramdan kaçanların, tesettürlülerin tepesine bomba olup patladılar, kurşun
olup yağdılar, tank paletleriyle acımadan ezdiler. Allah Allah diye karşılarına
çıkan abdestinden başka hiç bir silahı olmayan vatansever insanları gözlerini
bile kırpmadan şehit ettiler.
Öyle ki; O katlettikleri insanların çoğu gazete ve
dergilerinin abonesi, okul ve dershanelerinin müşterisi olup; zekâtlarını, kurbanlarını,
Kurbanlarının derilerini, hata kurbanlarının derilerini sakatatlarıyla birlikte
itinayla toplayıp göndermişlerdi. Göndermiştik. Aklımıza gelebilecek birçok hayırlarını,
hatta kendi çocuklarını bile onlara vermişti. Senelerce namaz için, oruç için,
haram ve helallere uymak için, İslami bir eğitim eksikliğini giderdiklerini
düşündükleri için imkânları dâhilinde destek vermişlerdir.
Maalesef; Öncesini ben bilmem. Bildiğim zamanlarda ise
ülke ve onu yönetenler olarak; 28 Şubat sürecinde “Başörtüsü Fürüattır” sözüyle
şüphelendik. Mavi Marmara gemi saldırısında İsrail’i haklı bulmasıyla “Ne
oluyor, kim bunlar gerçekten?”dedik. Gezi,17-25 Aralık, PKK terör örgütünün
saldırılarına verdikleri desteklerin içinde, yanında ve arkasında yer
aldıklarında vatan, millet ve İslam dünyasının düşmanı olduklarını anladık. 15
Temmuz da sahipleri adına gözü dönmüş bir şekilde giriştikleri darbe girişimi
ile jiletle kazır gibi kazımaya karar verdik. Allah yar ve yardımcımız olsun.
Gazamız mübarek olsun.
Neymiş efendim? Gezide Toma’nın karşısında durmuşlarmış!
Neymiş? Toma’ya tekme atmışlarmış! Ağaç deyip ağaçları yok edenler, gezi parkı
deyip parkları yağmalayanlar, hak deyip masum dükkânları yağmalayanlar, vatan
ve istikbal deyip köprülere, tünellere, kanallara, hava alanlarına karşı çıkan
çapulcular siz nerdeydiniz bu aziz millet darbeye kefenini giyip, koşarken?
Bir yetmezdi. Arka arkaya iki tanka vatanı ve milleti için kafa ile dalan yürekler vardı! Bedenini hızla gelen tanklara siper edenler vardı. Helikopterden, tanklardan, darbeci canilerin ellerindeki silahlardan çıkan mermilere göğsünü siper eden vatansever kahramanlar vardı. “Keşke başarsalar” deyip de başarısız olduklarını anladığınızda “darbeye karşıyız, darbe kabul edilemez” demek zorunda kaldığınız darbe girişimi karşısında ölümü gördüğü halde abdestini alıp, tüm ailesiyle vedalaşıp ölüme koşan cengâverler vardı. Ve o vatansever kahramanlar, bu vatan için bir haftadır sokaklarda. Siz nerdesiniz?
Belli ki bir yerlere sinsice beyinlerini yıkayıp belli
noktalara sızdırdığınız ajanların başarmasını bekliyorsunuz. Ancak şunu asla
ama asla unutmayın! Sızıntı yoluyla, zorbalıkla, soruları çalarak hak
etmediğiniz bir yerlere bir şekilde girebilirsiniz. Silah zoruyla ABD’nin
ırak'a girdiği gibi de bir yerlere girebilirsiniz. Devlet kuruluşlarına
girebilirsiniz ama halk rıza göstermediği surece orada kalamazsınız bu böyle
biline.
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere!
M.AKIF ERSOY
Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere!
M.AKIF ERSOY
Evet, televizyondaki kadının da dediği gibi olacak ama dedem ve babam 1960 da Menderes'e ağladı. 1980 de darbeye rıza gösterip şapkasını alıp gittiği için Demirel yerine idam edilen nice genç nesillerimize ağladı. Ben ise zehirlenerek öldürülen Özal'a ve çeşitli oyun ve hilelerle iktidardan edilen Erbakan'a ağladım. Oğlum ve torunlarım; III. Abdülhamit olarak gördüğüm Recep Tayyip Erdoğan için ağlamayacak. Ağlamayacak.
Gerekirse bu vatan uğruna, din ve bayrak uğruna öleceğiz. Ama
asla emperyalistlere ve onların uşaklarına teslim olmayacağız.
Feyzullah Kırca
0 Yorumlar