Yedi
de neymiş? Ey yetmiş düvelin dört bir koldan her türlü desteğini alarak ülkemin
masum insanlarına, askerine, polisine, bugününe ve geleceğine; birlik ve
beraberliğine saldıran bilumum teröristler ve onların gizli açık destekçileri
sizin saldırılarınız sonucu ben ölürsem bitmeyiz. Benim ölmem ile şehit olmam
ile yıkılmaz benim güzel ülkem. Biz ölürsek yıkılmaz masumların kurtarıcı ve
haklarının savunucusu olarak gördüğü medeniyetler yadigârı güzel ülkem, güzel
devletimiz.
Ecele
inanırız elbet, ona karşı boynumuz kıldan ince. Ancak şunu iyi bilin ey
emperyalist uşakları ve ardındaki kirli sömürü emellerinin eli kanlı baronları,
fert başına on yedi kurşun yesek de diz çökmeyeceğiz.
17
diyorum çünkü birçok yerde bu rakam çıkıyor karşımıza. Bu 17 sayısının belli ki,
bir sırrı var.
Mesela
kuttu-l Emare de İngiliz’lerin verdiği 40.000 şehit ve esirle teslim olup 1917
Şubat 17 de yeniden işgal ettikten sonra, 1917 Mart ayında da Bağdat’ı ele geçirmesi.
Mesela Malazgirt zaferinin tarihi olan 1071 sayısındaki, 7 ile 1 yer değiştirdiğinde ortaya çıkan 17 sayısı.
Mesela Battal Bazi filmlerinden de izlediğimiz; Hüseyin Gazi’yi 17 ok darbesiyle öldürüp, oğlu Battal Gazi’nin Tam 17 diye üzerine basarak, bu 17 okun öcünü alması.
Mesela Sultan Vahdettin’in ayın 17'sinde ülkesinden ayrılması. Mesela Türkiye’nin NATO'ya ayın 17'sinde katılması.
Mesela Adnan Menderes’in uçağının ayın 17 sinde düşmesi. Allah korudu
ve henüz eceli gelmediği için sağ kurtulması. Daha sonra bebek davası, köpek
davası, hiçbir zaman olmayan ve bulunamayan 27 uçak dolusu altın hırsızı vs
asılsız iddialarla yine ayın 17'sinde idam edilmesi.Mesela Malazgirt zaferinin tarihi olan 1071 sayısındaki, 7 ile 1 yer değiştirdiğinde ortaya çıkan 17 sayısı.
Mesela Battal Bazi filmlerinden de izlediğimiz; Hüseyin Gazi’yi 17 ok darbesiyle öldürüp, oğlu Battal Gazi’nin Tam 17 diye üzerine basarak, bu 17 okun öcünü alması.
Mesela Sultan Vahdettin’in ayın 17'sinde ülkesinden ayrılması. Mesela Türkiye’nin NATO'ya ayın 17'sinde katılması.
Mesela Turgut Özal ayın 17'sinde ölmesi-bir şekilde zehirlenerek öldürülmesi!
Mesela Eşref Bitlis'in uçağı ayın 17'sinde düştü.
Hayatımızı
etkileyen birçok patlama ve saldırı olayı hep 17 rakamıyla ilintili oluyordu.
Olmaya devam ediyor.
Mesela ak parti kapatma davası 17 klasörlük bir iddia nameydi.
Mesela ak parti kapatma davası 17 klasörlük bir iddia nameydi.
Mesela Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan 17 Nisan da seçilmiş ve süresi de yine 17 Nisan da bitiyor. Üye sayısı 17 den oluşuyor. 11 iken 17 yapılmıştı. 11 rakamının verileri çok başka, en önemlisi de 11 Eylül saldırısı olarak hemen akla geliyor.
Mesela biz Çanakkale zaferini 18 Mart da kutluyoruz. Ama İngilizler 17 Mart da savaşı kaybettiğini bir gün önceden anlamışlardı.
Mesela beyaz sarayın 17.cadde yer alması. Mesela Hillary Rodham Clinton ne sebeple hrod17@ Clinton e-milinde 17 rakamını kullanıyordu.
Mesela
Muhsin Yazıcıoğlu’nu arayan ekip 17 kişiden oluşuyordu. Remzi Gök, 17 kişiden oluşan
ekiplerinin enkazı bulduğunu belirtiyordu.
Mesela
paralel ile iş birliği yapıp yargı ve polis darbesi girişimi her türlü sahte
belge ve bilgi aylar veya yıllar öncesinden hazırlanmışken; ilk olarak 17
Aralık da düğmeye basılmıştı.
Mesela Ankara’nın göbeğinde 17 Şubat da patlayan canlı bomba ve o canlı bomba eylemcisinin saldırıdan önce sim kartı ile tam 17 sırlı görüşme yapması.
Mesela
asıl can alıcı soru şu olabilir mi? Tarihte kaç imparatorluk kurduk? Başkanlık
sistemi sonucu mazlum halkların beklediği ve Tayyip Erdoğan liderliğinde
ışığını gördüğü, 17. Türk diriliş efsanesini engelleme ve durdurma çabaları
bunun neresindedir?
Daha
detaylı araştırmalar sonucu belki de artacak olan bu 17’ler aklıma takıldığı
için dile getirmek istedim. Şimdi dönelim asıl konuya.
‘Ölüm!
Ölüm!’ dediğin nedir ki? Ölüm! Nefes aldın, veremedin. Uyudun, uyanamadın. Canı
Allah verdi, yine Allah alır. Ölümden kaçış yok, tedbir ve tevekkül sonrası
takdir Allah’ındır. Tedbir derken devlet olarak geri adım anlaşılmasın. Geri
adım atarsak asıl o zaman kaybeder ülkemiz. Geri adım demek mandacılığı kabul
etmek demek.
Ölümden kaçış yok hocam. Ölümden
kaçış yok ey Allah’ın dinine, ilahi kanuna inanmış olan ey insanoğlu. Saklansak
da, Allah yolunda hak için çeşitli alanlarda mücadele ederek ön saflarda yer
alsak da, ölüm bizi bulacak. Hem de tam zamanında bulacak. Biz ecel geldiğinde
ne bir saniye ileri, ne bir saniye geri alınmadığına inanan müminleriz. Bu
imanımız gereği, Allah’ın rızası istikametinde, onun emirlerine boyun eğerek
yaşamaya çalışan Müslüman kullarıyız. Bu demek değil ki; tedbir almadan
tevekkül edip, kurşunlara ve saldırılara açık hedef olalım.
Biz
ölmeyelim diye hükümetim boyun eğerse emperyalistlerin
isteklerine; biz ölmeyelim diye diz çökerse devletim; işte o zaman kaybederim
ben asıl. İşte o zaman kaybederiz ülke olarak bu savaşı.
Biz "Korkma!" diye başlayan
bir istiklal marşını dillendirmiş bir milletin evladıyız. Ölümden korku da neymiş?
Allah’ın verdiğini yine Allah alır. Ama sevinmeyin boşuna, yerimizi bizden
sonra gelecek başka İslam’a boyun eğmiş vatansever evlatlarımız elbette alır.
Sanmayın bu ülke biz ölünce size kalır.
Atom
bombası atsalar geri adım atmak yok. İnadına dünya beşten büyük, inadına
PKK-PYD ye kanton kurdurmak yok. İnadına paralel işbirlikçilerine boyun eğmek
ve diz çökmek yok. Ölüm haksa ki haktır inanırız. Şekli, yeri ve zamanı Allah’ın
takdirindedir. Korkaklar her gün, cesurlar bir kere olur. Önemli olan adam gibi
Allah yolunda ölmektir.
Abdülhamit
Han’ın hayatını okudum birkaç gün önce Filinta Mustafa dizisindeki olaylarla
ilerde oynayacak olan bölümlerin örtüşüp örtüşmeyeceğini tasavvur edebilmek
vardı hedefimde. Vatanını yeniden toparlayıp ayağa kaldırmak isteyen bir
padişah yani lider var. Karşısın da tıpkı günümüzde olduğu gibi şeytani
çıkarları için her zaman hazır bekleyen dâhili hainler ve onları maşa olarak
kullanan harici emperyalistler.
Güya
halk için meşrutiyet istiyorlar. Güya
halk için özgürlük ve demokrasi istiyorlar. Güya onlar hep benim ülkemin yeşil
kalmasını istiyorlar. Güya hep onlar benim ülkemde demokrasi ve özgürlük
olmasını istiyorlar. Artık biliyoruz. Onlar kendilerinden olanların ve
kendilerinin hizmetkârlığını yapanların özgürlüğünü istiyorlar. Kendilerine
hizmet etmeyenlerin koltuktan indirilmek, bu devletin yükselmesine mani olunmak
için suçları hep vardır. Yoksa da onlar bulurlar, düzmece suçlar.
Adam
soruyor: ‘Terör saldırıları oluyor; nerde devlet, nerde istihbarat? Neden hiç
liderler ölmüyor? Önemli kişiler ölmüyor? Başbakanlar, Bakanlar,
milletvekilleri, onların çocukları ölmüyor? Öyle mi biliyorsun gerçekten.
Gerçekten ölmüyorlar mı? Seni illa buna öldüklerine inandırmamız için, ikna
etmemiz için, yüz yılda bir çıkartabildiğimiz liderlerimizden birini daha mı
öldürmeleri veya haksız ve düzmece iddialarla koltuktan indirmeleri mi
gerekiyor?
Gerçekten
başbakan, bakan, milletvekillerinin ölmediğine, hep gariban köylü çocuklarının
öldüğüne inanıyorsan hatırlatmak babından söyleyelim:
Mesela
Abdülaziz verelim. Yüce meclis denen emperyalist oluşumun ihanet tuzakları
sonucu, güya meşrutiyet isteyen, güya özgürlük isteyen paşalar ve
medrese(üniversite) talebelerinin parayla kışkırtılmaları sonucu tahttan
indirilip feriye sarayında öldürülüp intihar süsü verilmesine ne dersin?
Mesela
Meşrutiyeti ilan edeceğim diyerek tahta çıkabilen Abdülhamit’i verelim. Öncelikle
amcasının hesabını soran, 33 yıl devleti en iyi şekilde toprak kaybetmeden
idare eden, yatırım ve projelerle kalkınmaya çalışan 2.Abdülhamit Han’ın
Emenuel Karasu denen Yahudi’nin Filistin’den para ile toprak alma girişimine
karşı çıktığı için tahttan indirilip idam edilmesine ne dersin?
Mesela
menderes verelim. Köpek davası, bebek davası, 27 uçak dolusu altın Avrupa
bankalarına kaçırdı suçlaması denilerek suçlanmıştı. O gün ki ihanet şebekeleri
güya yolsuzluk ve hırsızlık yaptığı için menderesi ‘seni buraya tıkan güç senin
asılmanı istiyor’ diyerek bir başbakanı darağacına göndermesine ne dersin?
Mesela
Özal verelim zehirlenerek öldürülen. Çeşitli öldürme girişimleri sonucu
başaramayanların en sonunda cumhurbaşkanı olduktan sonra zehirleyerek, 17
dakikalık hastane yolunu uzatıp, yolda ölümünün gerçekleşmesinin sağlanmasına
ne dersin?
Mesela
Ecevit verelim. 5. Murat misali Öcalan’ı getirip teslim ederek iktidar olması
sağlanan, kemal derviş faktörüyle istedikleri birçok Türk halkının aleyhine
maddeyi meclisten geçirttikten sonra yürüyerek hastaneye götürüp, iki kişinin
kollarında sürünerek hastaneden çıkarttıkları Bülent Ecevit’e ne dersin.
Trilyon
davası, çadırda Kaddafi hakareti, ‘kanlı mı? kansız mı?’ dedi denilerek köşeye
sıkıştırılan, kalkancı düzenbazlarını sokağa salıp kendisine mal ederek ev
hapsine kapatılan lider Erbakan’a ne dersin.
Mesela
Onların emellerine hizmet etmeyen Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin
düşürülerek öldürülmesine ne dersin. Adnan Kahveci, Aydın Menderes, Gaffar Okkan, Tahir Elçi gibi devlet
adamlarının yanı sıra; solcu olsalar da vatan sever oldukları için yola
gelmeyen, kirli ittifakın emellerine hizmet etmeyen Taner Kışlalı, Uğur Mumcu
ve daha nicelerinin faili meçhulüne ne dersin.
Ve
nihayet; Recep Erdoğan’ın yıllar önce bir şairin yazdığı şiiri okudu diye
siyasi hayatının bitilip muhtar bile olamayacak hale getirilmesine rağmen,
kurduğu ekibi tek başına iktidar olunca yasakları kaldırılarak başbakan
olabilmişti. Sonrasında darbe girişimleri peş peşe geldi. Kapatma davaları,
FETÖ, CİE, EMI5 ve Mossad ortak girişimli; güya yolsuzluk ve hırsızlık
suçlamasıyla darbe girişimlerine ne dersin. 4 ağacı bahane ederek gezi parkı
darbe girişimi denemesine ne dersin?
Patlayan bombalarla halkı huzursuzluğa sevk edip,
80’lerdeki gibi karşı karşıya getirme ve iktidarı köşeye sıkıştırma
girişimlerini görmezden gelip, ülkemin üzerinde hesapları olan kirli ellerin
maşası olurcasına hala ihanet şebekelerinin değirmenine su taşıyacaksan sen
bilirsin.
‘Her şey akar; su, tarih, yıldız, insan ve fikir, Oluklar çift birinden nur akar birinden kir.’ Necip Fazıl KISAKÜREK
‘Her şey akar; su, tarih, yıldız, insan ve fikir, Oluklar çift birinden nur akar birinden kir.’ Necip Fazıl KISAKÜREK
İyi
de çözüm süreci şöyle oldu, böyle oldu. Cumhurbaşkanı kendisi açıkladı; ‘Çözüm
süreci zarar görmesin diye valilere müdahale etmeyin dedik’ dedi ya. Biliyorum
tamamını dinledim. Sana göre yanlış da bulabilirsin. Şimdi partizanlık zamanı
değil.
Her
parti ne yapacağını açıkladı ve halk tercihini yaptı. Şimdi birlik zamanı,
çözüm sureci bitti. Senin ve sizinkilerin istediği top yekün terörle mücadele
devam ediyor. Destek verin artik. Seçim de eleştirirsiniz, hizmet yarışı
politikalarınız ile2019 da yarışırsınız yine. Farklı bir öneri varsa randevu
alıp görüş alışverişi yapar partiler.
İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın diye çırpınanlar orta da duruyor. Durmalılar da
kesinlikle bu düşünceyle. Teröre teslim olmadan, medeniyet ve kalkınma yolunda
atılacak adımlarda, programı hazırlanmış istişare ve yurt dışı temaslar da
aksamadan devam etmeli. Katar ziyareti iptal edilmemeliydi mesela.
Terör
olacak da öleceğiz diye devletim diz çöküp teröre ve onların ardındaki güçlere kesinlikle
boyun eğmemelidir. Asıl diz çöküp boyun eğerlerse asıl o zaman kaybeder benim
güzel ülkem. Diklenmeden dik durarak dikkatli ve her türlü azami tedbiri alarak
yola devam etmeliyiz ülke ve onu seven ülke vatandaşları olarak.
Eğer
ki; biz ölmeyelim diye dik çökerlerse emperyalistlerin önünde, boyun eğerlerse
onların isteklerine, obur âlemde iki
elim yakalarında olur.
Feyzullah Kırca
0 Yorumlar