Banner

“Abla”nın Meksika, Guatemala, Honduras gezisi 8: Chichen Itza - Cancun


30 Ocak 2016 Cumartesi sabahı, otelin alt katındaki, tümüyle Fransız garsonları kılığındaki gençlerin servis yaptığı Bistrola 57’nin, Yukatan Üniversitesi girişine bakan köşesinde yapılan kahvaltı ardından Chichen İtza’ya doğru, 113 km’lik yola çıkılır.

“Meksika’nın %26’sı tarımla uğraşır, ‘80’lerde Zapatistaların etkisiyle, bize ait olmayan toprağı neden ekelim deyip kendilerine yetecek kadar ekmeye başlamışlar. Sulama gelişince ihraç malı büyük ölçekli tarım başlamış. Sanayi’de çalışanlar %23, balıkçılık önemli, balinalar Gulf Stream akıntısıyla çiftleşmeye buralara geliyorlar… Kömür madenleri, doğalgaz var, elektrik hidroelektrik santrallerinden... Yükseklerde sedir olmak üzere ağaç, kaktüs elyafı, tekstil ihraç ürünü. Kuzey ve iç kesim daha zengin, ’94 Nafta Serbest Ticaret Antlaşması’nın katkısı oldu ama yerlilere değil. Kuzeyde tarıma açılan arazilerin geliri büyük Amerikan şirketlerine, devlete. Tarım alanları kontrol edilmeye başlanınca yerlilerin trans için kullandıkları peyote gibi kutsal bitkilerin üretimi sorun olmuş.”

En önemli, merkezi en geniş Maya şehri, Itzaların su kenarındaki şehri Chichen Itza: “Gerçekte kimin inşa ettiği hatta tarihi de belli değil… Itza Mayaları, Tolteklerin devamı… Yörede 3000 adede yakın obruk var, insanların kilden yapıldığına inanıyor, obruklara sunularda bulunuyorlar. Chichen İtza yazıtlarının sadece %10’u çözülmüş.”

K’uKuulKaan Mabedi; “Abla” sözü, yüzyıllardır haklarında konuşulduğu halde sessizlikleri koruyan, nihayet, kendi haklarında konuşmaya başlayan bir Maya bilgesine bırakır: Sistem Yayıncılık, Kasım 2011, birinci basımında, Kutsal Maya İnancı adlı kitabı Ayşe Nilgün Arıt ile yazan Don Miguel Angel Vergara Calleros, s.124’te şunları anlatır:

“…Don Pablo Chuc ayrıca piramidin iç bölümünde, dış cepheden bakıldığında yedinci katmana karşılık gelen yükseklikte, Kırmızı Jaguar’a ait Kutsal Oda’nın öneminden bahsetti.

Bu gizemli Kutsal Oda, zihinsel ve fiziksel değişime imkân veren ruhsal enerjinin saklandığı ve korunduğu bir yerdi. Mürit öğrenci hazır hale geldiğinde Rahip ve Usta öğretmenler onun bu Kutsal Oda’ya girmesine ve burada Kozmos’un en derin bilgilerini almasına izin veriyorlardı. Böylece odaya kapanan mürit öğrenci kendisini bu kutsal mekânın enerjisiyle birleştireceği çok derin bir meditasyona dalıyordu. Yavaşça zihin ve bedeni astral bir izdüşüm (projeksiyon) dünyasına doğru geçiyor; çok yavaş biçimde kendisini bedeninin maddesel gerçekliğinden ayırıyor, saf ışık düşünceleri ile bütünleşiyordu. Zihnin bedenden ayrılıp ruhsal bir varlık biçiminde Kozmos’la birleşebilmesi aylar alan bir süreçti. Ve ancak bu gerçekleştiğinde aşk enerjisi ile tam temasa geçebiliyordu.

Bu deneyime hak kazanan mürit, bu Kutsal Oda’ya girdikten sonra bir daha asla eski kimliğine dönmüyordu. Fiziksel dünyaya, maddeler dünyasına geri dönmesi için öncelikle yukarıda açıklanan ruhani bütünleşmeyi yaşaması, Sebepler Dünyası’na dâhil olması, yani kadim Tanrıların var olduğu Beşinci Boyut’a ulaşması gerekliydi. Yaşamın anlamını öğrettikleri bu üst boyutta onu “aydınlanmış biri”ne dönüştürüyorlardı. Don Pablo Chuc’un anlatımıyla, bu sırada öğrencinin fiziksel bedeni kataleptik bir durumda kaskatı ve bedeninin molekülleri dünyevî tüm faaliyetlerin kesildiği bir sessizlik halindeyken, ruhu Kutsal Oda’nın Prana Enerjisi ile dopdolu biçimde galaksilerin arasında yolculuk yapardı. Bu kutsal enerji, bir ışık tüpü gibi yedinci tepe çakrasından müridin bedenine akar, onu besler ve bu trans hali içerisinde kalabilmesini sağlardı. Bu Kutsal Oda, “Sonsuz Yaşam Yuvası” ya da Simya Odası gibi bir değişim dönüşüm boyutuydu ve eğitime kabul edilmiş (inisiyasyon izni verilmiş) öğrenci burada Kozmos’un içine giriyor, yıldızların kutsal bilimini öğreniyor, o boyutta var olan hocalar kendisine yol gösteriyordu.

Piramit’in Ulu Rahipleri aydınlanma yoluna çıkan öğrenciye Kutsal Oda’ya girişi esnasında yazı yazacağı malzemeleri vermiş ve yöntemini öğretmiş olduklarından Kozmos’tan aldığı tüm bilgileri hiyeroglifler halinde yazıya dökmesi mümkün oluyordu. İnisiyasyon sürecinin en önemli misyonu buydu. Yaşadığı, adeta akışkan denebilecek bu kozmik seyahatte ulaştığı her bilgiyi kâğıda döken, trans halindeki rahip adayı öğrenci, bu hal içerisinde sayısız günler geçiriyordu. Hocaları ondan bu bilgiyi alıyor ve halka naklediyordu. Bu nedenledir ki, Maya Mandalaları, Rahiplerin yıldızlardan geldiğini söyler ve Maya hiyeroglifleri Kozmos’un kutsal bilgeliğinin özünü anlatırlar.

Bu bilgiler halka iletilmekteyken artık kendisi de bir Usta/Hoca’ya dönüşmüş olan inisiyasyon adayı, Kutsal Oda’dan ne zaman çıkacağını küçük bir tahtaya yazardı. Bu tarih geldiğinde ve dünyaya geri döndüğünde, yani Oda’dan çıktığında, fiziksel dünyada çabuk kirleneceğini, yaşam süresinin artık çok kısa olacağını bilirdi. Öteki boyutlarda sürdürdüğü yolculuklar boyunca hiç yaşlanmıyordu; ama fiziksel dünyaya döndüğü zaman aradaki farkı süratle kapatacak biçimde, geçen süre yüzüne ve bedenine yansıyordu.

Kutsal Oda’dan çıkacağı gün geldiğinde Piramit yüzlerce çiçekle süsleniyordu. Tüm halk, öndeki ana basamakların önünde toplanıp onu görmeyi, karşılamayı bekliyorlardı. Bu esnada beş rahibe onu besliyor, yıkıyor, yağ esanslarıyla bedenini ovuyor ve süslüyorlardı. Gelenekler arasında, bu rahibelerin kendisiyle bedensel olarak birlikteliğine önem veriliyor ve bu nedenle bu beş rahibe büyük özenle eğitilmiş ve seçilmiş oluyordu; çünkü doğması beklenen çocuklar artık Tanrı’nın Habercisi kimliği kazanmış birer Yüce Ruh’tu ve bu, büyük bir lütuftu.
Sonunda “o an” geldiğinde ve Kutsal Oda’dan çıktığında, halk coşkuyla onu selamlıyordu. Sonra, zaman ilerledikçe, normalden daha hızlı bir biçimde yüzünde kırışıklıklar oluşuyor, saçları ağarıyor, yaşlanıyor ve ortalama yaşam süresinden çok daha kısa bir ömürle hayattan ayrılıyordu. Bu tür İnisiyasyon Rahiplerine, hayatlarını Yıldızların Habercisi olmak için, halkı uğruna feda edenlere özel bir cenaze töreni düzenleniyordu.

Don Pablo Chuc’un bana naklettiği bu geleneğin, Chichen İtza’daki K’uKuulKaan Piramidi’nin en önemli sırlarından biri olduğu söylenir…”

Kitabın izleyen bölümü Ekinokslarda K’KuulKaan’ın Dünyaya İnişi başlığını taşır ve ışığın hayranlık verici hareketini detaylı biçimde inceler.

Top Oyunu Sahası, Kuzey ve Güneyde birer mabetle sınırlanmış, duvarı boyunca uzun yılan kabartması altında başları miğferli, tüylü, kolları jaguar dövmeli dini liderler, sporcular, sunular, oyun konulu kabartmalarıyla saha, en büyüklerden biri. Rehberin ellerini çırparak akustiğin başarısını test edişinden sonra hemen yakındaki Kafatası Platformu’na geçilir; kurban edildiği söylenen elitin kafataslarının kabartmalarının çepeçevre gözlendiği platformda, kafataslarına jaguar, kartal, Tüylü Yılan kabartmaları da eşlik etmekte; “Bir sanat şehri aynı zamanda ama hikâye bu yönde yürümüyor, obruktan kadın ve çocuk iskeletleri çıkmış…”

Satıcılar, ahşaptan oyma jaguar kafalarıyla, turistlerin kulağı dibinde kötü çığlıklar atmaktalar; “abla” buna tepki gösterenlere, “benim torun da” der, “aynı sesleri çıkarıyor ama biz çok beğeniyoruz.”

Savaşçılar Mabedi; yüksekte ortada sırtüstü yatmakta Chac Mool’un “karnındaki tabakta, kurbanın kalbi tütsü ile birlikte yakılıyor…” Geniş yer kaplayan 1000 sütunuyla “amacı bilinmeyen yapı” tapınağın ötesinde yer almakta.

Cabbar satıcılar arasından yürünerek varılan, ağaçlık kireçtaşı taraçalar ortasında dibi su dolu devasa delik, -sarnıç, obruk- Cenote; “Kutsal bir alan, Edward Thompson 1900’ler başında buraya dalıyor, giysiler, değerli malzeme ve iskeletler buluyor. Kurban yukarıdaki buhar odalarında hazırlanır, sonra bedeni maviye boyanır, sonra suya atılır, yüzebilirse Tanrı’dan bilinir, saygı görür, Thompson da yüzebildiğinden saygı görmüş.”

K’uKuulKaan Piramidi önünde özel bir noktada bir başka rehber el çırpar, yankı, kuş –quetzal- sesidir.  Yakın bir noktada “yedi” işareti yaparak poz veren, –ailenin Evliya Çelebi’si- küçük kız kardeşinin niyeti, Dünya’nın harikalarından yedincisini ziyaretini belgelemek.

Öğle yemeği için gidilen lokantada, başları üzerinde belirli aralıklarla dizili su dolu torbaların hikmeti sorulduğunda çalışanlar, “sinekler için” yanıtı verir, “yansımalarını gördüklerinde suya geldiklerini sanıp uzaklaşıyorlar.

Yol üzerindeki duraklardan biri de bir obrukta yüzme niyeti. Paşa kılıçlarından çitlerle ayrılmış çiçek öbekleri ardında yukarıdan gözlenebilen, içine sarmaşıkların uzandığı 50 m. derinliğindeki nemli obruk, iyi ve temiz organize edilmiş giyinip soyunma kabinlerine, duşa karşın “abla” takımının ilgisini çekmez. Bu ilgisizlikte, hafta sonu dolayısıyla gelmiş, suya yüksekten atlamak için kuyruk bekleyen gençler kalabalığının da etkisi olsa gerek.

Üç saat yolculukla varılan, gece konaklanılacak Cancun, “1973’te, küçük bir balıkçı köyü iken, turizm amacıyla kurulmuş… Cancun yılan yuvası demekmiş. Ortada bir iç denizle 40 km sahile sahip bir ada. Gün ışığından daha fazla faydalanmak için saatler burada bir saat daha ileri…”

Yuvarlak iç balkonlara açılan odaları büyük, ferah düzenlenmiş otele varıp odalarına yerleşen katılımcılar lobide buluşur, kısa bir yürüyüşle, Melisa dalları altındaki masalarda güzel bir yemek yedikleri lokantaya varırlar.




Yorum Gönder

0 Yorumlar