İnsanoğlu bir şeylerden korktukça korkuları hep onu esir almıştır. Çocuk yaşlarda gece dışarı çıkmayalım diye; annemizin anlattığı karanlıkta başımıza gelecekleri hatırlatmasından olsa gerek karanlıktan korkar oluruz. Karanlık ortamda baktığımız her yönde korkunç yaratıklar görünür gözümüze. Durağan ağaçlar korkunç yaratıklar, taşlarsa vahşi hayvanlara dönüşür. Sanki ardıçların arkasında bize saldırmaya, parçalamaya ve öldürmeye can atan bir şeyler bekliyor gibi hissederiz.
Aslında gündüz nasıl bir ortam da yaşıyorsak, gece de aynı gündüz ki mekânlardır bizi bekleyen mekânlar. Bazı canlıların gece rızık aradığını, gece gezintiye çıktığını bilsek de; aslında onların da bir canı olduğunu, onların da biz insanoğlundan korktuğunu biliyoruz aslında. Onların varsa dişleri, pençeleri vs. insanında var kendine kendini koruyacak eli ayağı ve kendi üretip hazırladığı silahları. Eşrefi mahlûkat olan ve tüm yaratılmış diğer canlı ve cansız dünyadaki bütün varlıklar onun hizmetine sunulmuş insanoğlunun da en etkili silahı aklıdır mesela.
Birde mesela yine annesinin çocukken düşüp boğulmasın diye uzak durması için uyarılarından ve anlattıklarından olsa gerek; kuyu ve havuz gibi derin suları gördüğünde belli bir yaşa kadar korktuğunu bildiğim arkadaşlarım vardı. Ne yalan söyleyeyim bende korkardım, havuzlara girip yüzecek yaşa gelince kadar.
Derin sulara olan korkuları yenmek için yüzme öğrenmek, denize girip yüzmek lazım. Karanlığa olan korkuyu yenmek için gece karanlığında yaşamaya alışmak lazım. Mesela koyun çobanlık yapmak lazım gece güdümlerinde. Ya da bir süre ıssız yerlerde gecenin karanlığında dolaşmak lazım.
Bu korkuları; yükseklik korkusu, köpek tarafından ısırılmak, yılan görmek, dişçiye gitmek, örümcek, akrep sokması, gök gürültüsü ve şimşek çakması, vs gibi örneklerle çoğaltmak mümkündür. Günümüzde bu korkulara fobi deniyor. Çoğu kişi korkulardan kaçarak kurtulabileceğimizi iddia etse de bu çoğu zaman mümkün değildir.
Mesela bir köpeğin saldırısın kaçmak yerine ona ondan korkmadığını hissettirecek tavrı göstermek gerekir. Kaçarak kurtulamazsın, senden hızlı koşacağı için kolayca yakalayacaktır. Ona korkmadığını hissettirmek ve tedbirli bir şekilde kendi yoluna yürümek yapılacak en akıllıca davranış olacaktır.
Deniz de boğulmaktan korkup denizden uzak durmak yerine derin sulara olan korkuyu yenmek lazım. Aksi takdirde suya muhtaçlığı, yani susamışlığı dindiremeyiz.
Şimdi bunu örnekle anlatalım. Sıcak bir yaz gününde bilgenin biri masmavi gölün başında oturmaktadır. Dikkatini susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak su dolu göle kadar gelip, tam su içecekken korkup kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama su dolu göle kadar gelip su içecekken sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içemeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini göldeki suyun içine atar ve böylece sudaki aksi kaybolur. Artık kendi yansımasını görmediği için suyu kana kana içer.
O anda bilge düşünür:
-Benim bundan öğrendiğim şu oldu, der.
-Bir insanın istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir.
Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğu gerçeğidir.
Şimdi gelelim yazımızda asıl değinmek istediğim konuya. Ülke olarak korkularımız vardı. Çözmekten kaçtığımız, her gündeme geldiklerinde halının altına süpürdüğümüz, yok bizim korkularımız dediğimiz. Yok bizim sorunlarımız demekle yok olmayan, görmezden gelmekle ortadan kalmaması bir yana, aksine üzerimize üzerimize gelen sorunlarımız vardı.
Terör sorunu, Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, İMF ve diğer zorunlu tasarruf, key ödemeleri, yüksek faiz vs alanlardaki borç yükleri bunlardan bir kaçı olarak sıralanabilir. Bunları kaçarak değil, masya getirip üzerinde çalışıp çözüm üreterek üstesinden gelebileceğimizi görmekten mutluluk duymamak mümkün değil.
Sorunlarımızla yüzleşip, mücadele ederek birer birer üstesinden gelerek bu sorunlardan kurtulabileceğimizi gösterenlere müteşekkiriz.
Artık iki üç yüz yıldır başarıyla yürüttükleri algı operasyonlarıyla ve hain planlarıyla eskiden olduğu gibi kolayca ülkemizin yönlendirilemediği bir gerçektir. Pkk terörüyle ve diğer saldırılarla, patlayan bombalarla, kışkırtma ve ayaklanmalarla bizi uğraştırırken Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın diğer bölgelerinde Türkiye’mizin söz hakkını elinden alamayacaklarını görmekten müteşekkiriz.
‘Aman bize ve hükümetimize dokunmayın, bizi Ankara da rahat bırakın da dünya da ne yaparsanız yapın’ mantığından sıyrıldığımızı ve ‘partimizi kapatırsanız kapatın, ülkemiz zarar göreceğine biz zarar görelim. Ülkemize diz çöktürmek için elinizden geleni yapsanız da, bir tek ferdimiz kalıncaya kadar sizinle doğru bulduğumuz hak yolunda sizinle mücadelemizi meşru zeminde sürdüreceğiz. Ay yıldızlı bayrağın altında tüten en son ocak var olduğu müddetçe siz emperyalistlerle meşru zeminde mücadeleye devam edeceğiz. Masuma ve mazluma koruyucu ve hizmetkâr olmaya, zalime ve huzur bozuculara karşı gücümüz nispetinde dur demeye devam edeceğiz.’ dendiğini görmekten müteşekkiriz.
Suçlandığında yerin dibine sokucu cevaplar verildiğini görmekten, ‘yok bizi öyle ithamlarla suçlayıp dünyanın gözünde küçük düşürmeyin, yabancı mahkemelere verip maddi ve manevi tazminatlara mahkûm ettirmeye çalışmayın’ diye yalvarmak yerine hak edene hak ettiği cevabı hak ettiği şekilde yerinde ve zamanında verenlerden müteşekkiriz.
Kendisini köşeye sıkıştırmak için Avrupa da başı çeken ülke Almanya başbakanıyla basın açıklaması yaparken; ‘terörle mücadelede sivilleri öldürüyorsunuz. İnsan hakları ve özgürlükler bağlamında 195.sıradayız.’ diye eleştirebilen özgürlük şikâyetçisi gazeteciye ‘demokrasi ve özgürlük yok dediğin ülkenin başbakanını dünyanın gözü önünde katliam yapmakla eleştirebiliyorsun. Pariste patlayan bomba sonrası 5-10 kişi öldü diye Fransa cumhurbaşkanı tüm askerleri Paris’e ve diğer şehirlerin güvenliğine çağırdı. 103 şehit verdiğimiz Ankara garı patlamasında bizde gerekli tedbirleri halkımızın yaşamını ve huzurunu etkilemeden alma gayretinde olduk. İvedilikle suçluları yakaladık ve yaraları sardık ama bir tek asker gördün mü orada. Bir de 193 ülkenin olduğu dünya da Türkiye nasıl 195.sırada olabilir.’ diyerek eğer anladıysa öldürücü darbeyi vurarak dönüp giden hedefine ve gündemine hâkim başbakanı görmüş olmaktan dolayı müteşekkiriz.
Suçluyla suçsuzu ayırıp, suçluya sucu sabit olduktan sonra suçlu gibi davranıp, suçsuz halkı da şefkat, merhamet ve muhabbetle kucaklayıp sahip çıkarak yanına çekmeyi başarabileceğini gösteren devletimizden müteşekkiriz.
Biz de biliriz ki; silah ile kazanılan bir zaferi gün gelir başka bir silah yok eder. Kalemle, yürekle, muhabbetle, hoşgörüyle, adaletle, kalkınmayla yapılan fetihler ise tarihe mal olur.
Sonuç
olarak; korkularından kurtulmuş, dikkatli ve emin adımlarla Atatük’ün hedef
gösterdiği müreffeh yarınlara ulaşmak için farklılıklarıyla kaynaşarak yoluna yürüyen
ülkemizin geleceği parlak olacaktır.
Unutmayalım
Türk milleti hep zor zamanlarında bittik dediği anlarda yeniden küllerinden
doğmuştur. Oğuz Kaan, Ertuğrul Gazi, Kurtuluş Savaşı destanları hep buna birer
örnektir.
Yeni bir
dirilişin, gönüllerden gönüllere sevgi ve kardeşlik köprüleri kuruldukça
yükselen yeni Türkiye’mizin önünde kimse duramayacaktır. Çalışıp üreten ve özgürlüklerini başkalarının
özgürlük alanına kadar genişletmeyi orada sınırlandırmayı başarabilen bir ülke
olmayı başarabildiğimiz sürece kimse duramayacaktır. Zalimin karşısında mazlumun yanında
durabilmeyi başarabildiğimiz sürece yükselen bir ülke olmamız hiç bir zaman
hayal değildir.
Ama
bunun için hain değil, zihin ve gönül dünyasının putlarını kırmaya, ateşin
yakacağına dair olan korkuları yenmeye kendi istekleriyle adanmış İbrahimler
olmak lazım. Yürekli, cesur, ülkesine,
manevi değerlerine âşık ve sadık bireyler olmak lazımdır.
‘Arayanlar
hakkı buldu, buldular can içinde
Bulmayan yolda kaldı, kaldılar zan içinde’
Bulmayan yolda kaldı, kaldılar zan içinde’
Feyzullah
Kırca
0 Yorumlar