Şöyle diyor Can Yücel: ‘Ömür dediğin nedir Ki? Çay bardakta
soğuyana dek geçen zamandır. Çayınız bardakta soğumadan ağız tadıyla için
hayatı, soğutmadan sevgileri, soğutmadan sevdaları, soğutmadan dostlukları
yaşayın doyasıya. Seviyorsanız koşun ardından beş dakika bile duracak zaman
yok. Kırmadan incitmeden sevin insanı
kırmaya zaman yok. Çayınız bardakta soğumadan için, hayat geçiyor. Yaşamamak
yüreklere zarar….’
Gerçekten de öyle değil mi dostlar; daha dün doğduk, göz
açıp kapayıncaya kadar geçmiş zaman beş dakikamız bile kaldı mı önümüzde
yaşayacak bilmiyoruz.
Mayıs-haziran sayısı 2005 Su dergisinde çıkan bir haberde
Louis Massignon etiketli bir haberde: ‘Müslümanların her bir şeyini bozduk, yok
ettik. Dinleri inançlarını, dine bağlılıkları ve insani duyguları yok oldu.
Onların milli ve manevi değerlerini, batı medeniyeti potasında eriterek
kendimize benzettik. İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı, kuran
okumayı, kuran öğrenmeyi suç ve gericilik (irtica) olarak göstermeyi başardık.
Artık çoğu hiçbir şeye tam olarak inanmıyor. 14 asırlık dinlerini,
itikatlarını, ibadetlerini tartışılır hale getirdik. Bundan sonra siz
misyonerlerin işi daha da kolaylaştı. Maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışı imkânı
ve cinselliği kullanarak Müslümanları Hıristiyan yapın.’
Evet, bunlar gerçekten çok doğru tespitler. 14 asır önce
peygamberimizin yüce Allahtan Cebrail vasıtasıyla tebliğ ettiği vahyin ışığında
devam eden yaşantımızdan ekseri olarak çok şey kaybettik. Sokağa çıkıp rast
gele sorulduğunda birçok Müslüman dinin 5 temel esasını sayamayacak duruma
gelmişiz. Geçen gün televizyon programlarının birinde sorulan; Ayet ne, Hadis
ne, Sünnet ne, Farz nedir? Türü sorularına verilen alakasız cevaplar bu tezimi
haklı çıkarıyor değerli dostlar. Öyle hiç olur mu öyle şey demeyin.
Ama buna rağmen halkımız bilinçsizce de olsa kâğıt üzerinde
% 99 diyoruz, bana göre hakikatte % 60 civarında olan Müslümanlar hala dinine
sahip çıkmaktadır. Hurafelerle ve yanlışlarla dolu da olsa inandığını yaşama
geçirmeye çalışmaktadır. En azından dinine laf söyletmeme konusunda hassastır.
Ama bahse konu mason Louis Massignon’a ait haberden de
anlaşılacağı üzere Siyonist ve emperyalist haçlı zihniyetiyle içerideki ırkçı
ve din düşmanı ihanet şebekeleri yıllardır çalışmaları sonucu dinimizi
bozduklarına ve artık yeniden uyanışın ve dirilişin mümkün olmayacağına çok
inanmışlardı.
Müslüman görüntü altında kendilerine hizmet eden DAİŞ,
EL-KAİDE, BOKO HARAM, TALİBAN, İŞİD, HİZBULLAH ve son olarak FETÖ Paralel örgüt
yapısı vb yapılanmaların çabaları ve çalışmaları neticesinde dinimizi
bozduklarına ve artık yeniden uyanışın ve dirilişin mümkün olmayacağına çok
inanmışlardı. Unutmayın ve göz ardı etmeyin. Güya İslam adına eylem yapan bu
terör gurupları hep Müslümanlara saldırır, hiç ABD, İsrail, İngiltere, Rusya,
İran, Suriye gibi ülkelere saldırmaz. Bakmayın kameralar önünde ABD ve İngiliz
casuslarını kesiyoruz diye görüntü verdiklerine, o sadece bir düzmeceden
ibarettir. Ya kendilerine ihanet etmiştir ya da sonradan Müslüman olmuştur
onlar.
Kendilerinin var edip desteklediği güya İslam yanlısı
terörist oluşumlar yolu ile İslam’ı kötüleyip yeniden dirilişin önünü
keseciklerini, kesebileceklerini hesaplamışlardı. ‘Kuranın ifade ettiği Müslümanlar
gelsin de düşünürüz’ bile demişlerdi. Şimdi karar verme zamanı, onları
sevindirmeye, onlara özenmeye devam mı edeceğiz. Yoksa silkelenip, taht
kavgalarını, sen- ben kavgalarını bir kenara bırakıp hataları ve eksikleri olsa
da kuran ve peygamber yolu istikametinde olanların yanında hep birlikte
mücadeleye destek olarak yürüyecek miyiz? Şer odağı emperyallerin sevinçlerini
kursaklarında bırakacak mıyız?
Geçen gün sosyal medya da bir resim gördüm. En altta
Müslüman secde ediyor. Onun üstünde Hıristiyan dizleri üstünde çömelmiş dua
ediyor ve onunda omuzlarına Yahudi elinde Tevrat ile ayakta duruyor. Bir başka
Yahudi bu tabloyu beğenmeyip eleştiriyormuş, en üstte bizim Yahudi var hala ne
eleştirip duruyorsun dediklerinde. Evet, en üstte Yahudi var, hemen altında da
dostumuz Hıristiyan var ama Müslüman ayağa kalkarsa ikimizde yıkılacağız diyor.
Müslümanlar uyanıp 1071 de Alparslan ile Malazgirt’te şahlandığı gibi,
Dirilişte Ertuğrul Gazi ile Osmanlı olup dirildiği gibi, Fatih Sultan Mehmet
ile İstanbul surlarına sancağı dikerek çağ açıp çağ kapadığı gibi yeniden
uyanışın ayak seslerini duyuyorlar.
Dün 02.01.2016 Cumartesi ATV deki Bekir Hazar ile Ergün
Dilerin birlikte sunduğu Yaz-Boz programını izledim. Core Fredman imzalı bir
analiz haberde bir cümle çok dikkatimi çekti. ‘Türkiye süper güç oluyor,
Türkler istemese de bu gerçekleşecek’ diye bir cümleydi sanırım. Türklerden
bahsettiği kendini elit yani beyaz Türk olarak görüp, diğer Türkleri göbeğini
kaşıyan adam olarak, ya da çobanın oyu ile benim oyum bir mi olacak diye gören,
güya ülkelerini dindarlara kaptırmamak için her türlü ihanete ve tuzağa
bodoslama girecek Türkler diye anladım nedense.
İşte bunun için her türlü operasyonu, yalanı, iftirayı, kumpası yapıyorlar. İşte bunun için
şeytanın gönüllü uşakları onlara destek oluyor, her türlü ihaneti yapmaya
çalışıyorlar. İşte bunun için; iktidarı ele geçirmek maksadıyla her türlü
oyuna, kumpasa, iftiraya ve yalana başvuruyorlar; olmayınca sinir küpüne
dönüyorlar şeytanlar ve şeytanın uşakları.
Ey şeytanın uşakları siz daha çok
sinir olacaksınız. İsrail’e, PKK ya, Rusya’ya ve İran’a bel bağladığınız
görünüyor. Ancak hemen söyleyeyim onlarda nafile. Karşınızda kararlı ve
Osmanlının son zamanını da sayarsak 200 kusur yıldır hiç olmadığı kadar cesur ve
mazluma karşı da hiç olmadığı kadar şefkatli bir Türk devleti var.
10-12 yıl önce Türkiye ABD ve Avrupa’yı bırakıp İran, Rusya
gibi ülkelere eksen kaymasıyla kalmayacak, rejimi de İranlaştıracak diye
eleştirenlerin, bugün İran ve Rusya’nın avukatlığına soyunduğunu gördük.
Allah’ım ne değişti, şimdi İran ve Rusya’yı savunuyorlar ülkemize karşı.
İran Sasani ve pers
İmparatorluğu döneminden bu yana İsrail yanlısı bir devlettir. Yoldan çıkıp
işbirliği yapmazsa yine pejak ile mücadele etmek zorunda bırakılabilir. Saddam;
Kürtler ihanet içinde Irak’a saldırdıkları için Halepçe katliamını yaptı sonra
hesapsızca Kuveyt’e saldırdı kendi başını yedi. Beşar Esad kendi halkını (bence
onlar baş kaldıran kürtlerdi) fosfor bombalarıyla çoluk çocuk demeden
katlettiği için Suriye dağıldı ve Esad başını yemek üzere.
Şimdi hedef Türkiye; Erdoğan’da
da kızıp sivil halkı yani başkaldıran Kürtlerin ve Alevilerin yaşadığı
şehirleri bombalamasını hesaplıyorlar. Sivilleri, çocukları kadınları hedef
gözetmeksizin öldürebileceğini hesaplıyorlar. Lakin hesapları tutmuyor. Israrla
cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye tarihten ve inancından
aldığı terbiyenin gerektirdiği titizlikle haktan ve adaletten ayrılmıyor. Suçluyla
suçsuzu ayırarak şehit verse de mücadelesine devam ediyor. İşte bu yüzden Allah
da kâfirler topluluğuna karşı yardımcı olacak ve inşallah Irak'ın, Mısır’ın ve
Suriye’nin düştüğü tuzağa düşmeyecektir.
İşte bu yüzden İsrail’in Filistin
de öldürdüğü çocukların fotoğraflarını gazetelerinde ve sosyal medyalarında
yayınlayıp Cizre de, Silopi de ve sur da TSK öldürdü diye yalan haberlere
başvuruyorlar. İşte bu yüzden
teröristlerin kendilerine destek vermedikleri için öldürdükleri Kürt halkını
TSK bombaladı diye yalan haberlere başvuruyorlar.
Sanki teröristlere, devlet diyor;
bize ihanet edin, saldırın, pusu kurun diye. San ki cumhurbaşkanı ya da hükümet
diyor teröristlik yapın ülkemizin ayağına kurşun sıkın diye. Sanki TSK diyor
okulları yakın, hastaneleri bombalayın, dükkânları yağmalayın, size destek
vermeyen halkın araçlarını kundaklayın diye. Teröristler saldırmasa, huzuru
bozmasa, başka ülkelerle birlik olup, sanki Kürtlerin devlet kurması onların
umurundaymış gibi, onların adına askere ve polise saldırmasalar niye şehit
gelsin ki?
Suçu hırsızda değil de mal
sahibinde bulan ahmaklara yazıklar olsun. Şehit cenazesi geldikçe devleti
suçluyorlar. İhanete ve teröre onların istediği gibi yaklaşarak amaçlarına
destek oluyorlar. Sanki cumhurbaşkanına hükümete saldırı olmuyor. Suikast
olmuyor. Darbe girişimi olmuyor. Bu milletin bilumum önemli liderleri asıldı,
zehirlendi, darbeyle indirildi. Bu milletin gelecekteki huzuruna bir taş koymak
isteyenler hepsi katledildi. Bunlardan bir kaçı; Eşref Bitlis, Adnan kahveci,
Aydın Menderes, Muhsin Yazıcıoğlu, gaffar Okan, Tahir Elçi, onlarca mühendis,
iş adamı hep birer saldırı ve suikast sonucu öldürüldü.
Terörle mücadele edersin oylar
azaldı da yapıyor derler. Barış zemini için 3 yıl boyunca şehit gelmez, masada
anlaşmaya çalışırsın teröre taviz veriliyor derler. Ankara’nın göbeğinde bomba
patlatırlar cumhurbaşkanına saldırırlar. Cumhurbaşkanından başlayıp hükümeti ve
bilumum kendilerinden olarak görmedikleri istihbarat ve ordu görevlilerini
istifaya davet ederler.
ABD’nin ikiz kuleleri vurulunca
ABD başkanını, CIE başkanını istifaya davet ediliyor mu? Paris’te 8 ayrı yerde
8 bomba aynı anda patlayınca Fransa cumhurbaşkanı Holand istifaya davet
ediliyor mu? Hedef hemen anında Müslümanlar oluyor da ülkemizde bizim devlete
karşı saldırı olunca nasıl ve neden bizim cumhurbaşkanı ve hükümet ve diğer
yetkililer oluyor.
Sormak gerekmez mi? ABD okyanus
ötesinden Irak’a, daha önce 11 Eylül saldırısı bahanesinin ardına sığınıp
Afganistan’a savaş ilan ettiğinde verdiği şehitler sonrası ABD başkanları
istifaya zorlandı mı? Ya da ölen askerlerinin suçlusu sayıldı mı ABD muhalefeti
tarafından. Rusya Kırımı işgal etti,
askerleri ölmedi mi? Sureye de havadan ve karadan özgür Suriye ordusu ve
Türkmen mücahitlerle savaşıyor, günde 40-50 askerinin öldüğü ifade ediliyor. Ne
işimiz var bizim ak deniz de, ne işimiz Suriye de deyip Rusya muhalefeti devlet
başkanları Putin’i veya hükümeti istifaya davet ediyor mu? Ya da devlet
başkanlarını gemilerle işid’e silah ve asker gönderiyor diye, dünyaya şikâyet
ediyorlar mı?
Sormak gerekmez mi? İran da
sıradan memur dahi olamayan Kürtlerin İran’ın askerine polisine arkadan
saldırdığını, haince pusu kurduğunu görüp duydunuz mu hiç? Halepçe de kimyasal
silahla katledilen Kürtler Türkiye’ye sığındı, kaçmayıp Saddam ve ırak ordusuyla
savaştığını gördünüz mü? Esed canisinin vatandaş dahi yapmadığı Kürtleri Suriye
rejim güçlerine saldırırken gördünüz mü, duydunuz mu? Türkiye de; başbakanlık,
bakanlık, asker-polis, iş adamı, banka sahibi, bürokrat kısaca her mevkiye
gelebilen Kürtler özgürlük için savaşıyor öyle mi?
Bu bir Kürt-Türk savaşı değil,
bu bir alevi-Sünni savaşı değil, bu laik-anti laik savaşı değil, bu
Müslüman-Hıristiyan savaşı değil; bu sadece ülkemiz kaklında, güçlendiğinde
mazluma sahip çıkıp onların yanında duracağı için dünyanın yer altı ve yer üstü
zenginliklerini sömüremeyecek olan kan emici emperyalistlerin sömürü savaşıdır.
Bu memleket; ‘bir an önce emekli olayım da yan gelip yatayım’.
İşe gitmemek için 365 günün yarısında
‘hastayım’.
İşi savsaklamak için ‘bugün git yarın gel,
İşi savsaklamak için ‘bugün git yarın gel,
İster çalışırım ister çay içer
muhabbet ederim, bakan benim has dayım’ diyenlerin de olmayacaktır.
Bu memleket süper güçlerle
uğraşamayız. Boş ver nereyi istiyorlarsa verelim de bize kalan yerler yeter
diyerek sömürülerden, baskı ve zulümlerden koruyabileceğimiz toprak parçası
değildir. Üç kıtaya yayılmış Osmanlı toprakları yetmedi; Musul-Kerkük’ü de
Lozan da verdik kendi halimize bağımsız bıraktılar mı? Hayır. Bir tek Ankara
bize yeter diğer illeri verelim gitsin desek de bırakmazlar.
Bu memleket ‘Amerika ikna
olduysa bizde ikna olduk’ diyenlerin değil; ‘biz zalime karşı mazlumun
yanındayız, Hakkın ve adaletin yanındayız’ diyenlerindir. Bu memleket ‘Biz
ölsek de bir karış toprağımızı vermeyiz. Bu topraklarda operasyona da izin
vermeyiz. Egemenliğimizi ve istikbalimizi tehlikeye sokacak her türlü adıma da
karşılık veririz. Anında gereğini yaparız’ diyenlerin memleketidir.
Bu memleket vatan sağ olsun diyerek ölüme koşarak gidenlerin memleketidir. Bir yakını emperyallerin köpeği hainlerle mücadelede şehit oldu diye devlet yetkililerine isyan edenlerin, saygısızca hesap soranların değildir, bundan sonra da olmayacaktır. Bu memleket bir ölür bin doğarız, yedi düvel aynı anda saldırsa; kendi kanında boğarız diyebilenlerin memleketidir.
13 yıl önce IMF den borç alarak
memurun emeklinin maaşını ödeyen devlet gitti, yatırım yapan borç veren, eşeğe
bile binmesi hayal olanlar artık uçağa biniyor. Teröre atacak mermi bulamayan,
bulsa onu üreten ülkeden kullanma izni alamayan TSK elemanlarımız elhamdülillah
taksi çağırır gibi helikopter ve jet uçağı çağırıyor. ABD’nin ırak savaşı
boyunca yaptığı 700 sortiyi 23 Hazirandaki PKK ve DAİŞ operasyonlarında ırakta tamamı
kendi ürettiği mühimmat ve araçlarla bir günde yapabiliyor. Borç alan devlet
iken 13 yılda bu nasıl oluyor sorduk mu samimi olarak hiç kendimize. Sormadık,
sormuyoruz.
İnsansız hava araçlar, milli
gemiler, Yerli tank, roketler, helikopterler, Göktürk uydusu, lazer silahları,
sığınak delici bombalar, kalekollar, hava alanları, köprüler, oto yollar, çift
yönlü en az ikili yollar, organize sanayi bölgeleri, hükümet binaları,
donanımlı hastaneler vs bu kalkınma hamleleri nasıl oluyor. Samimi olarak
sorduk mu hiç kendimize.
İşte bunun için umreye giden ve
Medine-i Münevvere de kalp krizi sonucu vefat eden yazara zina etmek için
viagra içti de öldü iftirasını atıyorlar. İşte bunun için tüm iftiralar,
karalama kampanyaları, yalan haberler. İşte bunun için yargı kumpası ve montaj
kasetleri, gizli dinlemeler. İşte bunun için bizi Müslüman görünümlü ihanet
şebekeleriyle ve guruplarıyla yıkmaya çalışmaları.
Ancak yalancının mumu yatsıya
kadar bile yanmıyor artık. Güneş derseniz hiçbir zaman balçıkla sıvanmaz,
sıvanmıyor. Çamur atıp izi kalsa da yağmur yağınca duvarlar yıkanıyor, tertemiz
olan duvarların temizliği meydana çıkıyor.
Ne kadar okursan oku, hangi yüksek fakülteyi bitirirsen
bitir; bilgine yaraşır şekilde yaşamıyor, faydalı ile zararlıyı ayırt
edemiyorsan, hele de yaratandan bihabersen veya bihabermiş gibi yaşıyorsan
kusura bakma ama sen cahilsin. Hem de kör cahilsin.
Yaşanacak bir dakikamız kalmışsa ömrümüzde şeytani
fikirlerin, tuzakların, kumpasların, ihanetlerin içinde değil; hakkın,
adaletin, mazlumun yanında yer alarak yaşamalıyız. İslam toplumunu ayrıştırmak,
bölüp parçalamak isteyenlerin amacına hizmet etmek istermiş gibi, bencillik
besleyerek İslam toplumunun birlik ve beraberliğine kurşun sıkarak yaşayanlardan
olmamalıyız.
Her yaratılanın mutlaka kusurları ve eksikleri vardır.
Kusursuz olan sadece Allah’tır. Kusurları bahane ederek ayrışmayı haklı görmeye
ve diğer gurupların, olmayan hatalarını varmış gibi göstermeye çalışırsak; hem
onlara zarar vermiş oluruz. Hem de kendimiz asla kazanamayız.
Feyzullah Kırca
0 Yorumlar