Yine yerkürenin dört bir yanı tarumar. Parçalanan, bölünen
ülkeler; yanlış bir islam anlayışı peşinde insan öldüren, yokeden gruplar;
dünya kaynaklarını eline geçirme, elinde tutma hırsı ve hevesiyle, başka
insanların yaşamlarını alt üst eden güç sahipleri.
Dünyada yaşayan nüfusun çok daha az bölümünü barındıran
gelişmiş ülkeler bile, artık kendi sınırları içinde çok rahat değiller. Çeşitli
iç savaşlar, katliamlar, fakirlik ve gelecek kaygusu gibi sebepler yüzünden,
kendi ülkelerini terkeden milyonlar, gelişmiş ülkelerin sınırlarına dayanıp,
daha iyi yaşam koşulları istiyorlar.
Bugünlerde yaşanan büyük göç ve mülteci sorunları, „insan
hakları“ kavramını tüm dünyaya yaymaya çalışan ve bu amaçla başkalarının
işlerine devamlı karışan Avrupa ülkelerini, büyük bir sorunla karşı karşıya
bırakıyor. Gelenleri içeri alsalar, kendi halkları karşı çıkıyor; almasalar,
nasıl „insan hakları“nı müdafaa edebilecekler? Bu yüzden hükümetler sallanıyor,
halklardan homurdanmalar yükseliyor.
Bilim adamlarına göre, günümüzde gerçekleşmekte olan göç
olgusu, dördüncü ve altıncı yüzyıllarda yaşanmış olan büyük kavimler göçünün
bir benzeri.
Yabancıya karşı duyulan güvensizlik, hatta düşmanlık yeni
bir şey değil. Her devirde, hemen her ülkede görüldü ve görülmekte.
Yabancı neden yabancıdır, ne olmalıdır ki, bizden
saymadığımızı, bizden görebilelim?
Belki günümüzdeki iç ve dış sorunların bir çoğu, bu temel
sorun bir açıklığa kavuşturulduğunda çözüm yolunda ilerleyebilecektir.
1993 senesinde Almanya’nın Solingen kentinde, yabancı
düşmanı sağcılar tarafından, Türklerin içinde oturduğu bir ev, içindekilerle
birlikte yakıldı. Beş insan yanarak öldü, 17 kişi ağır ve hafif yaralandı.
Olayla ilgili 4 genç yakalandı, mahkemeler sonunda hapis cezaları aldılar.
Bugün hepsi serbest.
Bu olaydan daha önce 1992 senesinde yine Almanya’da,
Mölln kasabasında, Türklerin oturduğu iki ev, yine Neo Naziler tarafından ateşe
verildi. Bilanço 3 ölü ve 9 yaralı. Failler bulundu, hapis cezaları aldılar,
bugün onların da hepsi serbest.
2000-2006 seneleri arasında, Almanya’nın çeşitli
kentlerinde, sekizi Türk, biri Yunanlı ve bir de Alman kadın polis olmak üzere on
kişi öldürüldü. NSU cinayetleri olarak bilinen bu dizi katletme olayları, Neo Nazilerden
oluşan bir grup tarafından işlendi. Polis ve istihbarat yetkilileri bu
olayların araştırılması sırasında bir çok zafiyet ve hatta skandal boyutlarına
varan koruma-kollama belirtileri sergilediler. Olayların „Döner Cinayetleri“
veya „Boğaz Cinayetleri“ olarak vasıflandırılması, polisin önce bu olayları
Türk camiası içinde bir hesaplaşma olarak görmesinden doğdu. Bu olayların
mahkemeleri halen sürüyor, grubun başı olarak gösterilen Beate Zschaepe isimli
kadın halen cezaevinde.
Bütün bu olaylar, ne
ilk ne de son. Halen Almanya’da, bir mülteci evinin ateşe verilmediği veya
mültecilerin oturacağı belirlenen binaların önceden yakılmadığı gün geçmiyor
neredeyse.
Hele, her gün, Suriye’den,
Irak’tan, Eritre’den ve daha başka bir çok ülkeden gelen binlerce, onbinlerce insan,
Avrupa ülkelerinin kapısına dayandıkça.
Dresden’den başlayıp,
bir ara diğer Alman kentlerine yayılan sağcı gösterileri halen durulmadı. Pegida
isimli bir kuruluşun adı altında Neo Naziler ve daha da kötüsü onlara katılan
yerli halk sokaklara dökülerek, yabancıları istemediğini haykırıyor.
İşte Mölln ve
Solingen olaylarını takibeden o zamanlarda ben bu kitabı yazdım. Yabancılığı,
yabancı düşmanlığını, kimin yabancı olduğunu, kimin olmadığını; ne zaman yabancı
olunmadığını bir aşk hikayesi içinde irdelemeye çalıştım. O günlerde bastırmam
mümkün olmamıştı.
1992 den 2015 e değişen bir şey yok. Öldürdüler.yaktılar,
yakıyorlar…..Daha da neler olacağı belli değil.
Ülkeler bölündükçe, insanlara kendi ülkelerinde yaşama
imkanı bırakılmadıkça; insanlar kendi kendilerine, kendi ülkelerindeki yaşamı
zehir ettikçe; dünya üzerindeki büyük fakirlikle büyük zenginliğin dengesi
bulunmadıkça; ne yazık ki yakanlar ve yakılanlar da bitmeyecek gibi.
Kitabım „ Bumerang“ çeşitli İnternet kitap satış
portallarında ( d+r, idefiks, pandora, oku oku, kitap istiyorum, kida, ilk
nokta vs.) ve kitapçılarda satılıyor.
Okumanızı, düşünmenizi; hep birlikte düşünmemizi
öneriyorum.
Ülkeleri, ülkelerimizi yaşanmaz hale getirmeyelim.
Milyonlarca insanı yollara dökmeyelim. Onların yollara
dökülmesine sebep olanlara, sebep olan şartlara engel olmaya çalışalım.
Başka ülkelerde yaşayanları zora sokmalayalım. Ayrılıkları
birlikteliğe çeviremiyorsak eğer, hiç değilse düşmanlıkları körüklemeyelim.
İnsanlık düşmanlarına fırsat vermeyelim.
Mülteci olmak zorunda kalmayalım. Mülteci yaratmayalım.
Mültecilik çünkü, başı sonu zor bir hikayedir.
1 Yorumlar