Saçlarını
savurmuşsundur kırmızı odalara...
Gözlerinden
akmaktadır lacivert rimel izleri ve çocuklar ağlar yine yeni yetme
Cizre topraklarında. Ben seni hep gece gördüm; olmadığın kız
çocuğu geçmişinle şimdi'nin zamane kadını,ayaklarında vişne
çürüğü topuklularla bir isyandı yürüyüşün.
Sonra
vazgeçtim çocuk olmaktan ve seni özledim. Bir gün, “yalan yere
yemin edilmiş önyargılar değişecek” satırlarıyla, turkuaz
mavisi tebeşirle, doldurdum hayatımın kara tahtasını.
Eteğin
bacaklarını ele güne karşı kıskanırken, savaşın dibine
vururdu bir ülke. Çocuklar derin dondurucuya gömülürdü.
İhtiyar, içgüdüsel dürtüyle kendini asardı huzurevinin
tablosuz duvarlarının gölgesine.
Bağımlı
insan olduk, Karen. Çocukların yüzüne kan bulaştırdı
ellerimiz.Irkları sırf “onlardan” farklı diye yok
edildiler.Sana doğurgan olma şansı tanımayan hayat, verdiğini de
geri aldı. Bu alçakçaydı. Bir tek annem üzülmesin diye
ölemedim.Bakışları ayak parmaklarıma takılan insanlar intiharı
seçerken ben direndim. Çocuklarını kurşunla yitiren sözüm ona
vatanın askeri olmamak için toprağa değdirmedim tenimi. Büyüdüm
Karen, bir trans kadının saçlarında eridim.
Buraların
baharı güzel olur. Kahvaltıya uyandığın sabahlar, yüzünde
gördüğüm o aydınlık gibi ısıtır içimi.Bulutlar griye
saklandı mı, çocuklar vuruldu demektir. Çayda eriyen şeker gibi
erir anaların yüreği. En çok kötülerin kazandığını gördüğün
mücadelenin içinde yenilirsin ve onu yenersen incinmesinden korkar
içerin çünkü iyisindir. İyilik böyle bir iksirdir Karen,
suçsuza suçluyu bile acımayı öğretir.
Neyi
savunuyorsan bu ülkede, neye inanıyorsan, neyi benimsiyorsan bunun
tam aksini isteyenler yüzünden ölürsün: bir gazete önü ya da
çıkış kapısının güneşe açılan yaprağında soluk bir çiçek
gibi duruşunun sebebi, alışıla gelmiş değer yargılarını
savunmadığın içindir. Bir azize veyahut aziz olmaya zorlanmana
neden olan aile kavramı ise hâkimi destekler niteliktedir.
Karen,
bu hayata yakışmadığını düşünüyorlar. Ne kadar garip değil
mi? Onlara göre bir transseksüel olarak doğmuş olman, suç!
Hayallerinin eskimesi kimsenin umurunda değil.
Özgürlüğümü
gömdüklerinde başladı esaretim demiştin ve gömüldüğünde bir
çocuğun sesi o zaman kapanmıştı sokaklar.
Ne çok vurulduk,Karen? Hiç aşık
olmadan ve sarılamadan sevgiliye, ne çok dövüldük?Ne çok öldü
çocuklar, hep bir şeyler sağ olsun diye(!)
Menfaat zehirdi; en yakınından en
uzağına seni soymaya kurulmuş ruh yapımı robot. Öyle zarifti ki
yüreğin, kim alsa onun elinde kalıyordu.
Kolay kandırılanlar ölür Karen.
Tıpkı çocuklar, ihtiyarlar ve hayvanlar gibi...
Yani zayıf olanı çabuk harcar, taşı
toprağı ceset kokan ülke.
***
Nerede olduğumuzu hatırlamıyorum
ancak yaşıyordun yani henüz soğumamıştı o narin bedenin. Bir
çocuk sevmiştin. Tabloda yüzün vardı,parmaklarında çilek
reçeli...
Yüz yüze gelmekten kaçınıp
akabinde sohbet ettiğimizi anlamakta gecikmediğimizi farketmiştik.
Ben sana o kısa zaman aralığında aşık olmuştum. Belki de adını
söylediğinde...
Seninle karanlığa açılmayan bir
öykünün iki kahramanı olmak istemiştim. Şu anda bile ilk günkü
gibi heyecanlanıyorum söylerken: her şeyin sonsuz olabileceğine
inanmıştım.
Bir anda oldu, yani anlıktı;
yönelimleri ve kimlikleriyle insanlar, ağızlarındaki süt
kokusuyla çocuklar,sözcükleri anlamaya çalışan hayvanlar gibi
tüm varlıklar yok edildi.
Onun da söylediği gibi sonra anladım
ki: “iyi insanlar bu dünyada fazla kalmıyorlar. Ama yüksek
ruhlar zaten sıradan, küçük ve sığ sularda yaşayan bir
toplumla bağdaşabilirler mi?”
Honere de BALZAC