Sabah, dümdüz bir su kadar dingindi. Her sabah yaptığı gibi yatağından kalktı ve saate baktı. Yedi. Annesi içeride uyuyordu. Emekli öğretmen olan annesi de her sabah aynı saatte kalkardı. Kalpağa benzer bir şapkası vardı kadının, onu takar, giyinir ve yürümeye çıkardı. Bir kaplumbağa kadardı hızı. Evden çıktı mı geri gelmesi en az bir saat sürerdi.
Kenarda duran neye baktı. Çok iyi ney çalıyordu, hatta çalmayı öğrenmek isteyenlere ders veriyordu ama bunu birkaç öğrenciden, annesinden ve kendinden başka bilen yoktu. Zaten tüm hayatı da bu insanlardan öteye gitmiyordu.
Hava soğuk, mevsim kış bile olsa gri, penye, eskimiş şortunu giyer, altına tabanı kalınca ve her daim üşenmeden temizlediği spor ayakkabılarını çeker, üzerine de ne bulursa geçirir ve sokağa çıkardı. Apartmanlarının önündeki eşiğin hemen karşısındaki sokak çöplüğünün orada hızlı hızlı sigarasını içerdi. Ellili yaşlarında, saçları; tepesinden dökülmüş fakat yanları ve ensesi uzun denecek boyda, nizami arkaya taranmış ve bakıra çalan iğreti bir kahverengiye boyalıydı. Annesinin bebeği olması kendisinin tercihi de olmamıştı. Hala da onunla beraberlerdi. Evleri birinci kattı. Giriş tarafından birinci kat olan ev, arka taraftan düz girişti. Arkadan eve giren bir iki sırnaşık kedi, yaşlanmış annesi ve birkaç müziksever öğrenci ile dönüp duruyordu günler.
Şortunu hızlıca giydi. Çöpün kenarına gidip, aç karnına sigarasını içti. Balkondaki genç kadının ona tiksintiyle baktığını, kadını görmeden hissedebiliyordu. Bunları önemsemeyi bırakıp, başkalarına tuhaf gelen özgürlüğünü yaşamaya karar vereli uzun zaman olmuştu.
Annesi geldi yine aklına. Yaşlı insanların içindeki yaşama umudunu acizce buldu bir an. Bir kedi sürtündü bacağına. Anice ittirdi. ‘Pist!’
Kediler ona annesini, annesi yalnızlığını, yalnızlığı tuhaflığını, tuhaflığı da balkondaki kadını hatırlatıyordu.
Acele acele yürümeye başladı. Hayatında kimsenin bilmediği bir şey vardı. Tanıdığı iki üç kişinin asla imkan veremeyeceği bir şeydi bu. Aşk.
Yolun sahil tarafındaki alt geçitten geçip, asfalt yola yöneldi. Her hafta basım yapan küçük bir matbaa vardı sokağın sonunda. İnsanların varlığından bile haberdar olmadığı bu ufak basımevi, hafta başlarında muhtemelen kendisi gibi ha var ha yok üç beş insanın okuduğu şiirleri, yazıları baskı ediyordu uyduruk bir dergiye. Kendinden yaşça çok küçük bir kız çalışıyordu orada.
Bir sabah deniz kıyısına yürümeye giderken görmüştü ilk. İçinde ne kadar sarılma varsa o kadar sarılmıştı onun olduğu hayallere. Sıkılıyor gibi, bir yandan heyecanlı gibi tuhaf bir hali vardı her zaman. Sabah saatlerinde binanın önüne sigara içmeye çıkıyordu kız, kendisi de onu izliyordu. Hiçbir zaman sonuna gelemediği, illa bir yerlerden annesinin çıktığı, kafasının içinde bile annesinin sözünü dinlemek zorunda kalıp, masalın sonunda çaresizce evine döndüğü hayaller kuruyordu.
Tanışıyorlardı mesela. O kısımları çabuk geçiyordu hayalinde. Hemen aşık oluyorlardı. O kısımları çabuk geçiyordu çünkü ikisinin nasıl tanışıp, nasıl aşık olabileceklerine dair bir mantıklı açıklaması yoktu. Hayal olsa bile. Kendi odasında oluyorlardı genelde. Adam ney çalıyordu. Kız onu nefes bile almadan izliyordu. Adamı öven, hayranlık uyandıran şeyler söylüyordu. Koltukları kabarıyordu. Nihayet neyi bu kadar güzel çalabildiğini biri keşfediyordu. Balkona çıkıp, el ele, konuşmadan sigara içiyorlardı. Tam o esnada annesi geliyordu. Annesi de o evde yaşadığına göre, az sayıda dışarı çıktığına göre,tüm bu olaylar yaşanırken evde olmalıydı. Eve bir kız götürse ne derdi annesine? Hem kızın yanında nasıl açıklardı. Annesi kendisini utandıracak şeyler söylerdi kesin. Koskoca adamım ben de diyemezdi ki! Diyebilse çoktan derdi. Sigaraya kızabilirdi.
Sanki kız onu izliyormuş gibi saçlarını düzeltti. Üzerindeki gri, eski şortu hiç önemsemiyor ama saçlarını boyatıyor, illa arkaya tarıyordu. Kızın kendisini göremeyeceği bir yerde durdu. Beklemeye başladı. Annesi uyanmıştır kesin. Dönerken simit alayım diye düşündü. Ya annesi de olmasaydı. İyi ki vardı anacığı. O zaman gerçekten yapayalnız kalırdı bu hayatta. Çok seviyordu, çok. Bir anlık, acı bir özlem duydu. Aynı anda bir rahatlama. Sonra birden kızı düşündü. Odasında ney çalıyorlardı. Adamın gözleri kapalı, üfledikçe neye kızın gözleri hayranlıkla parıldıyordu. Sonra annesi çıkıveriyordu ortaya. Hikayesinin sonunda ne olduğunu asla bulamıyordu. Tüm bunları düşünürken kız göründü kapının önünde. Sigarasını parmağıyla düzeltti. Yaktı, uzunca üfledi. Canı sıkkın gibiydi. Sağ taraftan gelen ana yola doğru uzanıp, bir şeylere bakıyordu. Birini bekler gibi bir hali vardı. Patronunu bekliyordu belki. Belki ama eğer patronuysa niye uzattıkça uzatıyordu sigara içmeyi. Gelen giden de olmadı. Kız attı sigarasını yere, uzun uzun, üzgün üzgün bastı üzerine, son bir daha baktı yola. Yüzündeki bıkkın ifadeyle içeri girdi.
Niyeyse kırılmıştı biraz. Kızın o üzgün ifadesini hatırlamaya çalışarak, geldiği yoldan geri yürümeye başladı. Sağa sola bakındı belki bir sokak simitçisi görürüm diye. Altgeçitin başındaki müstakil, tek katlı evin damından güvercinler uçuştu birden. Burada güvercin besleyen yaşlı amcayla arada bir gözleri karşılaşır, başlarıyla selamlaşırlardı. Yine selamlaştılar. Elinde kocaman bir sopa, ucunda siyah bir poşet sağa sola sallayıp güvercinlere yol gösteriyordu yine. Tüm sürü denize doğru yönelirken, içlerinden biri ayrılıp, matbaanın olduğu tarafa uçmuştu. Yaşlı adam söylenip duruyordu.
O esnada kız, adını bile bilmediği bir adamı beklemekteydi yine kapının önünde. Sigarasını içmeyi olabildiğince yavaştan alıyordu. Sokaktan bir simitçi geçiyordu. Yaşlı amca, simitçinin yanından süzülüp, kızın üzerinden uçarak şehre yönelen güvercinin akıbetini merak ediyordu. Adam altgeçitten geçip, kendi sokağına vardığında, annesi başında kalpağı ve elindeki kağıda sarılı iki simitle eve doğru yürümekteydi. Hızlıca ona yetişti. Koluna girdi, içini bir güven kapladı. Çöplüğün kenarındaki kedi yine sırnaştı, bacaklarına dolandı. Annesi var diye bir şey demedi bu kez.
Kızın sigarası bitti. Hiç kimse gelmedi otobüsünü kaçırmış bir yazar bozuntusundan başka.
Balkondaki kadın da balkonda değildi artık.
0 Yorumlar