Hikâyelerimiz gittikçe kısalıyor mu? Kapının kapanıp açılması kadar ufacık bir anda mı olup bitiyor yitişler? Dalında daha güzel deyip bırakmak yerine koparılıp anı defterinin arasında bile saklanmıyor mu bazı güller?
Birkaç adım öteden katilin ayak izleri gözükür; uykudayken kolay
öldürülürsün, ayaktayken zor... Bazı katiller seksten sonra katletmeyi
marifet sayar, bazıları ise daha yolun başında öpüşürken... Yani, güller
kelebeklerden önce ölür.
Çingene Gül, son yıllarda Türkiye’de öldürülen onlarca trans kadından yalnızca biriydi ve ben her yok edilenin ardından belki de birçok kez bu cümleyi tekrar ettim. Oysa bıçak darbesiyle çalınmış bir ömrü hiçbir kelam eski yerine koyamazdı. Kendi halinde yaşayan bir seks işçisinin zararsız yüreğini susturan haydut veyahut cani de olsa kan deyince akan sular durur diyebilecek kapasitede susup konuşmayan büyüklerimiz varken sırtımız da yere gelmezdi(!) Bu durum karşısında aile kurumunun iktidar mertebesini saymıyorum bile. Derme çatma inançların gölgesinde kendi telaffuzlarına yer arayanlar yüzünden geldiğimiz nokta işte burası!
Buraya kadar baylar bayanlar! Taşıdığımız ya da sonradan sahip
olduğumuz her şeyi cinsiyet algınızın içine sokuyoruz. Çünkü güller
kokuları olmadan yaşayamaz. Hayat uzunca bir sohbet gibi damağımızda
kalır; çizgimize ölçü biçenler cesedimizi paçavra gibi halının tam
göbeğinde bırakır. Derin bir ızdırap kalır içimize mühürlenmiş. Sen
neleri mırıldandın da sesin çıkmadı, Gül?
***
Kızılını rüzgâra bırakan kadın, sessizce girer yuvasına patırtıdan
korkar. Mahallenin diğer kadınları sessizliğine ve selamına alışkındır
fakat iki günlük ölüm sessizliğini kimse duymaz. Veryansın eden
saldırgan elini kolunu sallaya sallaya girer ara sokaklara. Polis, ben
bilmem o bilir edalarında güya eski kent devletlerinden kalma bir tarihi
eser gibi(!) ayakta dikilir: "Gül’ün nasıl kurutulduğunu kısa
cümlelerle anlatır." Kelimeleri art arda dizip konuşmak ona göre
değildir.
Çingene, eteğini önüne doğru toplar ve geriye son kez bakar,
kulağının arkasına sıkıştırdığı gül sanki orada hayat bulurcasına
açmaktadır.
“Kanatlarımı koparmak istiyorlar, kanatları olmayan bir ruh nedir
ki? Benim ruhum özgür. Bir kuş gibi özgür. Yükseklere çıkıp sonra
aşağıya iner. Bazen gözyaşı döker, bazen de şarkılar söyleyip kahkahalar
atar.” ÇİNGENELER ZAMANI