Müzik kutularına hayranım; cicili
bicili bir komedinin üzerinde duruşunu hayal edip durmamın nedeni
de işte bu yere göğe sığmayan tutku...
Birkaç gün önce normal(!)bir ailenin
bebeklerine gösteremedikleri hassasiyeti gözlemledim. Kabus
gibiydi. Oturduğum yerde hop oturup hop kalktım. Video görüntüsü
sanki halen gözlerimin önünde play modunda ilerliyor.
Kadın, kapıya tırmanmaya çalışan
bebeğine bakarak kahkahalar atıyor. Adam, bebeği videoya almanın
derdinde. Yavrucak kendini o kadar inandırmış ki tırmandığı
yerden düşmeyeceğine, minicik bedeniyle azimle tırmanmaya devam
ediyor. Bu görüntülerden ne denli rahatsız olduğumu belki de
kimse önemsemeyecek zira evlat edinmeyi hayal eden ve baba olmak
için direten bir gey olarak, “örümcek adamların aslında var
olmadığını” o yavrucağa anlatmak isterdim.
İleride bir pencere pervazına doğru
yol alıp ya da iskemlenin üzerine çıkıp balkondan aşağıya da
tırmanarak ilerleyebileceğini düşünmesi o kadar olağan ki...
Daha kaç tane saçma çizgi film
izleyip, tazecik beynini hangi fantastik kahramanınkiyle
ilişkilendirecek kim bilir? Ona gösterdiği korkutucu performanslar
için alkış tutan ailesi yaptıklarının yanlışlığını ne
zaman fark edecek?
***
Bebekler korunmasızdır. Kendilerine
sahip çıkmayı zamanla öğrenirler. Ebeveynler yalnızca
birbirlerini dölleyerek onu dünya'ya getirmeleri için
programlanmamışlardır. Onlar, zaten bir robot değildir.Yalnızca
hayata gözlerini açan yavrularının ihtiyaç duyduğu zamanlarda
bile kapalı saydıkları bilinçlerini daha iyi kullanabilmeleri
gerekir.
Bu çok da zor gözükmüyor öyle
değil mi?
Çocukların beyinlerine işlenen her
türlü materyal onlar için önemlidir. Görsel ve yazınsal şeyleri
kalıcı olarak, yalnızca televizyon
programları,internet,gazete,dergi gibi yayınlardan temin etmezler.
Onların düşünce yapılarını şekillendirmeye, eşcinsel
ebeveynlerin çocuklarının psikolojisine olumsuz katkılarını(!)
bir örümcek adam edasıyla anlatıp sokakta gördüğünüz
neredeyse çoğu kimliği onlara kötüleyerek başlamanın ne kadar
etik bir davranış olmadığını düşünün!
***
Sokaklarda, caddelerde, mekanlarda vb.
yerlerde küçücük yaşta çocuklarının dilinden düşürmedikleri,
küfürlerine pelesenk ettikleri “ibne!” kelimesini onlara
öğretmeleriyle başlayan yılgıyı, bir evlat sahibi olsaydım
evladıma hipnoz etmezdim. Yani, çocuğumun gözünün içine bakıp
insanlığı belli bir kalıba sokup, heteroseksüelleri dışlaması
gerektiğini dikte etmezdim.
Güzel şeyleri ve güzel düşünmeyi
ona anlatmam hiç de zor olmazdı. Çünkü, kötülük kolay emilen
bir şeydir.
Umut var olsaydı, iki babaya sahip
olan şanslı çocuklardan biri olabilecekti. Bu ülke, bana Umut'u
çok görmeseydi ona çizgi kahramanlardan fazlasını
anlatabilecektim. Heteroseksist düzende yok olmaya mahkum olmuş
gönüllü esirlerden ve birbirlerini bile dışlayan bazı
LGBTİ'lerden daha çoğunu anlatabilecektim ona.
Çünkü, eşcinseller de aile olabilir zarurî değil gönüllü diyebilecektim.
Müzik kutularına hayranım; cicili
bicili bir komedinin üzerinde duruşunu hayal edip durmamın nedeni
de işte bu yere göğe sığmayan tutku...
Bir bebeğin emziğinden öperek
başlamalıyım bir başka lafın ucundan tutmaya:
Harry Potter değilsin yavrum! Esas kehanet büyüyeceğine inanmakta...