İnsan dediklerimiz çoğu zaman bize tekme atmaktan çekinmez. Elimizden alınan sıcaklığı herhangi bir parkın bankında ya da bir başkasının iç cebinde ararız.
“Yoruldum kiraz ağacı, artık dallarına tırmanamam.”
Lise yıllarımın boktan zamanlarına rastlayan dönemde yalnız bir
defa Figen tanıdım. O zamanlar kimse durakta oturup otobüs bekliyor diye
polisten dayak üstüne dayak yemez, yaka paça sürüklenip karakola
götürülmezdi. En azından ben bu masallarla kandırıldım.
Sanki aradan asırlar geçmiş gibi, arka sıramdaki talebenin yüzünü
hatırlamam olanaksız zira Mersin’in denize uzanan kadınını Figen’i
unutamam.
Karakoldan çıkarken objektife yansıyan bakışlarındaki o nemi,gitme
isteğini, dudağına alelade sürdüğü kırmızı rujun varla yok arası
silikliğini, çektiği acıların yüzüne sinmiş gölgesini görüp hiçbir şey
yapamamanın utancını içimde taşıyarak dakikalarca onu seyrettim.
Polisi kısa kollu gömleğinde asılı duran rozete bakarak tanımam hiç de zor olmadı.
Katil, o ayrıntıda gizliydi.
Esmer kadın, gitmeye zorlandı. Birçok kadın gibi kurallarını
belirlediği ve kendisine hiç söz hakkı tanımayan bu kahrolası düzene
çevirip sırtını denize karşı yürüdü.
Mücadele de biter bir noktada. Donakalırsın. Haksızlığa uğrayıp
sırf trans kadınsın diye çevreyi rahatsız ettiğin söylenir. Ülkenin
polisleri yaka paça döver, tutanak tutmana bile izin vermeden karakolda
bekletir; üyesi olduğun dernekten arayanlara senin için varlığını yok
sayarcasına orada olmadığını söylerler.
Elbette ki biliyorsunuz. Tabiri caizse ilk önce çoğunlukla
ailelerimiz sepetler bizi. Kapı yanına konulmuş çöpler gibi dururuz
orada. Hayatı kitaplardan değil de tam göbeğinde, sokaklarda durup
öğreniriz. İnsan dediklerimiz çoğu zaman bize tekme atmaktan çekinmez.
Elimizden alınan sıcaklığı herhangi bir parkın bankında ya da bir
başkasının iç cebinde ararız.
Yine de bulamayız.
En son bir intiharın soğuk gölgesinde vücut ısımızla
karşılaştığımızı düşünürüz. Kabuğumuza çekilmek için atlarız o sonsuz
boşluğa. Bağırırız: “artık çekemezsin saçlarımı.”
***
Figen, karakoldan çıkarken, o son fotoğrafta yani, gözlerinin
derinliğinde hayati bir şey eksikti. Çok arasam da bulmak isteyip, deli
gibi isteyip bulamadığım bir şey:
Umut!
“ Ama kirazlar güzel görünüyor;
tadına bakmak için elimi uzatsam yetişemem.
Çok istersen yaparsın dedi
vazgeçmek için daha erken...”