Geçen
şubat ayında diyanet işleri başkanlığı ile aileden sorumlu bakanlığın
birlikte yürüttüğü aile içi şiddet ve fertler arasındaki hak ihlalleri
ilçemizde 25-30 ar kişilik guruplar halinde bildiğimiz konuları
bilgilendirme semineri yapıldı. Buradan hareketle aile içinde yaşanan
şiddet ve geçimsizliğe dayalı huzursuzlukların önlenmesi bakımından üç
kelam etmenin iyi olacağı kanaatindeyim.
Aile
içi şiddet üzerinde duracağımıza ve aileyi de ilk olarak kadın ve erkek
oluşturduğuna göre, birbirlerine göre nedir onu ifade etmeye çalışalım.
Bir kuşu uçuran iki kanadıdır her biri. O iki kanattan biri olmazsa,
işlevini yapamazsa ya da yapmaz ise uçamaz aile.
Kadın ve erkek; insan gerçeğinin iki farklı, ancak birbirini tamamlayan iki ayı parçasıdır.
Bir
elmanın iki yarısıdır kadın ve erkek. Aralarında dikey değil, döngüsel
ve bütünleyici bir ilişki vardır. Farklılıklarıyla birbirlerini yeni
anlam dünyalarına taşırlar. Birbirlerinin kusurlarını ve eksiklerini
örterek; iyi niyetli bir şekilde fedakârlık ve öz veride bulunarak
diğergamlı davranarak bütünlüğü korurlar.
“Kadın,
dört şeyi için nikâhlanır: Malı, nesebi, güzelliği ve dini için. Sen,
dindar olanı tercih et ki ellerin toprağa değsin (fakirlikten
kurtulasın)” (Buhari-nikâh 15; Müslim 1466; Ebu Davut 2047; nesei
-nikah)
Peygamber efendimiz hadisi şerifte de görüldüğü gibi, bir kişi dört özelliği için özelliği için tercih edilir buyurmaktadır.
Evlenmek
isteyen erkeğin; dini ve ahlaki yaşantıya bakması lazımdır. Nesebine ve
aile efradına bakması lazım; çünkü insanda yüzde yüz olmasa bile, soya
çekmek ırsidir. Bir de evleneceğimiz kişi kendisi iyi olsa bile ailesi
ve akrabaları söz ve eylemleriyle huzur bozabilirler. Onun için;
bakire, nesebi yani soyu ve geçmişi belli bir aileden ve dindar olanını
seçilmesi mendubtur.
Ayrıca
nefsini koruyabilmesi için, gözün dışarıda kalmamsı için, güzel olanını
tercih etmesi lazımdır. Faziletli, takva ve şerefli olanı tercih ideal
olanıdır. Fakat bunlar, nikâhın şartları olmayıp, müstehab ve efdal
olanıdır. Bu seçme olayı tabii ki sadece erkeğe has mahsus bir iş
olmayıp, karşılıklı icap kabule dayalı olması gereken bir iştir. Yani
erkek, hoşuna giden kadını seçme yetkisine sahip olduğu gibi, kadın da
razı olacağı ve hoşuna giden erkeği seçme hakkına sahiptir.
Seçme
işi yapılıp aile teşekkül ettikten sonra karşılıklı hakların teslim
edilmesi ve sorumlulukların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu konuda
şöyle bir olay anlatılır. Babanın biri güzel kızına kendisini üç kişinin
istediğini ve onların; hiç herif, yarım herif ve tam herif olduklarını
söylemiş. O ne demek baba, hiç herif, yarım herif de ne oluyor deyince.
Kızım: ‘hiç herif; uzun yol şoförü veya uzakta çalışıp ailesine aylar
sonra dönebilecek erkek. Yarım herif; her gece evine gelse bile yorgun
argın gelip karnını doyurur doyurmaz uyuyan erkek. Tam herif de
ihtiyacın olduğun da yanında bulabileceğin erkektir kızım’ diye anlatır.
Eşler olarak karşılıklı işlerimiz olsa bile, bizi tamamlayan ve diğer
yarımız olarak kabul ettiğimiz eşlerimizin makul ve yerinde isteklerini
ve arzularını yerine getirmeyi öncelikli görev olarak algılamalı ve
yerine getirmeliyiz.
Kıyamet
gününde cevabı zor soruların başında nefis, mal, aile, komşu ve hayvan
hakları ile ilgili olacaktır. ‘Kişinin öncelikli imtihanı ailesi, malı,
nefsi, çocuğu ve komşusu iledir.’ (Buhari-mevakitu-s salât 4)
Onun
için şiddet ve hak ihlallerine dikkat etmeliyiz. Diyanet işleri başkanı
Prof. Dk. Mehmet Görmez: ‘Hak ihlalleri hakkın gayretine dokunan en
büyük günahlardandır’ diyor. Bunların en kötüsü de açık ve gizli hak
ihlallerinin görmezden gelinmesi, karı koca arasında olur deyip normal
karşılamaktır. Babası değil mi, kocası değimli? Sever de, döver de
demektir. Ya da boş ver, bana ne, karışıp da başıma iş almayayım diyerek
yapılan nemelazımcılıktır.
Onun
için her hangi bir aile içi veya insanlar arasında şiddet veya taciz
olayıyla karşılaştığımızda; çok yönlü yaklaşmalıyız. Doğru ve yerinde
bir dini rehberlik yapmalıyız. Kendimizi dini rehberlik yapacak düzeyde
ve konumda görmüyorsak ayıptır günahtır diyerek olayı önlemeye
çalışmalıyız. İdari ve tıbbi mercilere haber vererek müdahale edilmesini
sağlamalıyız.
Eğer
ailenin tekrar bir araya gelmesi ve kavgalıların barışması mümkün
görülmüyorsa daha fazla şiddet ve hak ihlali yaşanmaması için savcılık
ve mahkeme kanalıyla ayrılmaları dertlerine çare aranmalıdır.
Ama
unutmamak ve hiç hatırdan çıkarmamak lazım ki; zalimin zulmü varsa,
mazlumun da Allah’ı var. Er veya geç her haklının her hakkını, hak
sahibine dünya da ve ebedi ahiret yurdunda teslim edecektir.
Feyzullah kırca
0 Yorumlar