17 Temmuz 2013 Çarşamba sabahı Pattaya'ya gitmek üzere arabada yerini alan "abla"nın Bangkok, saat 07:32 gözlemi, rehberin evlerde mutfak yok, demesinin kanıtı; işe gidenler sandviç, meyve, ızgara et, kızartma, salata, çörek yığılı hatta naylon torbada çorba satılan seyyar tezgâhlarda kahvaltı etmekte. "Pattaya turizmin yükünü çeker, zamanla güneye doğru yapılaşma ve tabii kirlilik artınca Pattaya'da denize girilemez olmuş. Halk adalara gider yüzmek için, biz de -Koh ada anlamına- Koh Lanta'ya gideceğiz" der rehber, "Pattaya 80'lerde Pasifik'te görevli Amerikan askerlerinin özellikle Nisan'da gelip dinlendikleri, adı seksle özdeşleşmiş bir yer, böylece büyüyüp gelişmeye başlıyor. Rus turistler rağbet eder. Bangkok'tan ucuzdur, Avrupalı ev alır, gelir kışın 5-6 ayını burada geçirir, 12 ay turist vardır, her tür spor yapılır. Barlar Sokağı Walking Street kenti ikiye böler, gece hayatının kalbidir... Bineceğimiz sürat teknesi hız yapar, 20 dakika yol alacağız, güneş yakar, dikkat edilmeli."
Grubun, şişme platform iskeleden bindiği sürat teknesi, dibi suya küt, küüüüt! diye vurarak hızla yol alırken, karşılıklı iki sıraya yerleşmiş yolcusu sarsıntıdan payına düşeni alır. İrili ufaklı yeşil adalardan birinde, suyun lacivertinin su yeşiline dönüştüğü sığlıkta demir atan teknenin yolcusu, kıyıya, 5-6 m. suda yürüyerek ulaşır. Zemin, "abla" ile kardeşlerinin Maldivlerde tanışmış oldukları gibi, ufalanmış deniz kabuklularının tozundan, bembeyaz ve sert. Gölgesi muhteşem yüksek ağaçların, şemsiyelerin altına dizili -birbirine zincirle bağlı, nizami- şezlonglara dağılan grup denize girer, güneşlenir. Yüzenleri, deniz sporları -en masumu muz- yapanlardan ayıran halatlar içinde kalan parselde, ortanca ile denize giren "abla", arada denizanası teması ile irkilerek, iri ılık turkuaz rengi dalgalarda çalkalanır.
Grubun uzun masa çevresine sıralanıp yediği öğle yemeği zengin ve lezzetli; yöreye özgü balık, kızarmış deniz ürünü-sebze (tempura), sebzeli yumurtalı pirinç ve tropik meyve...
Dönüşü aynı yoldan biraz daha düşük hızla yapan tekne, yolcusunu aldığı yerde, şişme iskelede indirir. Araba ile programın kalanı için yola çıkılır; King of Duty Free tabelalı yeri gösteren rehber, "her şey gibi krala ait, şehir içi freeshop'u" der, "pasaportla alışveriş yapılabilen bir yer." Güzel bir cami yanında Katolik kilisesi geçilir; grup, milyonlu yaşlarda taşlaşmış ağaçlar parkı* önünde iner. Taşlaşmış ağaçların göletlerle çok güzel düzenlendiği parkın bir köşesinde kafes içinde 300 yıllık bir bonsai sergilenmekte. Çıkışa yaklaşanları -gezi boyunca hemen her yerde olduğu gibi- tabaklar içine basılmış katılımcı resimlerinin sergilendiği, satıldığı masalarda satış yapanlar uğurlar.
15:30'daki timsah gösterisi** için bir miktar daha yol kat edip çiftliğe varan grup, açık havada da olsa vantilatörlerin çalıştığı, su dolu çukurluklarında irili ufaklı 10-15 timsahın uyukladığı, engebeli zeminli havuzdan, telle ayrılmış sıralara oturur. Kırmızı giysili genç önce timsahları sonra izleyiciyi selamlar sonra sular saçarak, kuyruklarından sürüyerek uyandırmaya/kızdırmaya çalıştığı timsahlarla, en sonunda ağızlarına başını, dirseğe dek kolunu soktuğu bir dizi gösteri yapar.
Daha sonra katılımcılar, kucaklarına aldıkları 5 aylık bebek kaplanı biberonla beslerken ve 6 yaşındaki muhteşem güzellikteki -boynundan yere bağlı yarım m.yi aşmayan zincirle hareketleri çok sınırlı- Bengal Kaplanını da yanında poz vererek fotoğraflarlar. Her ikisi de, -bir ihtimal yaşamdaki en büyük korkusu özgürlüğünü yitirmek olan- "abla" tarafından gözyaşlarıyla izlenir.
Bir taraçadan, sopalara bağlı uzun iplerin ucundaki tavuklarla, yaklaşık 3 m. aşağıda, suda tembel tembel gezinirken yeme doğru aniden fırlayan timsahları besleyen grubun daha sonra gezdiği, devekuşu, zebra, papağan, pelikan, deve, at... barındıran tropik hayvanat bahçesi, yeşile yakışan güzel göletiyle zengin ve bakımlı.
Pattaya'ya dönen grup bir AVM'nin deniz tarafındaki kapısında 18:55'te buluşma kararı ardından dağılır. Katılımcıların karşılıklı iki sıraya dizildikleri, sürücüsü kadın, tuk tuk turu -10 Baht- sonrası buluşma noktasında, kahve için a la Turca isimli lokantaya girilir. Temiz yüzlü Urfalı genç soruları, sabırla, saygıyla yanıtlar: "İşler, 2.5 yıldır Allah şükür..." der; ağabeyleri önce Malezya'ya gitmiş, sonra burayı açmışlar, anneleri komşularını özlüyormuş, yanlarında çalışan garson kız ise Tibetliymiş. (Ezogelin 95, Kuru 150, Beyti kebap 295 Baht...)
Akşam yemeği -yarım daire masalı bir tür ocakbaşı, Teppen-yaki- Japon Lokantasında: Başında külahı, önünde önlüğü sevimli genç, kızgın metal masada tavuk etini doğrarken, yerde, ayağı altındaki plastik oyuncak tavuk canhıraş feryatlarla eşlik eder. Kalp şekline soktuğu yumurtalı pirinç yığını, altındaki mala marifetiyle bir kalp gibi pıt, pıt atar. Ketçap şişesinden ortancanın giysisine fışkıran kırmızı kadife kurdele çok inandırıcıdır. Ertesi gün Singapur'a geçileceği için Baht'larını tüketmiş "abla"-ortanca kardeşler, yörenin ünlü birası Singha (190 Baht) için rehbere borçlanırlar.
*Million Years Stone Park görselleri:
Bonsai görselleri:
**Crocodile Farm görselleri:
a la Turca görselleri:
0 Yorumlar