"Serdar, bu kamera tüm hayatımızın tek şahidi olsun!"
Kime, kime gönderiyor incelen yapraklarını
yüzün, kavisin beyaz yanağıyla?
yüzün, kavisin beyaz yanağıyla?
Nilgün MARMARA
KAYIT:
Öyle lezzetli yemekleri olan bir yer değildi. Yani en azından Ersan’ın gözleri kadar güzel bir ton aramıştım duvar motiflerinde…
Üzerinde beyaz-lacivert çizgili gömlek vardı. Çok yakışmıştı. Açık
konuşayım: Oturup uzun uzadıya konuşmayı değil de hemen elinden tutup
sevişecek bir mekan aramaya koyulmayı istemiştim.
Gülüşü hiçbir cennette rastlayamayacağınız türdendi.
5. ay:
Seni oturduğun yerde hareketsiz görünceye kadar şizofreniyle hiç
karşılaşmamıştım. Bak insana hiçbir şey sevdiği birini durup dururken,
sıklıkla attığı o çığlıkların altında erirken gördüğünde, üzüldüğü kadar
üzmüyor.Üzmüyormuş.

Ersan, enseme dokunarak yalnızca bir defaya mı mahsustu? diye
sordu. Seviştikten sonra bal dudaklarından dökülen ilk kelimeler
bunlardı. O gün üst üste defalarca seviştik.
7.ay:
Sesler…
Onlar seni hiç rahat bırakmamaya kararlıydı. “Artık şunları
sustur!” diyordun. Her şeyin çıkardığı sesler adeta ayrı ayrı ama aynı
anda kulaklarını delip geçen bıçaklar olmaya başlamıştı.
“Dayanılır gibi değil!” diyordun.
KAYIT:
Size onunla nasıl tanıştığımı anlattım. Sonrası hiç ayrılmadık. Onu 17 yaşındayken sevdim ve o 24 yaşına bastığında da seviyordum.
Size onunla nasıl tanıştığımı anlattım. Sonrası hiç ayrılmadık. Onu 17 yaşındayken sevdim ve o 24 yaşına bastığında da seviyordum.
Yani hiçbir şey değişmedi. Şizofreni hayatlarımızı ayırıncaya kadar
düzenli bir yaşantımız vardı. Birbirimizle olmaktan zevk aldığımız bir
yaşantımız...
Günün birinde tepetaklak oldu her şey. Oysa kimsenin bedduasını
almamıştım ben. En sevdiğime dokunabilecek hiçbir küfrü işitmemiştim.
8. ay:
Sevişirken canımı yaktığını düşünüp ağladığında ne yapacağımı şaşırıyorum.
Bunu cinsellik dürtülerin her zamankinden fazla diye yapıyorsun ve
belki de canımı yaktığını düşünerek beynin sürekli savaş halinde…
Bir cümleyi tekrarlayıp duruyorsun: “Böyle olsun istemedim.”
Ne gelecekse senden gelsin diyorum sana. Bir ruh hastalığına mı boyun eğeceğiz? İyileşeceksin biliyorum.
KAYIT :
Ersan’la aynı anda işe girmiştik. Hiç birbirine denk düşmeyen izin
günlerimiz oluyordu. Yıllık izinlerimizi iple çeker hale gelmiştik. Ne
de olsa birlikte yaşlanacaktık. Kuş tüyü yorgan yapma hayallerimiz
vardı. Çoğu insanın aksine, hep sıradan bir yaşantı düşlüyorduk.
Bir süre sonra sessizleştiğini fark ettim. Yalnız kalmak için
gösterdiği çabalara tanık oldum. Kendi kabuğuna çekilmek isteyen bir
kaplumbağa gibi kapı ardına saklanmaya başladığını gözlemledim.
Çevresindeki insanların hayatından çıkıyordu. Bunu yapması için ortada
bir neden bulamasam da “belki haklı sebepleri vardır” diye geçiriyordum
içimden.
Büyük bir merakla aldığımız akvaryum balıklarımızı “artık
istemediğini” söylediğinde ona yatak odasına girene kadar bakıp, içinde
bulunduğu çaresizliğe, nasıl da bir kurtuluş yolu bulamadığıma
hayıflanıyordum. Çünkü, o bir süre sonra bu göstermiş olduğu tavırları
sanki aynı durumlar karşısında ilk kez gösteriyormuş gibi davranıyordu.
Ersan değişiyordu.
9. ay:
Saçlarını okşarken birçok şarkı geliyor aklıma. Bunları kulağına
fısıldadığımdaki gülüşünü seviyorum. Artık bana çekimser kalmamana
alışıyorum derken şimdi bu hastalığın bizi sürüklediği uçurumda seni
toparlamak için uğraşıyorum.
“Beni bir kadınla aldatıyorsun” deyip omzumda bıraktığın kesiğin
yol açtığı acıyı şizofreniye mal etmemek için kendimle savaş veriyorum.
Çünkü bu hastalığın bizi yenmesine asla izin veremem.
Eşcinselliğini bu aşkla kabul etmiş birini, ilgi duymadığım biriyle, aldatabileceğimi kulağına gelen o garip sesler fısıldıyor.
Zira sen benim dediklerime kulak ver:
“Gök mavim, bugün yine sırtına şiir yazdım”
KAYIT:
Renkleri ortalığa saçmaya başlamıştı. Onları görmek istemeyip, evin duvarlarının yalnızca beyaz olmasını istediğini söylüyordu.
Saçma sapan şeylerden dolayı kavga etmeye başlamıştık. Ani bir
kararla işini bıraktığını öğrendim. Evde vakit geçirmenin kendisi için
daha iyi olacağını düşünüyordu.
Sürekli kararsızlıklar içindeydi. Evden çıkmamaya başladı. Onun
için saç ve sakal tıraşı da önemli değildi. Sosyal hayatımızın
içerisinde paylaştığımız her şeyi içimizdeki yalnızlık kemirip
bitiyordu.
Ersan, aşık olduğum adam,bambaşka biri olmaya başlamıştı.
10. Ay:
Banyonun kenarında; kolların mosmor, ellerinin üzeri kanarken yüzünde kalan kırmızılığa bakıyordum.
Duvarların boyasını kazımış,perdelerin eteklerini kesmiştin. Ev harabeye dönmüştü.
KAYIT:
KAYIT:
11 Nisan
"Göğsüne dokundum. Buraya sıklıkla uğrayacağım. Bizim bu hayatta
birbirimizden başka hiç kimsemiz yok! Ve bu hayatta birbirini bizim
kadar çok seven birileri de yok!"
Susuyordun. Çünkü, sen beyninde toparlayamadığın cümlelerinle yalnızca boş boş bakan bir varlığa dönüşmüştün artık.
Doktora gitmeyi her seferinde reddetmelerinin karşısına geçebilseydim. Sesini çok özleyeceğimi haykırsaydım. Engel olabilseydim sinirlenmelerine, karşı gelebilseydim hiddetli inadına; şimdi kuş tüyünden yorganlar yapıyor olacaktık.
Doktora gitmeyi her seferinde reddetmelerinin karşısına geçebilseydim. Sesini çok özleyeceğimi haykırsaydım. Engel olabilseydim sinirlenmelerine, karşı gelebilseydim hiddetli inadına; şimdi kuş tüyünden yorganlar yapıyor olacaktık.
İkimizde sorumsuzduk aslında. Ne zaman yuvamız bozuldu o zaman farkına vardık içine düştüğümüz durumun…
Gördüğün halüsinasyonların karşısında ne kadar güçsüz kaldığını göremeyen ve itirazlarına yenilen kalbim dökülsün.
***
Gelip giden hafızanın birçok şeyi kavramanda sana çok sıkıntı
verdiğini söylüyorlar. Hatırlayamadığın ve tanıyıp kim olduğunu
unuttuğun öyle çok insan oluyormuş ki. Artık hiç konuşmuyormuşsun.Her
şeye karşı kayıtsızmışsın.
Şizofreninin bizi getirdiği nokta buymuş.
Veda
Bu kaydı senden gizli yaptım sevgilim! Sen uyurken...