Korksaydık ölümden leblebi tozu
yemezdik; nasıl bir neslin çocuklarıydık biz bilemezsiniz. En
kıyak Ahmet Kaya şarkılarını hep bir ağızdan söylerdik.
Uydurma televizyon dizilerini rafa kaldıracak cinsten hayat hikâyelerimiz olurdu ve mutlaka babalarımızın gençliğinden kalma
Yılmaz Güney resimlerimiz...
Hüseyin
İnan'ın lastik ayakkabıları
gibi ayakkabılar giyerdik ayağımıza ve üzerimizdeki kazaklarımız
idamımızdan hemen sonra bedenimizden kesilip alınmayı bekleyecek
cinstendi.Sapandan tırsmazdık ki bu ülkenin boynu tasmalı
polislerinin üzerimize attığı biber gazlarından çekinelim. Biz hep
küçük ölüm sebeplerinden kurtulan çocuklardık; büyük adamların(!)
çelmelerine aldırmazdık.
Hiçbir oyuna mızıkçılık
katmayan,yüzü kömür kokulu çocuklardık biz. Elimizdekileri
parasız dağıtan...
***
Yani 68'li kuşağa ait olmasak bile,bu
yıllara o dönemi taşıyanlardık çünkü uzun yıllar olmuştu
direnmeyeli ve
iktidara derimizin ne kadar da kalın olduğunu
göstermeyeli...
Bir yerden başlamak gerekiyor dedik
ağaçtan başladık..
Daha sonraları bir hayvanın dilsiz çığlığına kulak verdik;
bir çocuğun o kargaşada, o duman karmaşasının içinde yok oluşuna; yakınlarından uzak düşüşüne kayboluşuna tanık olduk.
Meclis kürsüsünde ahkam kesenleri
dinlemekten ve onlara köpürmekten daha fazlasını yapmalıyız
deyip, düştük yollara...
Elbette ki Deniz'ler gibi...
Özgürlük aşkıyla...
***
İsmail'i ve yitirdiğimiz diğerlerini 1967 yılında katledilen
Che'ye benzetiyorum şimdi. Nasılda habersizlerdi kendini bilmez eli
sopalı insanlar tarafından öldürüleceklerinden çünkü onlar da
tahmin edememişti birilerinin bu kadar katil olabileceğini...
Ağaç kıyımıyla başlayıp, insan
kıyımına sebebiyet verebileceğini...
Siz bakmayın salon erkeği cümleler
kurduğuma, bu tamamen bugün için söylenmesi gereken küfürlere bir
alışma dönemidir.
Hatırlama dönemidir geçmişi...
İç yakarışımdır; güpegündüz 1789...
1848... 1871 ve daha nicesine adanan...
***
Gökkuşağını gaz bulutunun orada gördüm.
Trans kadınlar dışarıda kalanlara
evlerinin kapılarını açıyorlardı.
Artık renk ayrımının hiçbir önemi
yoktu. Kadıköy Yoğurtçu parkında ve insan yüreği değen
direniş kokan meydanlarda, düzenlenen forumlarda LGBT'lere ses olan
direnişçilerin ağzından aynı anda çıkıyordu; özgürlüğün teferruatsız sadeliği...
Kardeş olduğunu anımsamıştı
insanlık!
"
Gezi olayları" adı altında tarihin
sayfalarında yerini bulacaktı her renge dahil bu görsel şölen...
Bu mücadele, bu uğruna ter akıtılan
direniş...
Şunu söylemeden nasıl
susabilirim?Savaş yaptığımızı söyleyenler yanılıyor.
Özgürlük için mücadele verirken silaha dokunmadı elimiz ve
yaslanmadık hükümet gibi, insanı zehirleyici tahrik
unsurlarının gölgesine...
Yaşama isteğiyle koşarken o
sokaklarda ve polisin orantısız kuvvetine karşı direnirken, bizlere bir
yerlerden yardım geldiğini söyleyenlerin aksine ceplerimizde yalnızca,
Hüseyin İnan'ın üzerindeki kadar para vardı;
19 lira 35 kuruş.
19 lira 35 kuruş.