Gözlerindeki evrenler - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

25 Haziran 2013 Salı

Gözlerindeki evrenler

Adam sahil boyunca bir aşağıya bir yukarıya yürüyordu. Adımları yavaştı ve etrafına bakıyordu. Etrafından geçen küçük kuşlara selam veriyor ve yürümeye devam ediyordu. Sabahın erken saatlerindeydi. Sokaklar fazlasıyla boştu. Etrafına bakmak bu yüzden hoşuna gitmiyordu onun. Bu yüzden sahilde bir banka oturdu ve denize doğru baktı. Düşünceler zihninde büyük bir savaş içerisindeydi ve o bu savaştan kaçmaya çabalıyordu.

Kulaklıklarında yüksek sesle bir şarkı çalıyordu. Aslında çalan şarkıları değiştirebilseydi belki daha iyi hissedebilirdi. Ancak telefonunu çıkarıp şarkıyı değiştirebilecek gücü bulamıyordu kendinde. Kolunu kaldırmak bile onun için oldukça zor bir eylemdi. Nefes almanın ne kadar yorucu olabileceğini hiç düşünmemişti bile. Bir süre boyunca gözlerini kapatmaya karar verdi. Belki gözlerini kapatırsa zaman daha hızlı hareket edebilirdi. Belki yeteri kadar isterse zamanı ileriye alabilirdi.

Elbette bu düşünceleri sadece kendini o an içinde oyalamak için vardı. Yoksa zamanda hareket edemeyeceğini çok iyi biliyordu. Hatta o şekilde düşünmeye devam ettikçe zaman algısının daha fazla yavaşlayacağını da biliyordu. Zaman ilerledikçe etrafındaki insanlar kalabalıklaştı. Diğer banklar doldu ve onun yanına oturmaya başladılar. İki tane ihtiyar adam oturdu önce. Daha sonra genç bir çift geldi. Onlarla biraz konuştu ve fotoğraflarını çekti. Daha sonra onlarda gitti sonra genç bir kız gelip oturdu yanına ve sonra o da gitti.

Orada ne kadar zamandır beklediğini bilmiyordu ve ayağa kalktı. Tekrardan sahilde yürümeye başlamasının zamanı gelmişti. Sahil boyunca daha fazla insan vardı artık ve daha fazla insan etrafının keyfini çıkartıyordu. O ise etrafındaki insanları umursamadı. Hatta onlarla karşılaşmamak için defalarca kez yolunu değiştirdi. Düşünceleri zihninde bir savaş içerisindeyken onun tek bir kelime bile söyleme imkanı yoktu.

Aslında birisini bekliyordu o. Bu yüzden saate bakmıyordu çünkü saate baktığı sürece onun hareket etmeyeceğini biliyordu. Şarkılar bile ağır çekimde çalıyordu sanki. Beklediği kişiyle uzun zaman önce tanışmıştı.  O kadar muhteşemdi ki o onun gerçekliğinden emin olamıyordu bir türlü. Hiç onun gibi birisi ile karşılaşmamıştı. İmkanları ve imkansızlıkları hesapladığında ve hayatını düşündüğünde onun da gerçek olmadığı fikrine inanabiliyordu. Onun gerçek olmaması gerçek olma ihtimalinden çok daha kuvvetliydi. Belki sadece çok güçlü bir hayal kurmuştu ve o hayal içinde yaşamıştı uzun bir süre boyunca.

O kadar güçlü bir hayal olmalıydı ki hiçbir şekilde gücünü kaybetmemişti. Hatta yaşanan onca şey varken giderek daha da güçlenmişti. Düşünüyor ve düşünüyordu ama düşünmesi onun hiçbir işine yaramıyordu. Gerçek ve hayalin ayrımını yapması gerekiyordu orada ama bunu nasıl yapabileceğini bilemiyordu.

Ona "gözlerinde evrenler var" demişti bir süre önce ve şimdi ilk kez onun gözlerini görecekti. Bir insanın gözlerinde evrenler olmazdı aslında. Bu yüzden bu cümle gerçek olmamalıydı, hayal bile olamazdı belki de. Bir insanın gözlerinde nasıl evrenler olabilirdi ki?

"Onun tenine bir kez olsun dokunsam romanlar yazabilirim" diye yazmıştı eskimiş bir kağıdın üzerine. Gerçekten ona bir kez olsun dokunmak romanlar yazmasını sağlayabilir miydi? Elini bir kez olsun tutsa mesela veya bir kez olsun gülümsemesini görse neler hissederdi? Hayaller ile gerçekliği karşılaştırmak her zaman zordu. Hele yaşadıklarının hayal mi yoksa gerçek mi olduğunu bilinmediği zamanlarda daha da zor olurdu. İnsan neye inanacağını bilemezken neye inanmaması gerektiğine dair hiçbir fikri olmazdı. İşte böyle zamanlarda o insan için gerçek yok olurdu eğer hayallere fazla yaklaşırsa.

Tekrardan aynı banka oturduğu sırada saate baktı ve günler geçmiş gibi hissetmesine rağmen oldukça kısa bir zamanın geçtiğini fark etti. Aslında gerçeklerle hayalleri karşılaştırmanın anlamsız olduğu biliyordu. Onun için hayaller hep gerçeklerin yerini almıştı. Hele o hayaller uğruna hikayeler yazmak istediği birisi ile alakalıysa işi çok daha zordu. Beklemekten başka yapabileceği bir şey yokken kurduğu tüm hayallerinin gözlerinin önünde geçmesini seyretti. Sanki büyük bir panayırdaydı ve geçit törenini seyrediyordu. Bu esnada çalan şarkı bu düşüncelerine güç katıyordu ve bir süre sonra artık sahilin kenarında değildi.

Panayırı seyretti bir süre boyunca. Sonra her hayali, o hayalin nasıl oluştuğunu, yaşadığı olayları düşündü. Daha sonra panayırın kapıları kapandı ve dışarıya çıkma ihtimali ortadan kalktı. Zaten dışarıya çıkmak istemiyordu. Hiçbir yere gitmek istemiyordu. Yüzünde ufak bir gülümseme oluştuğu sırada bunun da farkında değildi.

Panayırın o neşeli havası bozulmaya başladığı sırada hayallerin kaybolduğunu fark etti. Artık sıra kötü düşüncelerdeydi. Onları umursamadı ama aklı hala gözlerinin önünden geçen hatıralarındaydı. Işıklar sönmüştü ve karanlıktı artık ama o küçük bir mum yakmış ve onun etrafına oturmuştu. Rüzgar çok hızlı esiyordu ve o mum defalarca sönme tehlikesi ile karşılaştı ancak o buna izin vermedi. Orası hayallerinin yeriydi ve karanlık olamazdı. Gerçekleşmeyen hayalleri vardı onun ama hayallerin gerçek olmasına gerek de yoktu. Belki de o şekilde güzeldi hayaller. Onlara ulaşamadığı ölçüde değerliydi onun için.

Telefonu çalmaya başladı zaman hızlı bir biçimde ayağa kalktı. Arayan oydu ve geldiğini söylemişti. Onun yanına doğru yürüdü önce sonra onu gördü. Yanına yaklaştı elini sıktı. Ne yapacağını bilemedi bir süre boyunca onu gördüğü zaman her şeyi unutmuştu. Konuşmayı unutmuştu mesela, tüm kelimeler gitmişti zihninden. Onun tenine dokunuyordu ve aklından romanlar geçmeye başladı. O kadar fazla cümle oldu ki zihninde hareket edemeyeceğini düşündü.

Tam o sırada onun gözlerinin içine baktı ve orada evrenler gördü. Sonra her şey karardı ve evrenlerin arasında gezinmeye başladı. Oraya nasıl gittiğini bilmiyordu. Orada ne yapacağını da bilmiyordu. Gezegenlerin arasında süzülürken bir şeyi bilmesine de gerek yoktu aslında. Hep oraya gitmeyi hayal etmişti aslında. Hep o gezegenleri görmeyi amaçlamıştı. Farklı bir boyuttaydı o. Zaten bu yüzden gerçek olduğuna inanmakta zorlanıyordu. Zaten bu yüzden hayallerinin içinde bu kadar büyük bir alanı işgal etmişti.

Daha sonra gezegenleri dolaşmayı başladı. Her gezegendeki farklı meyvelerden yedi. Her birinin tadı hayatı boyunca yediği her şeyden çok daha iyiydi. Hayatı boyunca orası gibi bir yerle karşılaşmamıştı. Farklı hayvanlar vardı ve onlarla oyunlar oynadı. Başka lisanlar öğrendi orada kaldığı süre boyunca. Ağaçtan evler yaptı, bahçeler yaptı. Daha sonra şehirler yaptı o gezegenlerde. Aslında sadece onun gözlerinin içindeydi ama bunun hiçbir önemi yoktu. Başka bir dünyaydı orası ve kesinlikle geri gelmek istemedi.

Birden kendini bir otobüs durağında buldu. Yanında kimse yoktu ve etrafına bakındı onun nereye gittiğini anlayabilmek için. Onu göremeyince üzülmeye başladı, boğazına bir yumru oturdu, canı yandı. Sonra onu mor renkli bir otobüsün içinde gördü. Gülümsedi. Demek ki yaşadıklarının hepsi gerçekti ve onun gözlerinin içinde evrenler vardı.

Otobüsün arkasından uzunca bir süre boyunca baktı ama hiçbir şey değişmedi. Umurunda değildi bazı şeylerin değişmesi. Onun gözlerin içinde evrenler vardı ve o evrenlerde yolculuk yapmıştı. Başka neyin önemi olabilirdi ki zaten.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar