80’lerin çocuklarına ağacı sevmenin gerektiği ve gerekliliği tohumların
fidana; fidanların ağaca, ağaçların ormana dönüşmesiyle ne de güzel anlatılmıştı.
“Yurdumda” şiiri yılların içinde taşına taşına günümüze kadar ulaşmayı
başarmıştı.Zira bir gün bir tek dal kırıldı
ve ormansız kalmadan her insan bir fidan dikmeli yurdumda deyip Taksim'in tek parkını devletin iş makinelerinden korumak isteyen insanlar nöbet tuttukları,o parkta bundan 15 gün önce sabah 5 sıralarında polis saldırısına uğradı.
ve ormansız kalmadan her insan bir fidan dikmeli yurdumda deyip Taksim'in tek parkını devletin iş makinelerinden korumak isteyen insanlar nöbet tuttukları,o parkta bundan 15 gün önce sabah 5 sıralarında polis saldırısına uğradı.
Halkın isteklerini duymak istemeyen ve kendini %50’lik insan
diliminin başbakanı olarak gören birinin, almış olduğu kararların karanlığında
ve kararlılığında hiçbir uzlaşmacı tavır takınmadan çevrecilere saldırması
olayların daha da büyümesine zemin hazırlamıştı.
Medya nasıl bir gizlilik emri altında kaldıysa ilk saldırıların
gerçekleştiği günlerde Taksim ve Gezi Parkı’nda yaşanılanlar medyanın umurunda
bile değildi.
Kırmızı elbiseli; yüzüne biber gazı sıkılan o kadının
fotoğrafı da olmasa; belki de dünya basınına bir ağaç için verilen bu mücadele
ve mücadelenin kahramanları günler sonra yansıyacak; yaşanılanlar bir süre gölgede kalacaktı.
***
Gezi Parkı’nı topçu kışlasına dönüştürme
inadıyla uyanan bir başbakanın, 15 gün boyunca Taksimde direnen halkı
kürsü
başında ya da meclis arsasında kışkırtma politikası akıllara zarar bir
davranış
şeklidir.Yalnızca İstanbul'da değil, Ankara başta olmak üzere; bir çok
ilde ve dünya ülkelerinde gösterilen eylemleri halen siyasi bir rant
olarak görmeye çalışması ise kendi otoritesini gizlemeye yönelik bir
tutumdur.
Gezi Parkı'na gelinceye kadar halkın
yaşantısına uygulanan
tacizlere baktığınızda sabrın bir yerde taştığını görebilirsiniz.
Yasakların insanların üzerinde bıraktığı sinirsel deformasyon özgürlük
eylemini
tetikleyen nedenlerdendir.
Halka söz söyleme hakkı tanınmadığında iktidarın diktaları
işlemeye başlar. Cumhuriyet yerini iktidarın diline teslim eder ve halk lal
numarası yapmaya itilir.
Direniş, kendini güçlü zannedene karşı gösterilen bir
tutumdur.
İnsan üzerinde hüküm süreceğine inanmış bir başbakanın şu an giyindiği giysi ise diktatörlükten başka bir şey değildir.
***
Günlerdir meydanlarda gördüğümüz insanlar, yapıcı olmayı
boşlayıp yıkıcı olmaya programlanmış hükümetin kuklaları olmayı seçmemiş
direnişçilerdir. Polisin orantısız gücüne rağmen birbirine kenetlenmiş
insanlardan bahsediyorum burada…
Başına gaz bombası kapsülü isabet etmiş, biber gazından
ötürü baygınlık geçirmiş, plastik mermiyle yaralanmış, coplarla şiddetin her
türlüsüne hedef olmuş kahramanlardan söz ediyorum.
%50’yi sokaklarda hakkını savunan koskoca bir kalabalığın
üzerine tehdit unsuru olarak gösteren bir adamın kendi çıkarları doğrultusunda
nasıl zavallı bir karakter analizine dönüştüğüne dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bu mücadele ne kadar zaman sonra kazanılmış bir zafer olacak, orasını kestiremiyorum.
Lakin siz "Mutlaka çocuklarınıza, özgürlüğün mücadelesini veren bu kahramanlardan bahsedin! Mayıs'ın sonuydu; bir ağaçla başladı her şey. Yeni doğmuş bebeklerin bile tuvalet deliklerine terk edildiği bu 21. Yüzyılda, tek bir fidan için ciğerlerini hiçe sayanlar vardı deyin.Gözünüzü seveyim, onlara gargamellerden söz etmeyi de unutmayın!"