Banner

BANA MİLYORLAR LAZIM


Zengin olsam n'aparım diye her düşündüğümde bir ağaç diksek var ya, o biçim oksijen kafasıyla pamuk gibi olurduk ha. Gerçi azıcık içimde şeytanlık, azıcık Darth Vader’lık, biraz Daffy Duck’lık olsa bilim adamlarına oksijen makinesi yaptırırdım. Onu icat eder, işleme sokar sonra da ‘Bak ağaçları kesiyoruz ama buna yatırım yapıyoruz. Hep insanlar için! Hem bizim ki daha bir oksijen. Ağacınki neymiş, bizimki mega, über oksijen’ diye reklamını da yapardım. Of allahım çok param olurdu o zaman. Tam bir göt olsaydım keşke.  Bak illüminat yine yoksun! Güçlerimizi birleştirsek neler olacak yoksun. Şş buraya bak, papayı meslekten soğutmuşunuz, ne ayak? Noluyo olum? Hep sizden ötürü, yalan mı? Gene neyi paylaşamadınız kim bilir. Neyse Hıristiyan cemaatine saygılar, kısmet diyelim, burda ne yazıyorsa o hıristi, sen sıkma canını.

Zengin olsam diyordum, geçen rüyasını da gördüm;
Aşmış param var. Güneşli bir yaz günü, şatoma yerleşiyorum.
Kapıda nakliyecilere çay götürmüşüm,  ‘abla sağ olasın, para var ama insanlık bitmemiş’ diyorlar. ‘Olur mu ustam rahat rahat yapın işinizi, isterseniz bitince arka tarafta rolır kostır var, bi tur binin serinleyin’ diyorum ‘yok abla beni tutar’ diyor usta başı, diğerleri de yanaşmıyor. Birinin gözünde görüyorum ama, canı çekmiş.  Sokrates heykelini taşırlarken yanaşıp ‘Sen gel istersen, bindiriyim rolır’a, lan nolacak bi tur bin, açılışı yap’ diyorum. Hevesleniyor hemen allahsız, kıpır kıpır oluyor ama ‘usta kızar’ diyor. ‘sikerim ustanı, gel lan işte’ diyorum, sinirleniyorum. ‘Heykeli bırakınca benle gezegenli bahçede buluş, Satürn’ün orda bekliyorum, bak halkalı olan ha’ diyorum.
Kafa sallıyor, arkada buluşuyoruz. ‘Satürn’ü de biliyosun lan pezevenk, gel’ diyorum, kıkırdıyor. Satürn bahçede gezme arabasıymış, rolır kostır’a sürüyorum.
Bindiriyorum alete, takıyorum kemerini. Bunda bir heyecan, kıpraş kıpraş.
Bi başlatıyorum canavarı, allaaah. Bu bir iniyor, bir çıkıyor aletlen, bir görünüyor bir kayboluyor, böyle uzaya gönderilmiş şempanze gibi başı götü dağıtırken arkadan bi ses, ‘SAMEĞT, lan Samet!’ ustabaşı gelmiş. ‘napıyon lan davar! İn aşağ’ diyor, fırlatıyor ayakkabısını. ‘Abi yok diyorum ben bindirdim, canı çekmiş çocuğun al ayakkabını allasen, böyle zarar veremezsin alete’ diyorum. ‘Gelin siz de binin ne var, yalvarttınız mınakoin’ diyorum. Utanıyorlar.
Bakışlarımla bindiriyorum hepsini. O biçim kafa yaşatıyorum bunlara. İnince hepsi teşekkür ediyor. ‘vehe nebçim aletmiş abla, sen buna her gün nası bincen, bu neymiş, sen buna bilet kes’ diyorlar. ‘Tamam bir soluklanın’ diyorum, Satürn’e biniyoruz, anahtarı takıyorum marş basmıyor, ‘abiler, bir el atın hele’ diyorum. Eve kadar itiyorlar gezegeni. İş bitince kapıdan uğurluyorum ekibi, ‘bak tamsınız dimi, eksikleri kontrol edin, içerde gizli bölme var, ortalık tuzak dolu, bilmeyene zindan olur bu ev…’ derken uyandım. Eksik var mıydı yok muydu bilmiyoruz. Varsa da Samet’tir diye düşündüm, hoşuma gitti. Meraklı insan severim.

Tabi yapacaklarım bununla sınırlı değil, esas planım bambaşka, şatodan önce başlayacak bu master plan. Kendime bir bilim ekibi kurmayı düşünüyorum.
5 tane meraklı bilimci.
Biri mühendis, biri uzaydan anlayacak hayvan gibi de fizik kasıcak, diğeri kimya biyoloji bilecek, öbürü mistik olayların aşığı. Bir tane de organizasyon bilen araştırmacı ruh koyucam. O da bakmak görmek istediğim yerlere, acayipli şeylere falan gerekli telefonları açsın araştırmasını yapsın beni organize ederken bir yandan diğerlerinin aklına akıl, hevesine heves katsın.

Bu ekibe bir ev tutup, her gün tavuk pilavla besliycem koçlarımı.
Sonra da sorularla, teorilerle gelicem adamlara.
·         Dünyayı delme teorim mesela, eğer bir yerden kazmaya başlasak ve nesillerce kazsak kazsak, dünyanın ortasında bir delik açabiliyor muyuz? Magmanın etrafından dönsek mesela, olur bence. O delikte yerçekimi falan nasıl? Deliğe atlayınca noluyor?
·         Veya beynin %5 i kullanılıyorsa niye %100’ü evrilmiş, hani ihtiyaca göre eviriliyorduk?
·         Ya da 5 duyudan başka algılar da kanıtlansın. Belki karşımızdakinin korktuğunu anlayabilme algımız var veya yeni seviştiğini veya 5 gün önce balık yediğini? Ya da o algılarımız belki zamanı hissediyor gerçekten, ya da hayvanların düşüncelerini ya da hesaplayabiliyor dünyada kaç kişinin o anda uykuda olduğunu, ya da rüzgârın yüzüne saatte kaç hızla çarptığını falan mesela. Belki tüm bunlar beynimizde birikiyor ama kullanmayı bilmediğimiz %95’te duruyor.  O 95 ne kafalar yaşıyor haberimiz yok. Bu ne randımansızlık arkadaşım.
Yapabilenlerin listesini de istiyorum. Tibet, Hindistan, Antartika, gerekirse beraber yaşarım. İki cümle hayat dersi için 3 gün kuyuda beklemeye razıyım.
·         Bir takım icatlarım da var. Misal göbek sayma makinesi. Belimize takalım, açalım Mezdekeyi, saysın kaç göbek attık. Düğün salonlarına, kınalara satalım bunu. Yarışmalar yapalım, ‘ya el yelil’ şarkısıyla en fazla göbek atana bir çeyrek falan verilsin. Hiç olmadı Süheyl Uygur alır, bak söylüyorum.
·         Ya da ekmek elleme makinesi olabilir. Böyle ekmeği sıkıcak el gibi, söyliycek ‘bayatlamış, taze çıkmış, 3 günlük ama yenir’ falan. Bakkal market alsın bunu. Hijyenik ekmeğin dibi! Aynısının karpuz versiyonu da olur, kütürtüye sensörlü.
·         Bir de bence, şu kurban olduğum evrende her şeyle her şey sinsi bir ilişki içinde. Misal bir kâğıt 8’den fazla katlanamıyor, bunun kara deliklerle ilişkisini altın oran üzerinden açıklayın bana. Bak söylüyorum, o ilişkilere kasarken kainata dair acayip ipuçları çıkacak, şu lafımı dinleseniz belki hayvan gibi gelişicez işte.
·         Ayrıca Atlantis, Mu kıtası ve Agarta uygarlığı hakkında da net bir araştırma başlatıyorum. Bana tane tane anlatın şunu. İnsanlığın altın çağı olum şaka mı? Bir koldan ben de Sümerce öğreneyim, Mayaca-Türkçe sözlük falan, bunlar gerekli hep.
·         Veya uzaylılar gelecekten gelen insanlar olabilir mi? Belki uzaylıya evrildik.
·         Ya da hastalıkların hepsi psikolojik mi gerçekten? Belki de Hipokrat yemini ‘bunu kimseye söylemiyceğime…’ diye mi yürüyor. Tıp mı yalan, noluyor?
·         Hepsini geç, belki ben bu dünyayı kendim kurdum, aslında ayı gibi % 100 kullanıyorum ama zihnimdeki doktorlara %5 dedirtmişim, hain planlarım var belki.
·         Hayır, belki dünya olarak bir gezegenin reality show mekânıyız, bizi yapmış oradan izliyorlar, onların da eğlencesi biziz belki. ‘Biri bizi gözetliyor’un organik versiyonu işte, ne farkı var?
·         Ya da en sevdiklerimden biri, ya dünyada belli bir zekâ varsa da onu paylaşıyorsak nolacak? Belki sen zekileştikçe birileri aptallaşıyor, ying yang’ın allahı zihinlerimizde belki.
·         Ve illüminati! Reptilyan’ın evladı! Senle işim bitemez benim. Peşindeyim illü. Tüm delilleri, tüm gizli şifreleri ve kanıtları toplayarak bir şekilde o maskeli toplantılarınıza katılmalıyım artık. Planımın göbeğinde sen varsın.

Bu ve bunun gibi daha niceleri beynimi içerden dürtüyor.
O yüzden ya ben zengin olucam, ya da aranızda toplayın üç beş, şu projemi destekleyin. Bak bir şeyler çıkarsa istersek dünyayla da paylaşmayız, aramızda gelişiriz. Dayımıza yiğenimize yarasın, ne güzel işte.

Buradan evrene, kutsal ağaç köklerine, ay’a ve kara deliklere, kuantum kapılarına sesleniyorum. Budha’ya ve Ganesh tanrısına selam durup, meditasyon guruları ve Tibetli rahiplere yakarıyorum.  Bana paralar içinde yüzmek verin. Böyle ama musluklardan aksın istiyorum, ihya et beni. Öyle bir bereket yağdır üzerime ki her şeye bulaşsın. Aldığım her cipsten taso bulayım, kemeri bi çekişte çıkarayım, bağcıklarım çözülmesin ve göz kalemi akmasın. Cebimden beş lira çıksın ve de cipsin dibi bana kalsın. 

Hiç olmadı güzel para basmalı makinem olup hiç yakalanmasam da olur bence.
Niye ki?
İlle yakalanıcam mı?
Kesin mi?
Bi kıyak yapılır, niye ki?
Hani kardeştik kuanti.


Yorum Gönder

0 Yorumlar