
Koyu renkli taş duvarlarla çevrilmiş bir odadaydı kız. Odanın büyük bir bölümü boştu. Sadece ahşaptan yapılma eski bir bank ve yere serilmiş bir yatak vardı. Büyük bir yalnızlıktı, büyük bir hiçlikti oda. İçeride hiçbir ışık yoktu. Karanlıktı. Sadece girişte bulunan parmaklıklardan sızan loş bir ışık odayı aydınlatırdı. O ışıkta etrafını görebilmek için yeterli değil. Zaten görmeye değer hiçbir şey yoktu içeride. Etrafa serpilmiş bir yalnızlık vardı ve hiçbir yalnızlık görülmeye değer değildi. Kurumuş bir bataklık gibiydi odası hiçbir şey yoktu.
Aslında bir oda değildi orası.
Girişte parmaklıklar vardı ve parmaklıkların içinde kilidi olmayan bir kapı.
Kilidi olmayan bir kapıyı açamazdı insan. Dışarıya çıkamazdı. Duvarlarda
zincirler vardı. Duvarlarda onun yumruklarından kalan kan izleri vardı.
Duvarlarda kelepçeler vardı. Orası zindandı, kız orada esirdi. Neden esir
tutulduğunu bilmiyordu aslında. Bu yüzden ne zaman dışarı çıkabileceğine dair
hiçbir fikri yoktu. Aslında dışarı çıkmak gibi bir düşüncesi de yoktu. Güzeldi
zindan, kimsesizdi, sessizdi.
Ahşap bankına oturmuş başını
avuçlarının arasına almıştı. Dirsekleri dizlerine dayalı, göz kapakları
kapalıydı. Zamanının çoğunu bu şekilde oturarak geçirirdi. Gözlerini kapatıp yeşil
bir diyar hayal ederdi. O yeşil diyardaki bir tepenin üzerinde oturup denizi
seyretmeyi düşlerdi hep. Sahip olmadığı her şey hayallerinde yer alırdı. Büyük
bir kalesi vardı mesela, mutlu bir halkı. Yeşil diyarları düşünmek ona mutluluk
verirdi. Hissettiği duygunun ismi mutluluksa mutlu olurdu. Bu yüzden gözlerini
açmayı hiç istemezdi.
Gözlerini açarsa eğer kimsesiz,
koyu renkli bir zindan görürdü. Zindanını sevmezdi o. Karanlığı sevmezdi.
Nereye baksa sivri dişli yaratıklar olurdu gölgelerin içinde. Saldıracaklarını
düşünürdü hep. Savunmasız olduğunu düşünürdü. Bu yüzden gölgelerde onu
koruyacak bir ordu yaratmıştı. Her gece yaratıklar ve ordusu savaşırdı. Ancak
hep yaratıklar kazanırdı savaşı. Sonra gelip onu ısırmaya çalışırlardı. Her
gece kaybederdi o. Her gece eksilirdi.
O gece de gözlerini kapatmıştı.
Aslında gece olduğundan emin değildi. Sürekli karanlık olduğu için sürekli
geceydi ona göre. Zaten ışığı veya gündüzü de unutmuştu. Güneşin neye benzediği
silinmişti hatıralarından. Gece vardı sadece, karanlık vardı, yalnızlık vardı
ve bir de o vardı. Bedeninde yaşardı gece, saçları geceye bulanmıştı. Teni gece
kokardı mesela, göz yaşları siyah akardı. Görememek için kapatırdı gözlerini.
Gözlerini açmış olsaydı eğer
parmaklıkların diğer tarafında onu seyreden adamı görebilirdi. Gözlerini kısan
adamın yüzündeki hüzne şahitlik edebilirdi. Eğer etrafını dinliyor olsaydı
adamın nefes alışverişlerini duyabilirdi. Ancak o kendi derinliklerinde
yolculuğa çıkmıştı. Adam “merhaba” diyene kadar onun farkına varamadı bu
yüzden. Adamın sesini duyunca irkildi önce, gözlerini açmak istemedi. Daha
sonra gözlerini açtığında uzun zaman sonra ilk kez birisini gördü. Başka
birisinin neye benzediğini unutmuştu.
“Ne arıyorsun burada” dedi
şaşkın ve sert ses tonuyla. Başka birisinin ne işi olabilirdi zindanın önünde.
Ne işi olabilirdi onun yalnızlığında. Adam konuşurken utangaç bir şekilde
boynunu eğmişti “hıçkırıklarını duydum, gelip bakmak istedim sonra. Yan
taraftaki zindandayım ben. Çok uzun zamandır sesini duyuyorum senin.”
Kız bir süre boyunca sustu ne
cevap vereceğini bilmedi. Daha sonra biraz daha susmaya karar verdi. Her halde
geçerken uğrayan birisidir diye düşündü oysa oradan kimse geçmezdi. Şimdi ise
karşısında başını yere doğru eğmiş birisi vardı ve büyük bir sessizlik. Adam
tekrardan konuşmaya başladı “hem neden dışarıya çıkmıyorsun ki. Parmaklıkların
kapısı açık, istediğin zaman çıkabilirsin.” Konuşurken sağ elini havaya
kaldırdı bu esnada bileklerindeki kelepçeleri gördü kız ve kelepçelere bağlı
zinciri.
“Ne istiyorsun benden?” diye
sordu kız. Niye gelmişti ki o adam, neden gelmişti, neden onunla konuşuyordu ve
birçok başka soru zihninde dolaşırken adam “ağladığın için geldim buraya.
Söylediğin şarkılar yüreğimi parçaladığı için geldim. Belki seni görmek için geldim
bilmiyorum” dedi. Alışkın değildi bunlara. Başkaları duvarın dışına gelir oradan
seslenirdi ona. Bilmezdi kim olduklarını. Şimdi ise karşısındaydı birisi vardı
ilk kez ve kız ne yapacağını bilemiyordu.
Adam bilinçsizce yeri
seyrederken “yanına gelmek istiyorum” demiş buldu kendini. Aslında sadece
düşünüyordu o sırada ancak o kadar sesli bir düşünceydi ki susmayı beceremedi.
Kız tekrar cevap vermedi. Kimse gelemezdi onun yanına, kimse içeriye giremezdi.
Bunu adama söylediği sırada sağ eliyle kapıyı açıp içeriye girdi “neden
gelemesin ki kimse? Neden tek başına kalasın ki içeride?”
Ancak içeriye doğru birkaç adım
attıktan sonra bileğindeki zincir daha fazla ilerlemesini engellemeye
başlıyordu. İçeriye girdikten sonra durdu bu yüzden “zincirim yeteri kadar uzun
değilmiş” dedi gülümser bir şekilde. Kız ise ona bakmıyordu artık. O da
gölgeler dolaşan yaratıklar gibi gerçek dışıydı. Kimse gelmezdi ona, kimse
gelmek istemezdi. “Tamam, hareket etme, kıpırdama, hiçbir şey söyleme, kabul
ama burası çok karanlık. İstersen arkandaki duvara bir pencere açalım.
Bulutları seyredersin mesela belki dışarıda güzel bir çimenlik vardır ve
tavşanlar dolaşıyordur üzerinde. Bulutları hayvanlara benzetirsin mesela. Hatta
tavanı kaldıralım. Gökyüzünü seyredersin, onun rengini hatırlarsın tekrardan.
Gök kuşakları olur mesela. Sen istemediğin sürece burada hiçbir şey değişmez.
Yalnız olmak zorunda değilsin.”
Kız tekrardan hiçbir tepki
vermemişti. Bunun üzerine adam konuşmayı bıraktı ve ileriye doğru yürümeye
çabaladı. Ancak her denemesinde zinciri ona engel oluyordu. Adam denemekten
vazgeçmedi ama. Her seferinde kelepçesi tenini acıtıyordu, tenini parçalıyordu
ama vazgeçmedi. Kelepçenin parçaladığı teninden akan kan yerde kırmızı izler
bırakıyordu. Odanın içinde baskın kokulardan biri haline gelmeye başlamıştı kan
kokusu.
Kız ise hala bakmıyordu ona.
Adam tekrar konuştu “bir at sadece, bana doğru bir adım at. Başka bir şey
istemiyorum senden.” Kız tekrardan hareket etmeyince adam kapıdan dışarıya
çıktı. Bir süre boyunca gözükmedi hiç bu esnada kız içinden “o da gitti”
diyordu “o da herkes gibi gitti.” Fakat geçen bir zamanın ardından adam geri
geldi. Onun ayak seslerini duyunca kız ne olduğu görmek için başını
kaldırmıştı. Adam sağ elinde bir testere tutuyordu.
Daha sonra adam kızın
gözlerinin içine bakar ve hafifçe gülümser. Testereyi sol bileğinin üzerine dayadı
sonrasında. Kız “ne yaptığını sanıyorsun” dedi yüksek bir sesle. Adam ise “zincirlerimden
kurtuluyorum” dedi. Kız tekrar konuştuğunda sesi hala şiddetliydi ve şaşkınlığı
üst seviyelere ulaşmıştı “bunu yapamazsın sen. Numara yapıyorsun. Ellerini
kesemezsin sen, numara yapıyorsun.”
Adamın gülümsemesi biraz arttı.
Kızın gözlerinin içine bakmaya devam ederken sağ eliyle tuttuğu testereyi
hareket ettirmeye başladı. Teni parçalanırken testere kırmızı bir renge
bürünüyordu. Yere damlayan kan miktarı artmıştı. Kısa bir süre sonra testerenin
ucu adamın bilek kemiğine değdi ve çıkan ses sertleşti. Kız ayağa fırladı bu
anda “dur! Ne yaptığını zannediyorsun sen. Hiçbir şeye dokunamazsın bundan
sonra.”
Adam yüzündeki acı ifadesini
bastırmayı başarabiliyordu “ellerini tutamadıktan sonra neye başka dokunmak
isterim ki ben. Varsın olmasın ellerim ne değişir, umurumda mı sanıyorsun. Tek
bir şartla dururum; bir pencere açman. Tekrardan gökyüzünü görmeni istiyorum.
Bir pencere açarsan eğer kapının önünde durur ve bana gelmeni beklerim. ”
Kız ne yapacağını bilemiyordu.
Başını çevirip arkasındaki duvara baktı ve tekrardan adama. Gözlerindeki
kararlılığı görünce tüm kelimeler boğazına birikti ama hiçbirini söyleyemedi.
Adam kolunu kesmeye devam ettiği sırada “lütfen dur. Kabul ediyorum şartlarını.
Lütfen daha fazla devam etme.” Kız cümlesini bitirdiğinde arkasından zindanına
güçlü bir ışık girdi. Kız dönüp baktığında duvarında açılmış bir pencere vardı
ve pencereden dışarıya baktı. Çimlerle kaplı bir tepenin üzerinde beyaz
bulutlar vardı. Kız ne yapacağını bilemiyordu o anda. Gökyüzünü görmeyeli çok
uzun zaman olmuştu. Adam ise kıza bakıp gülümsüyordu hayatı boyunca ilk kez
mutluluğu hissederek.
Ve aşk başka birisi için
kendinden vazgeçmekti kimi zaman.
not: bu hikaye gözlerinde kayıp bir yıldızın sanklandığı birisi için yazılmıştır.
0 Yorumlar