Gölge bedenler - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

3 Şubat 2013 Pazar

Gölge bedenler



Saat gece yarısını geçeli uzun zaman olmuştu. Şehir uykuya dalmış, karanlık rüyalar görmekle meşguldü. İhanetler kuytu köşelerde sıralanıyor ertesi gün söylenecek yalanların olasılık hesapları yapılıyordu. Arka sokaklardan birinde yaşlı bir adam bedenine giren soğuk bir hançer yüzünden yere yığılırken kabusundan uyanan küçük bir çocuk ağlaması yalancı kahkahaların sayısının çok üstüne çıkardı. Gece örterdi her şeyi ama unutturmazdı. Bu yüzden gece olunca düşünürdü şehir. 

O gün eve gitmemişti adam. Issız sokaklarda da dolaşmamıştı. Karnına girebilecek soğuk bir çelikten de endişe etmemişti. Gölge topluyordu. Saklanmış doğruları arıyor ve onların izlerini biriktiriyordu. Doğrular saklanırdı hep. Yalanlar onları silahlarla korkutur, giyotini gösterirdi. Bu yüzden hep saklanırdı gerçekler. Ancak saklandığı yerlerde uzun süre yaşayamazlardı. Karanlık bir köşede çürümeye mahkum kalırdı gerçek, unutulurdu. Zihinlerin derinliklerinde yok olurdu daha sonra ve yalanlar iktidarı kimseye bırakmazdı.

Eski bir evdeydi. Evin tahta kapısı içeri girmesini engelleyememişti.İçeriye girdiği zaman eski bir kokuyu içine çekti. Seviyordu bu kokuyu. Yaşanmış ve unutulmuş bir ömür vardı içeride. İçeriye doğru attığı ilk adımıyla birlikte yoğun bir toz tabakası havalandı, evin uzun zamandır ziyaretçisi olmamıştı. On yıllar sonra oraya giden ilk kişiydi. Orada yaşanmışlara bakan, onları inceleyen ilk insandı.

Eski evlere gitmeyi severdi çünkü daha fazla gerçek barındırırlardı duvarlarının arasında. Fotoğraflarda daha fazla anı vardı. Gülümsemeler daha gerçekti. Eşyaların her birinin bir hikayesi vardı o evlerde. Her akşam sobanın üzerinde çay demlenir ve sohbet edilirdi. İnsanlar daha birlikte yaşıyorlardı. Çocuklar daha mutlu, yaşlılar daha umutluydu. Bu yüzden eski evlere gitmeyi severdi. Fabrikasyon gerçekler yoktu o zamanlarda.

Evin içinde bir süre boyunca dolaştıktan sonra gölgeleri toplamaya başladı. Her gölgeyi iyice inceliyor ve gerçeklik derecelerine göre bir puan veriyordu. Sadece en yüksek gerçeklik seviyesinde olan gölgeleri alırdı o. Bazı fotoğrafların gölgelerini aldı. Daha sonra eski bir kanepenin. Onun üzerinde anne ve baba oturur birbirlerine sevgi ile bakardı. Küçük bir kızın oyuncaklarının gölgelerini de attı yamalı bohçasına. Gölge toparlamak zor bir işti, herkes yapamazdı. Geçmişi görebilmek gerekirdi onun için. Zamanda yolculuk yapıp hatıraları seçebilmeliydi gölge toplayan.

Eski evden çıktıktan sonra sahile doğru yürümeye başladı. Yürürken dalları kurumuş bir ağacın gölgeni aldı yanına. Kim bilir kaç yıldır yaşıyordu o, neler görmüştü hayatında. Çok değerliydi onun gölgesi. Üzerinde konan kuşların söylediği şarkıları duyabiliyordu sanki. Biraz daha devam ettikten sonra eski bir bankın yanına geldi. Kaç kişi onun üzerinde başkalarına onları sevdiğini söylemişti. Kaç tane çiçek verilmişti sevgilinin elini tutarak. O kadar özeldi ki o bank gölgesini alırken çok dikkat etti. En ufak bir zarar vermek istemiyordu ona. Üzerindeki hatıraların sayısını kimse bilemezdi.

Sahile vardığında iskeleye çekilmiş eski, ahşap bir kayığın yanına gitti. Tahtaları parçalanmaya başlamış ve o kayık emekliye ayrılmıştı. Bol kırmızılı bir gün batımıyla birlikte güzel bir fotoğraf yaratılabilirdi ondan. Ancak o fotoğrafları umursamıyordu. Kayığının denizde yol aldığı mesafeleri düşündü önce. Daha sonra onunla tutulan balıkların sayısını. Belki de kayığın sahibi sevdiği ile gezintiye çıkıyordu onunla. Belki de küçük çocuklar üzerinde oynuyordu. Onun da gölgesini attı bohçasına.

Bir süre boyunca denizi seyrettikten sonra evine dönmeye karar verdi. Şafağa fazla bir zaman kalmamıştı ve güneş doğmadan önce yapması gerekenler vardı. Eve dönerken yolun kenarında gördüğü kırmızı bir gülün gölgesini aldı. Evsiz bir adamın sokakta unuttuğu yalnızlığı özenle yerleştirdi bohçasına. Evine gittiğinde fazlasıyla yorulmuştu. Bohçasını yere bıraktıktan sonra bir süre boyunca koltuğuna oturup dinlendi. Daha sonra bohçayı alıp içerideki odalardan birine girdi.

O da simsiyahtı. Masanın üzerinden mumları aldı ve onları etrafına bir daire oluşturacak şekilde dizdi. Daha sonra her birini tek tek yaktı. Zifiri karanlık bir oda mumların solgun ışığıyla aydınlandığı sırada bohçasını açtı ve gölgeler etrafa saçıldı. O gölgeleri birleştirmesi gerekiyordu. Evet her gece gölge topluyor ve evine getiriyordu. Daha sonra onları birleştiriyordu gölgelerden bir kız yaratabilmek için.

Bazen başarılı oluyordu ama doğru gölgeleri toplayamadığı için fazla sürmüyordu mutluluk anı. Her seferinde o kızla bir süre boyunca konuşuyor ve o kaybolduktan sonra ağlamaya başlıyordu. Hayatı boyunca hep o kızı aramış, hep onu beklemişti. Gölgelerden başka hiçbir yerde bulamamıştı onu. Siyah saçları vardı kızın ve zifiri bir siyahlıkta gözleri. Bir gölgeye onu sevdiğini söylemek zordu. Ancak onu seviyordu onu. Hiç kimseye karşı hissedemediklerini ona karşı hissetmişti. En son "bırak artık beni" demişti gölge gitmeden önce "lütfen bırak artık bu imkansız oyunu." O da bir süre boyunca hiç gölge toplamamıştı. Fakat onsuzluğa dayanamıyordu ve o gece tekrardan gölgelere dönmüştü.

Aslında onun gerçek olmasını istiyordu ve onun diyarında bir gölge olmak niyetindeydi. İkisini de nasıl yapacağını bilmiyordu ama. Gölgelerden bir insan nasıl yaratılabilirdi ki? Hatıralar bir bedene nasıl dönüşebilirdi? Gölgeler odanın dört bir yanına saçıldığı sırada yasaklanmış bir şarkı söylemeye başladı. Şarkı aşkın gerçekliği hakkındaydı. Şarkısına devam ederken sivri uçlu gümüş bir bıçak çıkardı. Bıçağı sağ eline aldı bu ayini için her seferinde özel bir hatırasını feda etmesi gerekiyordu.

Ona söylenen ilk yalanın hatırasını çıkardı ve yere yatırdı. Bıçağı o hatıranın tam ortasına batırdı sonrasında. Bıçak hatırayı delip ahşap zemine saplandığı sırada ayine başlaması için doğru zaman gelmişti o gece yeni bir şey deneyecekti. Belki de deneyeceği son şey olacaktı. Sağ elini sol göğsünün üzerine koydu. Parmaklarını kaburgalarına doğru bastırdı ve kaburgalarının kırılma sesini duydu. Eli bedeninin içine doğru devam ederken parmakları kalbine değdi. Onun avucunun içine aldı ve dışarıya çıkardı. Çektiği acının büyüklüğünü tarif edemezdi ve hiç çığlık atmadı.

Göğsünden çıkardığı kalbi yere koydu ve sonra başka bir şarkıyı söylemeye başladı. O şarkıyı söylendikçe gölgeler karşısında bir araya gelmeye başladı. Onlar birleştikçe karşısında bir insan silüeti oluşmaya başladı. Siyah saçları belli oldu ilk önce ve daha sonra gözleri. Gülümsemesini gördüğünde hayatının en mutlu anını yaşıyordu. Bedeni gölgelerden şekillendiğinde yerde duran kalbini aldı. Ayağa kalkıp kalbi gölgenin sol göğsünün içine yerleştirdi. Kalbi olmayan bir insan yaşayamazdı. Eli göğsünün derinliklerine girdiği sırada kız "lütfen yapma bunu. Benim için kendinden vaz geçme" dedi hayal ile gerçek arasındaki bir ses tonuyla.

Adam gülümsedi kızın sözleri üzerine "sensiz bir hayatım yok benim. Varsın sonum senin varlığınla olsun" dedi. Kız ise "beni bu şekilde yaşatamayacağını çok iyi biliyorsun" diyerek cevapladı. Eli adamın sağ yanağındaydı. Yanağını yavaşça okşuyor bir diğer taraftan da bedene bürünmeye devam ediyordu.

"Sen yeter ki gerçek ol ben sana bir kez olsun dokunayım. Sonra varsın bitsin hayatım. Bir gerçeğim oldu diyebileyim. Başka bir isteğim yok benim" adam konuşmasının sonuna doğru geldiği sırada bacaklarındaki güç azalmaya başladı. Bedeni yere doğru düşerken kız ona sarıldı ve onu yavaşça yere yatırdı. "Bunları yapmaman gerekiyordu, beni unutmalıydın" derken göz yaşları adamın yüzüne doğru yolculuğa çıkmıştı. Adam ise gülümsüyordu. Bir çift kelime söylemek istedi ama bunu yapabilecek kadar gücü yoktu. Kız ise onun elini sıkıca tutuyordu bu esnada.

Kız bedene büründüğünde adamın gözleri kapanmak üzereydi. "Sensiz yaşamak istemiyorum" dedi kız adamın hareketsiz bedenine sarıldığı sırada. Aşk fedakarlık yapmaktı aslında. Aşk için yapılan hiçbir fedakarlığın hesabı sorulmazdı asla. Adamın gözleri kapandığı sırada yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Kız ise hüngür hüngür ağlıyordu.

Hiçbir masal bu şekilde bitmemeli dedi oradan geçip giden bir dilek perisi. Onların yanına gitti ve sihirli değneğini havaya kaldırdı. Sihirli değneğini kızın sol göğsüne dokundurup ona doğru elini uzattı. Göğsün içinden kalbi çıkarıp adamın sol göğsüne yerleştirdi. O anda adam gözlerini açtı kıza doğru baktı ve dudakları birbirine değdi.

Aşk tek bir kalp ile yaşayabilen iki kişi ile oluşurdu ve aşk birisini gölgeleri bedene dönüştürebilecek kadar sevmekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar