Dünya'nın Sonuna Dair Bir Film - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

18 Şubat 2013 Pazartesi

Dünya'nın Sonuna Dair Bir Film


               Bazı anlar vardır… Başka bir zamanda veya mekanda hatta kişiyle o tadı bulmak çok zordur… Her şey bir döngü ile işlemelidir… Çünkü sizi siz, onu da o yapan bu döngü bu yaşanmışlıktır… Sizi bir araya getirense kaderden de ötedir…



       Bir film olsa, anlatımı sade, oyunculuğu şahane, görüntüleri renkli ama yormayan… Filmlerde yok mudur ağlak bir romantizm; kız önce çocuğu sever ya da nefret eder sonra yanlış anlaşılma olur sonra çocuk kızı kovalar ve yalvarır The End mutlu son… Örneğin bkz. ‘The Wov, How To Lose A Guy In 10 Days, 10 Things I Hate About You, Sweet November, 50 First Date (gerçi bu güzeldi be), The Ugly Truth, Love And The Other Drugs, Made Of Honor’ ve bin tane dahası gibi… İşte şu an bahsedeceğim film onlardan biraz farklı…

         
         Derler ya insanlar ‘İki cihan bir araya gelse o kişiyle görüşmem’ veya ‘Dünya’da tek erkek/kadın o kalsa birlikte olmam’ diye… Yalnızlığın belki de ne demek olduğunu tam olarak bilmediğimizden bu kadar büyük laflar ediyoruzdur… Sevmemin, iç huzurun ve bencil olmayan şeylerin farkına varmadığımızdan ya da… Denize düşen yılana sarılır durumundan hallicelik değil anlatmak istediğim… Nefretsiz affedici bir anlayış… Çünkü insan olmak biraz da budur…
Mayaların bir teorisi vardı 21 Aralık ile ilgili… Aslında kıyametin kopmayacağını aksine yeni bir çağa girileceğini ve insanların zihinsel ‘rönesans’ yaşayacağını söylemişlerdi… İnsanlar aydınlanacaktı… Farkına varacaktı ve barışın huzurun çağına girmiş olacaktık… Bencillik bitecekti… Ölmediğimize göre hala ümidim var…
        
         
         Filmde de tam olarak bu var… Bir kıyamet, başıboş ve her türlü içinde kalmış şeyi yapan kilo ile insan ve altında yatan yalnızlık duygusu… Başroldeki Steve Carell için sadece komedi yapar diyenlerin tam olarak (ki Little Miss Sunshine’da da ‘tanınmayacak’ kadar ciddi idi) dediklerine pişman olacakları bir oyunculuk var filmde… Ve her ne kadar imdb.com’da bazı ‘user’lar (hatta loser’lar mı demeliydim) tarafından 6.7/10 puana layık görülse de benden 8/10’i kaptı gitti… Ki bir film başrol oyuncusu ya da bir ünlü için izlenmemeli… Bir filmi iyi ya da kötü yapan filmdeki her şeydir… Kameraların açısı, renkler, yoldan geçen adam, yönetmen, müzikler, duygu, sesler, inandırıcılık… Sırf Johnny Depp oynuyor ya da Brad Pitt var diye ergenler gibi bir filme hayran olmak iyi bir izleyicilik değildir bana göre… İnsanların hobileri arasında kalmaya mahkum olur bu zihniyetle sinema…
         
        
         Filmde bir tek Keira Knightley’e sinir oldum… O da tam olarak bunu yapmak istediği içindi… Yani işini iyi yapıyordu… İngiliz aksanının abartılılığı ile bütün kaçmalı kovalamaları filmlerde olduğu gibi ‘kadınlar ayak bağıdır’ mesajını mükemmel vermiş, tebrik ediyorum…



Bu makalemi filmi izledikten sonra bir daha okursanız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız…

Şimdiden iyi seyirler…

Saygılar efendim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar