Boşlukta yürümek - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

1 Şubat 2013 Cuma

Boşlukta yürümek



Şehrin arka sokaklarından herhangi birisinde yeşil hala varlığını koruyabiliyordu. Geceleri gökyüzüne bakınca yıldızlar hala gözükebiliyor, kuşların şarkıları duyulabiliyordu. İnsanlık yaşam mücadelesi vermeye devam ediyordu o sokaklarda. Ev, beton ve çeliklerden çok daha ötedeydi ve evin güzelliği binaların yüksekliğinden değil içindeki kahkahanın sayısından anlaşıyordu. Evet orada insanlar gülmeyi unutmamıştı. Fabrikasyon olmayan gerçekler var olmaya devam ediyordu orada. Aşk belki de o sokaklardan birisinde saklanıyordu.

Masallara inancın devam ettiği evler vardı orada ve o evlerden birisinde küçük bir çocuk yaşardı. Akşam olalı uzun zaman olmuştu. Akrep ve yelkovan birbiri ile selamlaştıktan sonra yolculuklarına devam etmişti. Evin içi kalabalıktı. Ailesi vardı çocuğun ve başkaları. Çay içiyor, sohbet ediyorlardı. Çocuklardan konu açıldığında babası "bizimkide çok hızlı büyüdü. Zamanın nasıl geçip gittiğini anlamadım" dedi. Sonra güldüler hep beraber. Bu arada çocuk yerde oturmuş oyuncak arabalarıyla oynuyor.. Çok umursamıyordu nelerin konuşulduğunu. Hiç bir cümle onun için anlam ifade etmiyordu. Oyuncaklarıyla birlikte oluşturduğu o hayal dünyası çok güzel güzeldi dışarıdan. Bu yüzden onlara bakmıyordu bile.

Misafirlerden birisi yüksek sesli kahkahalarını bitirdikten sonra çocuğa doğru dönüp "söyle bakalım büyüyünce ne olmak istiyorsun ufaklık?" Çocuk dönüp adama doğru baktı ve yüzündeki ifadeleri inceledi. Her çocuk gibi "doktor olmak istiyorum" demesini bekliyordu belli ki ama o doktor olmak istemiyordu, öğretmen olmak umurunda bile değildi. Cümlesini söyledikten sonra kısa bir süre boyunca yankılanan kahkahasını dinledi. Onun vereceği cevaptan eğlenmek istediği belliydi ama umursamadı bunu. "Uçak olmak istiyorum" dedi yüzündeki tüm ifadeler kaybolmuş yerini derin bir sessizliğe bırakmıştı. O anda evde bulunan kimse böyle bir cevabı beklemiyordu ve ve bir anlık bir sessizlik doğmuştu duvarların içinde. Ona soruyu soran adam tekrardan gülümseyip "pilot olmak istiyorum demek istedin herhalde. Çocuk değil mi karıştırırlar hep" dedi sessizliği bölmek istiyordu belli ki. Çocuk adamın gözlerinin içine baktı öyle ki geriye çekildi herkes tekrardan kahkahalar atmaya başladığı sırada çocuk tekrar konuştu "hayır ben uçak olmak istiyorum. Neden pilot olmak isteyeyim ki, pilotlar ne yapabilir. İstediklere uçamazlar, istediklerini yapamazlar ama uçak olursam her yere gidebilirim."

Çocuk konuştuktan sonra herkes verebilecekleri tepkileri hesaplamaya devam ediyordu. Ezberledikleri tüm davranışların dışına çıkmıştı çocuk. Bunun üzerine adamın yanında oturan kadın sözü aldı "o zaman kuş ol. Onlar istedikleri yere gidebilir. Hatta martı ol mesela denizlerin üzerinde uçarsın." İçerideki herkes tekrardan gülmeye başlamıştı. Bir oyun vardı sanki orada. Çocuk o oyuna çekilmeye çalışılıyordu ve oraya gitmeye hiç niyeti yoktu. "Kuşlarda istediklere gidemezler ki. Nerede yemek yiyebileceklerse orada yaşarlar. Siz hiç çölün ortasında bir martı gördünüz mü? veya okyanusun tam ortasında. Onlar bağımlıdır, özgür değillerdir."

Tekrardan bir sessizlik olmuştu ve odadakiler çocuğu oyuna dahil etmekten vaz geçmişti. "Bu yeni nesil de amma çok bilmiş" diyerek onun söylediği tüm cümleleri bir kenara atmışlardı. Hafifçe gülümsedi çocuk bunun üzerine mimiklerini okuyan kimse olmadığı için kimse de göremedi o gülümsemeyi. Oyuncaklarıyla oynamaya devam etti ona başka bir sorunun sorulmayacağını bilerek ve başka bir dünya daha yarattı hayallerinde. Aslında o büyükçe kendi evreninin ansiklopedisini yazmak istiyordu. Kendi dünyalarındaki yaratıkları, ırkları anlatıp kendi şehirlerinin tarihini kaydetmek istiyordu.

Bir süre artık o odanın içinde değildi. İçerideki kimseyi duyamıyordu. Onun yerine yemyeşil bir tepede koşuyordu. Etrafında ona eşlik eden kuşlar vardı ve bir yarış içindeydiler. Kimin kazanacağının bir önemi yoktu. Daha sonra yolu dinozorlar tarafından kesilmişti. Korkmamıştı ama dinozorlar onun dostuydu. Oyun oynadılar beraberce fakat daha sonra karanlık bir bulut yaklaşmaya başladı. Herkes o karanlık buluttan korkardı çünkü bulutta kötülükler vardı. Tüm çiçekleri soldurur, tüm ağaçları kuruturdu o bulut. Bulutun içinde kötü yaratıklar vardı ve onlarla sadece çocuk savaşabilirdi. Çoğu zaman savaşları kazanamaz ve ağır bir şekilde yaralanırdı. Hele o yaratıkların en güçlüsüne karşı hep kaybederdi. Düşüncelerini alır, değiştirir ve ona geri verirdi o yaratık. Bu yüzden kılıcını ona doğru savurmak yerine kendine saplardı.

Gri bulutu gördüğü zaman diğer canlılar gibi kaçmaya başladı. Daha yeni bir savaştan çıkmıştı ve savaşacak kadar güçlü değildi. Yaraları bulut yaklaşınca tekrar kanamaya başlamıştı ve bir an önce iyileşmesi gerekiyordu. İyileşmek için arkadaşının yanına gitmeliydi. Evrenindeki tek arkadaşı siyah saçlı bir kızdı onun. Gece kadar koyu renkli gözleri vardı ve gülümsemesi gördüğü en güzel şeydi. Kendisi ile aynı yaşta aynı onun gibiydi. Onun yanına gittiğinde iyileşmesini sağlardı o kız. Çok severdi onu. Bir keresinde ismini sorduğunda "Hayal" demişti. Hayal ne kadar da güzel bir isimdi. Ona o kadar çok yakışıyordu ki ismi ne zaman onun adını duysa aklına hep o kız gelirdi.

Daha sonra büyüdü çocuk. Okullar bitirdi, insanlar tanıdı. Ailesini terk edip kendi başına yaşamaya başladı. Kendi evrenini daha fazla göremez oldu. O evreni bir kalıba sığdıramadığı için her şeye yalan dedi. Sadece Hayal'i yalanlamaya gücü yoktu. Onun yumuşak dokunuşlarını unutamıyordu asla.  Beline kadar uzanan siyah saçları, gece kadar koyu gözleri hep aklındaydı. Gülümsemesi de zihnine kazınanlar arasındaydı. Karşılaştığı her kızı ona benzetmeye çabalar ama asla başaramazdı. Bu yüzden hep yalnızdı o.

Artık yeşillik olmadığı şehrin derinliklerinde yaşıyordu. Yıldızları göremiyordu gece olduğunda. Kaybolduğu zaman kutup yıldızını arayamıyordu. Uçak da olamamıştı. İstediği yere gidemiyordu. Hayatında güzel bir şeylerin olduğunu sorsalar mesela ne cevap vereceğini bilmiyordu.  Bu yüzden hep mutsuzdu gülümsemeleri. Çocukluğundaki o sahte insanlara benziyordu ya artık nefret ediyordu kendinden. Herkes gibi olmuştu. Yaşayabilmek için herkes elbisesini bir kez giymiş ve bir daha çıkartamamıştı. Bazen geriye doğru bakıyor ve o küçük çocuğun düşlerini hayranlıkla seyrediyordu.

O gün çok katlı bir binanın en üstüne çıkmıştı. Oradan şehri seyrediyor ve o anlamsızlığın bir parçası olduğu için kendine olan nefreti giderek artıyordu. "Anlamı yok artık hayatın" diyordu kendine. Bu şekilde kendini boşluğa doğru atmak için cesaretlendiriyordu. Boşlukta yürümek istiyordu çünkü onun evreninde ne zaman boşluğa adım atsa ayaklarının altında bir köprü oluşurdu ve o köprünün kendisini evrenine götüreceğine inanıyordu.

O çatının üzerinde dururken binanın altında insanlar birikmişti. Hepsi ona doğru bakıyor ve "atla, atla" diyorlardı için. Atlamak değildi aslında onun amacı boşlukta yürümek istiyordu sadece. O çatıda beklerken evrenindeki o koyu renkli bulut tekrardan karşısına çıkmıştı. Hayal artık yanında değildi tekrardan savaşa girerse eğer kurtulamazdı. "Yeter artık" diye bağırdı "istiyorum sizi daha fazla."

Ayağının birini boşluğa doğru uzattığında ayağının bir zemine değmediğini fark etti. Demek ki köprü henüz oluşmamıştı. Önemli değildi aslında gitmek istiyordu bu topraklardan. Hep düşlediği gibi istediği yere gidebilmek istiyordu.

Tam ileriye doğru ilerlemeyi kararlaştırdığı sırada karşısındaki binanın çatısında bir kız gördü. Beline kadar uzanan siyah saçları vardı ve gece kadar koyu gözleri. O kız gülümsediği zaman şimdiye kadar gördüğü en güzel şeyi gördüğünü fark etti ve "Hayal" diye bağırdı. Bunca yıl sonra tekrardan karşısına çıkmıştı. "Seni çok özledim" dedi yüksek bir sesle "her yerde seni aradım."

"Biliyorum" dedi Hayal "hep seni bekledim." Adam kıza doğru bir adım attı bu esnada ve daha sonra bir tane daha ama aşağıya düşmedi. Kızın yanına kadar yürüdü. Kızın yanına geldiğinde elini tuttu onun gözlerinin içine baktı. "Yine yaranmışsın" dedi Hayal gülümseyen bir şekilde sağ elini onun yanağına koymuştu.

"Gerçekmişsin sen" dedi adam "buna hala inanamıyorum." "Evet ben gerçeğim. Biz seninle aynı rüyayı paylaşmışız. Aynı düşü görmüş, aynı evrende yaşamışız" Hayal cümlesini bitirdiğinde sarıldılar ve beraberce başka bir köprü yaratıp evrenlerine doğru ilerlediler. Adamın atlamasını bekleyenler bir anda ortadan kaybolmasına anlam veremedi asla. Onlar yemyeşil bir diyara doğru ilerlerken suskun kuşlar şarkı söylemeye başladı.

Ve aşk her zaman bir hayalle başlardı.

Fotoğraf: Kerim Marangoz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar