Yalnız bir akşamdı. Siyah bulutlar
gökyüzünü kapatmış, yıldızların görünmesini engellemişti. Yağmur yağmadan
önceki son birkaç saatin içindeydi zaman. Sokaklar sessizdi. Soğuk hava yüzünden
kimse dışarıda kalmak istememiş evlerine sığınmışlardı. Birçok kişiye göre
fırtınadan önceki son zamanlardı. Günlerden Perşembeydi. Bir söylentiye evren Perşembe
günü yaratılmıştı ve başka bir Perşembe’de yok olacaktı. O gün evren yok
olmayacaktı ama o her gün gibi bazı kayıpları olacaktı hayatın.
Şehrin çok uzağında olmayan bir
evin bir odasındaydı karanlık. Akşamın ilerleyen saatlerinde karanlık o odadan
şehre yayılacak ve birçok evde hırsızlık olacaktı. Kimsenin olacaklardan haberi
yoktu. Karanlığın doğduğu, hiçliğin varlık bulduğu o evde bir adam ve bir kadın
ayakta durmuş birbirlerine bakıyorlardı. Odada büyük bir sessizlik vardı. Sanki
bir ses çıksa her şey bozulacakmış gibiydi. Kafesinde özgürlüklerinin tadını
çıkaran muhabbet kuşları bile sessizliğin arkasına saklanmıştı.
Hem erkek hem de kadın
gergindi. Gergiliğin sebeplerinden birisi sessizlikti. Sanki söylenebilecek
yanlış bir kelime duvarlarda yankılanacak, o yankılandıkça kelimeler delip
geçecekti bedenleri. Erkeğin yüzünde acı ifadesi vardı. Yüzünü buruşturmuş,
gözlerini kısmıştı. Belli etmek istemiyordu hissettiklerini. Kadın ise duvarın
hemen yanında duruyordu. Sanki güç alıyordu duvardan. Düşecek gibi
hissettiğinde ona tutunmak istiyordu. İkisi de bakışlarını kaçırıyorlardı
birbirlerinden. Bu esnada soyulmuş parke zemindeki tahtaları sayıyorlardı
birlikte.
Önce konuşan kadın olmuştu.
Daha fazla beklemeye tahammülü kalmamıştı “bunu yapma” dedi kısık bir sesle. “Neden”
diyerek cevapladı erkek “neden yapmayayım.”
“Çünkü acı çekeceksin. Acı
çekmeni istemiyorum. Kalbini kıracağım sonra” kanın cümleleri özenle
seçilmişti. Belli ki çok düşünmüştü bu cümleleri. Belki sadece planlanmış bir
cinayetti erkeğe göre “acı çekmek umurumda bile değil” dedi erken “kır kalbimi,
parçala. Ne istiyorsan onu yap. Yak beni şimdi.”
“Bunları söyleme kendimi suçlu
hissediyorum. Sana acı çektirmek en son isteğim. Lütfen beni idam sehpasına
çıkarma”
“İdam sehpası! İlmeği boynuma
geçirdin ipin ucu senin elinde. Bırakırsan düşerim. Bundan şikâyetçi değilim
ama. Adın katilim olarak tanınsın, onurdur benim için. Acı çekmekten
bahsediyorsun nedir acı çekmek. Bilmezsin sensizliğin nelere kadir olduğunu.
Hemen öldür beni şimdi. Ellerini boğazıma dola ve sık. Önemi yok hiçbir şeyin.”
“Böyle söyleme girdiğim her
yüreği parçaladım ben. Yakarım, yıkarım. Hiçbir şey bırakmam geriye. Bunların
senin başına gelmesini istemiyorum. Lütfen git, sevme beni. Sana layık değilim.”
“Yak beni. At beni aşkın
ateşlerine, kavrulayım. Yanımda kal sadece, elini tutmam istiyorum. Acıdan
korkacağımı mı zannediyorsun benim. Ben çıkarım o sehpaya, atlarım o uçurumdan.
Seni sevmek intihar etmekti derim sonra önemli değil. Anla artık ben
korkmuyorum. Bırak yaralarınla iyileştireyim. Bırak seveyim seni. Adı aşk olsun
bu yangının, varsın yok etsin beni.”
“Niye bana bunları yapıyorsun.
Ben sevilmeyi bilmem. Ben dokunmayı bilmem. Tenim jilettir benim. Lütfen git
beni daha fazla sevmeni istemiyorum.”
“Gitsem ne değişir ki. Sanır
mısın keskin kılıçlara sen diye sarılmayacağımı. Sanır mısın her satıra senin
adına kazımayacağımı. Gitmek veya kalmak sorun değil. Sök şimdi kalbimi,
parçala. Hiçbir şey değişmeyecek ama. Gözlerine baktığımda beni sevdiğini
gördüğüm sürece hiçbir önemi yok.”
“Bunları söyleme bana. Ben
sevmeyi bilmiyorum. Bana öğreteceğini de söyleme öğrenemem ben. Bilmem aşkı.
Sen git, ben cezama razı olayım. Yapabilseydim kalırdım seninle, giderdik kaf
dağına ama yapamam.”
“Bunları söyleme sadece tut
elimden. Hiçbir şeyi düşünme, hiçbir şeyi umursama. Ben seni seçiyorum. Sonunun
ne olacağını umursamıyorum. Sadece gözlerimin içine bak, sadece ellerimi tut.
Ben teninin tenime değdiği her ana aşk adını vereyim. Sadece yanımda kal.
Sadece sarıl bana.”
“Bunları söyleme
dayanamayacağımı biliyorsun. Kalbimde adından başka hiçbir şeyin olmadığını da
biliyorsun. Seni korumak için elini tutmaktan vazgeçmişim. Ben senin için
yaşamaktan vazgeçmişim. İnanabilseydim kendime.”
“O zaman boş ver bunların
hepsini. Gel yakalım aşkın ateşini. Her yeri kaplasın, yanalım beraber. Kal
yanımda. Başka hiçbir şey istemiyorum.” Adam cümlesini bitirdiğinde sağ dizinin
üzerine çöktü ve cebinden bordu bir kutu çıkardı. Daha sonra kutuyu sağ eline alıp
kıza doğru uzattı. Gözleri birbirine kenetlenmişti. Tam o an kız ağlamaya
başladı. Gözyaşları beyaz teni ıslatırken kız kutuyu açtı.
Kutunun içindeki
yüzüğü gördüğü sırada adam “seninle yanmak istiyorum” dedi. Kız yüzüğü alıp sağ
elinde tuttuğu sırada adam ayağa kalktı ve “seninle yanmak istiyorum” dedi. Kız
gülümsedi gözyaşlarının arasından. Adama doğru bakıp ve gözlerini kapattığı
sırada kaf dağını düşlüyordu.
0 Yorumlar