Engelli olmak, diğerlerine göre yaşamsal faaliyetlerde
kısıtlı olmak demektir, diye en basit tanımı yapabiliriz. Asıl itibariyle;
doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal
ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal
yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olduğundan
dolayı; korunma, bakım, iyileştirme, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç
duyan kişiler engelli sınıfına girer. Bunun diğer adı ise özürlüdür.
Engelli deyince ilk akla gelen işitme, konuşma, görme,
yürüme ve zihinsel engelli olmaktır.
Engelli olmak demek hayata küsüp köşe çekilmek değil hayatla
bir şekilde mücadele etmektir. Hayata küsmeyip mücadele ederek başarı kazanan
birçok engelli kardeşimize şahit olmuşuzdur.
Doğuştan gözleri görmeyenler okumuş, yazmış ve Kuranı
ezberleyip hafız olmuştur ve olmaktadır. Konuşma ve duyma engelli kardeşlerimiz
işaret ve yazı diliyle anlatabilmekte ve anlaşabilmektedirler. Yürüme engelli
olanlar takma bacak, tekerlekli sandalye vs kullanarak sokağa çıkabilmektedir.
Hatta elleri olmayan kardeşlerimiz ayakları ile yazabilmektedir. Görüldüğü gibi
engelli kardeşlerimiz hayata küsmeyip hayattan zevk almaya devam etmek
istediklerinde, gerek kendi çabalarıyla, gerekse yakınlarının ve komşularının
yardımıyla başarabilmektedir.
Görünen engelleriyle bir şekilde başa çıkabilmektedir. Ancak
görünmeyen veya görmezden gelinen engeller karşısında zor durumlara
düşmektedirler. Mesela diğer insanların onlarla alay etmesi, onlara sokakları
çok görmesi, dikkatsiz davranarak onlara zulüm ve eziyet etmesi, hor görüp itip
kakması gibi engeller yüzünden etraflarına daha başka engeller örülmektedir. Görünürde
engeli olmayan ama kötü zihniyet ve ahlaklarından dolayı, acımasız insanların
onlara çıkardığı engeller onların etrafına asıl duvarları örmektedir.
Oysa toplumsal yaşam içerisinde, herkesin eşit ölçüde yaşama
ve dünya nimetlerini ortak kullanım hakkı vardır. Bu hak engelli olanlar için
de geçerlidir. Bu hakkı engelli kardeşlerimize çok görmemeliyiz. Bizler bu gün
sağlıklı ve engelsiz olsak da; her an engelli olmaya aday olduğumuzu unutmadan
yaşamalıyız.
Engellileri yok sayıp onlara daha başka engeller çıkarmak
şöyle dursun; onların topluma uyum sağlaması ve engelli olduklarının bir nebze
olsun unutturulması için çaba sarf etmeliyiz. Hiç bir şey yapamıyorsak onların
sokakta yürümelerine yardım etmeliyiz. Gerek devlet, gerekse fertler olarak;
koltuk değneği, kulaklık, gözlük, takma organ vs gibi her hangi bir alet
ihtiyaçları varsa ve alamıyorlarsa yardım etmeliyiz. Bakıma ve yardıma muhtaçsa
öncelikle yakınları olarak yanlarına refakatçi vermeliyiz. Birde yeni
yapacağımız kamusal hizmet alanlarında engelli vatandaşların girip çıkabileceği
asansör ve merdivenler yapmalıyız. Otobüs ve trenlere rahatça binip
inebilmeleri için düzenlemeler yapmalıyız. Hacetlerini giderebilecekleri
tuvalet yerleri, telefon kabinleri, araç park yerleri yapmalıyız.
Kaldırımlarda engelli olanların da yürüyebileceği uygun
yerler yapmalıyız. Kaldırımları yüksek yapmak yerine çizgilerle çizilen
yerlerin neresi kaldırım, neresi araç yolu ve tabiî ki neresi engelli yolu
olduğunu öğrenmek ve halkımıza öğretmek gerekir. Kaldırımı yüksek yapınca
engelliler kaldırıma çıkamıyor. En kötü dükkân sahibi esnaf kaldırımı
kendisinin sanıp malzeme koyarak işgal ediyor ve yayaları araç yolundan yürümek
zorunda bırakıyor.
Yaya kaldırımı kenarlarına bariyer, korkuluk, vs gibi
engeller koyarak insanları üzerinden geçmeye kalkarak kendilerini tehlikeye atmaya,
engelli vatandaşlara engeller koymaya da gerek yok bence. İnsanımız yaya
geçitlerinin olduğu beyaz çizgili yerlerden karşıya geçmenin gereğini öğrenmeli
artık.
Şoförler de yayalara öncelik vermeli, en önemlisi trafik
kurallarına uymalıdır. Arabanın vergi ve fenni muayenesi olmasa da er veya geç
yaptırılır. Ama emniyet kemeri takmayıp, işaret ve ışıklara dikkat etmeyip
kazaya sebebiyet verince sağlık, canlar geri alınmıyor. Acele giden ecele gitse
belki daha iyi, sakat kalıp özürlü olmak kaçınılmaz oluyor.
Sosyal ve toplumsal hayatta engellilerin özgüvenlerini
kaybetmediği bir dünyayı onlara çok görmeyelim. Onlara sunabileceğimizin en
iyisi olan bir ortam sunalım ki; onlarında bilgi, yetenek, yaşam birikim ve
deneyimlerinden faydalanalım. Toplum olarak bir vücut gibi olalım ki, uzvumuz
ağrıyınca nasıl rahatsızlık duyuyor ve yok sayamıyorsak, toplumdaki engellileri
de yok saymayalım. Birlikte var olalım ve birlikte huzur bulalım.
Hiç beklemediğimiz bir günde bizimde engelli olabileceğimizi
düşünelim. 3 Aralık dünya engelliler günüyle yetinmeyip, bir günün değil, her
günün onların olması gerektiği bilinciyle onlara kucak açalım.
Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey
0 Yorumlar