Türkiye’nin Oscar adayı olarak bildirdiği (karışmasın, Oscar aday adayıydı sadece) Ateşin Düştüğü Yer, bu kararla hayli tepki almıştı. Altın Portakal’da dahi başvurusu kabul olmamışken sorun ya projede ya da Altın Portakal’daydı. Tepkilerin abartıldığını düşünsem de seyretmek için acele etmemiştim. Şimdi rahatça belirtebilirim ki ön yargılı olmamak lazım! Mayıs 2012’de gösterime giren filmin yönetmen koltuğunda oturan İsmail Güneş, senaryoyu da yazmaktadır. 105 dakikalık dramın oyuncu kadrosunda Hakan Karahan, Elifcan Ongurlar ve Yeşim Ceren Bozoğlu yer alıyorlar.
5 çocuklu Osman ve Hatice, Fethiye’de bir çiftlikte işçi olarak çalışmaktadırlar. Törelere karşı çıkmayan muhafazakar tutumları vardır. 16 yaşındaki çocukları Ayşe bir gün rahatsızlanır ve onu hastaneye kaldırırlar. Kalbinde sorun teşhis edilmişken Ayşe’nin 3,5 aylık hamile olduğu öğrenilir. İşin içine bir yandan evlat acısı girer, diğer yandan töre. Zira aşiret, aileyi rahat bırakmayacaktır.
İslamcı sinema akımının içinde olduğu bilinen İsmail Güneş, töre filmiyle karşımıza çıkmaktadır. Yaşanmış hikayeden uyarlandığı söyleniyor. Gerçi bu belirtilmese de tahmin edilecek bir şey. Doğu gelenekleri, Elazığlı aşiret üzerinden ele alınıyor. Töreye boyun eğilemez; söz konusu canınızdan çok sevdiğiniz evladınız olsa dahi. Tüm bakış açıları, kalbinizdeki sevgi tek karara boyun eğebiliyor, sessiz çığlıklar atıyorsunuz. Seyrederken gerçekten acı veriyor. Ne babanın ne de Ayşe’nin yerinde olmak istiyorsunuz. Öyle saf ve güzellikle babasını seviyor ki Ayşe, töreye beddua edesiniz geliyor. Osman’ın etkili ele alındığı şüphesiz. Baş rolü çok konuşmadan, bakışlarla dahi tanıyabiliyorsunuz. Zaten bu öykü için fazla diyaloga gerek duyulmuyor çünkü hem çok tanıdık, hem de sözün bittiği yerdeler.
Şimdi bir de işin gerçekçi boyutuna gelelim. Konu Türkiye’de (bu topraklarda çekildiği için diğer ülkelerdeki düşünceleri göz ardı ediyorum bir süre) hayli bilindik. Pek çok sinema projesinde, TV dizilerinde izlemişliğimiz var. Ne yazık ki hala gazetelerin manşetlerinde benzerlerini kahrederek okuyoruz. Bu noktada İsmail Güneş’in bize sunduğu yenilik nedir? Hiçbir şey. Öykü çok dokunaklı, kafi derecedeki müzikle içinize işliyor. Osman ve Ayşe de güzel irdeleniyor fakat bu kadar. Tabut şeklindeki beşiği, mavi pencereli evi, salıncağı, şişedeki suyu, evdeki radyoyu simge olarak göstermek pek karın doyurmuyor. Daha doğrusu bunlar yeterli gelmiyor. Kamera açıları başarılı olsa da öyküye derinlik katıyor mu? Çok değil. Anlatım ve kurgu sade tercih edilmiş. Böyle yoğun ve dramatik bir öyküde doğru karar olduğu kesin. Abartılı feryat figanlar yok, kabulleniş var. Finali de yüreğinize taş oturtabiliyor. Tüm olumsuza yakın eleştirilerime rağmen beni sonuyla etkilemiştir. Lakin Türkiye’den Oscar aday adayı olmak bu töre projesiyle zaten çok mantıklı görünmüyor(muş). Tepkiler bir bakıma doğru(ymuş).
Kadrodaki tüm oyuncuların başarısını tebrik etmek lazım. Hakan Karahan ikilimde kalan babayı çok gerçekçi oynuyor. Beni şaşırtan oyuncuysa 1993 doğumlu İzmirli Elifcan Ongurlar olmuştur. İlk projesinde bu kadar doğal ve başarılı oynaması, onlarca aday arasından doğru seçildiğinin ispatıdır. Umut vaat ettiği kesin.
Yazmadan geçemeyeceğim. Hamile kadınların karın kısmı daha gerçekçi olamaz mı?
http://seyirci-koltugu.blogspot.com/
http://seyirci-koltugu.blogspot.com/
0 Yorumlar