Yaz aylarında düğünler yapılır ya genellikle her yerde.
Bizde de Ramazan ayının Ağustos ayına denk gelmesi sebebiyle biraz düğün ve
derneklerde Eylül ayı itibariyle hemen her yerde olduğu gibi, yoğunluk var tabi
olarak bizim görev yaptığımız yerde de.
Her hafta bir düğün veya sünnet icra ediyoruz.
Tamam, anladıkta ‘ne var bunda’ diyorsunuz belki. Haklısınız
da, ne var bunda. Asıl söze gelelim o zaman. Düğünlerde dini nikâh işi bize
düşüyor haliyle. İki şahitle damadı alıp gittik geçen gün kız evine. Mehir
işlerini de görüştürüp bir yere bağladıktan sonra, gelin olacak kızdan başladık
‘falancanın oğlu filanı eş olarak kocalığa kabul ettin mi?’ diye. Sonra da
damada ‘falancanın kızını eş olarak zevceliğe kabul ettin mi? diye. Şahitlerin
de onayını alıp nikâh duasını ettik.
Tam kalkıp gidecekken şahitlerden biri ‘hocam kız tarafı
utangaç olur, neden önce damada sormuyorsunuz? diye gayrı ihtiyari bir soru
sordu. Bende ‘kadınlar nazik ve kırılgan olur, -niye önce bana sormadılar-
demesin gelin kız. Birde yuvayı da dişi kuş yapar. Bakalım yapacak mı
yapmayacak mı yuvayı, önce ondan öğrenelim ki; sonra yuvayı yapmazsa yuvasız
kalmasınlar diye ondan başladım diyerek’ şakayla karışık o anda işi
geçiştirdim.
Bundan hareketle bu konuda bir şeyler ifade etmek istiyorum.
Aslında evlilik bir elmanın iki yarısı gibidir. Asgari müştereklerde buluşarak,
eşit ve birbirini tamamlayan iki ortak parçaların birbirini tamamlamasıdır.
Kime sorsan aşağı yukarı böyle tarif eder evliliği. Ancak şunu da ifade etmek
lazım; kadın erkek eşittir, eşit nokta da buluşurlar desek de; her ikisinin de
konumu ayrıdır. Ne kadını erkeğin yerine, ne de erkeği kadının yerine
koyabiliriz.
Gelelim asıl soruya; neden hep ilk adımı erkeklerden ya da
erkek tarafından bekleriz. Neden hep ilk adımı erkekler atmalıdır. Hz
Hatice’nin Peygamberimize ettiği gibi kadınlar etse evlilik teklifini, ilk
onlar söylese erkeğe onu sevdiklerini niye olmasın. Filmlerde falan bakarız kız
erkek birbirini sever, ancak günlerce erkeğin dilinin çözülmesi beklenir. ‘Hadi
söyle artık şunu ne söyleyeceksen’ diye de sitem edilir.
Evlilik teklifini hep erkek yapmalıdır. Evlilik ve tanışma, sevgililer
günü ve benzeri günlerde hediye veya en azından bir gül ile eve gelmesi hep
ondan beklenir. Doğum günü hediyesi hep onlardan beklenir. Aslında kadın
çalışmıyor, parayı kazanan erkektir genellikle hediyeyi de o alsın denebilir.
Ancak günümüzde bayağı bir çalışan kadın var artık. Çalışmıyorsa da bahçesinde
gül yetiştiriyordur mutlaka, illa parayla alınması da gerekmez.
Yine kadınlar güzel sözcükleri hep erkeklerden bekler
genellikle, ancak kendilerinin böyle sözler söylemesini gereksizmiş gibi
görürler. Kendileriyle sohbet edilmesini isterler ama hep onların ilgi alanında
kalmak şartıyla. Onların ilgi alanından çıkıldığında ya kızarlar, ya da hemen
‘aman seninle de iki kelime konuşulmuyor ki’ deyip muhabbeti keserler.
Oturup TV seyredecek olsak, onların ya belli bir dizisi
vardır. Ya da eğlence, evlilik programı gibi izleyecekleri bir programları
vardır. Mesela erkekle birlikte; nadiren haber baksalar da,
Politik ve siyasi bir tartışmayı, bir açık oturumu birlikte
dinleseler olmaz mı? Hiç olmazsa ulusal bir maçı, bir filmi beraber seyretseler
olmaz mı? Oturup faydalı bir kitabı birlikte okusalar, özel günlerde sürpriz
yapan bir gül ile de olsa, bir güzel söz ile bile olsa kadınlar yapsa olmaz mı?
Mesela sabah evden çıkarken kapıya kadar gelip öpücük ve
güler yüzle işe yollayıp gözden kayboluncaya kadar pencereden bakıp, akşam
dönüşünde de aynı şekilde gözü yolda kalığını hissettirircesine camda yolunu
gözleyip, güler yüzle karşılayıp sıcak bir gülümseme ve hoş geldin kocacığım
diyerek muhabbetle karşılasa olmaz mı? Tabi erkek de aynı şekilde çekil önümden
yoruldum, cirbem çıktı zaten demeden, o da aynı güzellikte karşılık verse olmaz
mı?
İnsanların dünyası kitabının yazarı Saint EXUPERY; ‘Evlilik
iki kişinin birbirinin yüzüne bakması değil, aynı yöne bakmasıdır der. Bu söz, aslında
evlilikte eşlerin ortak ilgi alanlarının ve değerlerinin çok olması nispetin de
evliliklerdeki uyumun gerçekleşeceğine işaret eder. Kaç defa aynı yöne
bakabildik? Aynı yöne bakabilmeyi ne kadar gerçekleştirebildik? Bunun için ne
kadar çaba sarf ediyoruz. Yoksa elmanın yarısı tatlı yarısı ekşi de tatlanmayı da
hiç aklımızdan bile geçirmiyor muyuz?
‘Güzel bir gülüş karanlık bir eve giren güneş ışığına
benzer’ diyor Lev Tolstoy. Onun için insanların yüzleri devamlı gülücüklerle,
tebessüm halinde olmalı ki; her yer güneşle dolsun. Her yer huzur ve aydınlık
dolsun.
Bir erkek olarak bunları bekleyerek dile getirmenin
haklılığı yanında şunu da bilmek gerekir. Bir gül, ya da küçük bir hediye, ya
da güzel birkaç cümle ile kadınını güldürebilir. Ama aslı önemlisi; Bir kadının
dudaklarını değil; gözlerinin içini güldürmektir marifet. Dudaklarını komedisyen
ya da soytarı da güldürür. Gözlerini ise sadece yanında bulunmaktan huzur duyup
sevdiği adam güldürür.
Çinli bir bilge şöyle diyor: ‘1-Ev işlerinde ve zor işlerde
sana yardımcı olabilecek ve aynı zamanda iyi bir işi olan bir kadın bulman
önemlidir. 2-Esprili, nüktedan ve seni güldürmesini bilen bir kadın bulman
önemlidir. 3-Kendisine güvenebileceğin ve sana hiç yalan söylemeyecek bir kadın
bulman önemlidir. 4-seninle aşk yapmayı seven bir kadın bulman da önemlidir.
5-Bu dört kadının birbirlerini tanımaları çok daha önemlidir.’ Bu aslında şöyle
demektir. Öyle bir kadın bul ki; dört dörtlük olsun.
Dört dörtlük olsun tamam da; biz kendimiz dört dörtlük müyüz
ki, eş olarak aradığımızda dört dörtlük özellikleri ve hasletleri bekliyoruz.
Kim bilir onun istemeyeceği ne huylar vardır bizim üzerimizde de. Günün her
saati onun hoşlanmayacağı kim bilir ne işler yapıyoruz veya hoşlanacağı ne
işleri yapmıyoruz. Sonra da güldürmek ve mutlu etmek için değil de; kendimizi
affettirmek için çiçek veya hediye arıyoruzdur.
Karısını öldürüp yeni yaptırdığı evin temeline gömen adama
hâkim sormuş ‘neden karını öldürüp temele gömdün’ diye… Adam cevap vermiş ‘Hâkim
Bey! Kendisi istedi evi benim üzerime yap diye. Bende evi onun üzerine yapmak
için öldürüp temele koydum, yoksa canlıyken koysaydım zaten ölürdü ve ölürken
can çekişirdi’ demiş.
Bir başka adamın birisi çiçekçi dükkânına girmiş ve
çiçeklere uzun uzun baktıktan sonra çiçekçiye; ‘Affedersiniz karıma çiçek
alacaktım ama hangi çiçeği alacağıma bir türlü karar veremedim’ demiş. Çiçekçi
ise Adama; ‘Siz karınıza karşı hangi haltı yediğinizi bana söyleyin bende size
ona göre yardımcı olayım’ demiş…
Bizler evleneceğimiz kızda ya da kız isek erkekte hangi
özellikleri ararız şöyle bir beynimize soracak olsak; bir çırpıda sayacağımız
özellikler şunlar olurdu herhalde. 1-Çok güzel ya da erkekse çok yakışıklı olsun.
2- Çok zengin olsun, erkekse mutlaka güzel ve çok paralı bir işi olsun. 3-
Okumuş ve kültürlü olsun. 4- En az bizim kadar dinine diyanetine sadık olsun.
5- Bizi sevsin ve bir dediğimizi iki etmesin. 6- Asla bize yalan söylemesin. Bu
kadar kendimizce güzel hasleti bir arada taşıyan birini bulsak, hava da kapar bir
daha hiç yere koymayız zaten. Ama o derece iyisini nerde bulacağız. Önemli olan
birbirimize karşı hatalarımızı ve kusurlarımızı asgariye indirerek, azami
müştereklerde buluşmayı becerebilmektir.
Erkeğin de, kadının da; utanma, ar ve hayâ sahibi olması ve
bunu davranışlarında da göstermesi güzeldir. Hele de kadın azıcık nazlı ve azıcık
da edalı olursa daha alımlı olabilir. Bu da işin tabiatına uygundur. Ancak unutulmaması
gereken bir şey var ki; aşırı naz insanı candan bezdirir. Nazı kırmak için diyar
diyar peşinden gezdirir. Naz da cilve de kâfi derece de kalmalıdır.
Şairi belli olmayıp, iki kıtalık yapısıyla internet
sayfalını süsleyen aşağıdaki şiirin ilk uyaklarını değiştirdiğim bir şiiri
sözlerimin tam da burasında sizlere sunmak istiyorum. Şiir şöyle diyor:
‘Gönül ile aklı koydum kafese…
Biri "DAR" diyor, birisi "KES" diyor.
Çırpındıkça kaldım nefes nefese…
Biri "YAR" diyor, birisi "PES" diyor.
Yüreğim döndükçe döndü ak kora,
Sabrım demir aldı, yelkenler fora.
Gitmek istiyorum çok uzaklara.
Biri "DUR" diyor, birisi "ES " diyor...’
Alıntı
Oysa bizler yazı beklerken baharı tüketiyoruz. Havadakini
isterken tavadakini başkaları kapıyor. Çoğu zaman baharı yaz uğruna, aşkı ise
naz uğruna tüketiyoruz. Nazı gördükçe de papatyaları seviyor sevmiyor diye
yolarak fal bakmak uğruna tüketiyoruz. Hey kardeşim senin ve sevdiğinin bilmediğini
papatya nerden bilecek, yok mu hakikati söyleyiverecek? Hayat tükeniyor bir hiç
uğruna. Bilin artık, budur asıl gerçek. Bir de bakmışız yolun sonu gelecek.
Hadi geçmiş olsun.
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey
0 Yorumlar