16 Ağustos 2012 sabaha
karşı, yurtdışı yolculukların Yeşilköy’den önceki kapısı, “abla”nın kızının
evinin bulunduğu Okmeydanı’nda buluşan kız kardeşler havaalanına yollanır; birbirlerini
henüz tanımayan grup, rehberleriyle buluşur, 06:55’te havalanır, 3.5 saat
yolculukla, aktarma için Madrid’e konarlar.
Kendilerini,
Atlantik Okyanusu’nu aşıp Güney Amerika’nın Pasifik kıyısındaki Ekvador’a taşıyacak uçağı beklerken,
konuşmalarına kulak misafiri olup, yolculuklarının
hedefini soran esmer bıyıklı bey anlatır: Teknisyendir, Venezüela’da
hastane inşaatı yaparlarken taşeron İngiliz Musevî firmanın ödemeyi kesmesi
üzerine işi askıya almışlar, önce işçileri yollamışlar memlekete, şimdi de
mühendisler ile kendisi dönmektedir. “Gasp
olayları çok, 5 m .
ötedeki kafeteryaya hep asker eşliğinde gidip döndük. 12 katlı apartmanlar
demir parmaklıklarla sarılı, bir dükkândan alışveriş ederken parayı verip
istediğini söylersin, adam parayı alır, istediğini sonra delikten uzatır.”
“Abla”nın
kolundaki saatle 24:20’de, yüksek varyantlı yollarla desenli dağlık başkent Quito’nun Mariscal Sucre Havaalanı -belli
ki pek de uzun olmayan- pistine, uçaktaki çocukların lunapark neşesi yüklü
çığlıkları arasında gümmm! diye
inilerek 17 saatlik yolculuk tamamlanır.
Saatler 8
saat geri alınır; tepelere bulutlar inmiş serin şehirde hava 21 derece.
Rehberlik ettiği hanımla, Panama Kostarika’dan gelip kendilerine eklenen ikilinin
tamamladığı –ikisi rehber- 24 kişilik
grup, yerel rehber –ufak tefek genç yerli-
Cristian’la tanışır, şoför Vincent’in kullandığı arabayla şehir içinden, 10 km . uzaktaki merkeze
yollanır. Cristian’la Vincent ,
-gezi dönüşü “abla”nın küçük kız
kardeşinin bir maille Cristian’dan sorup öğrendiğine göre- Ekvador’da
dolaştıkları bir haftada, grupla birlikte 1000 km’den fazla yol yapacaktır.
Defteri
elinde, gözü, yoksul ama tertemiz caddelerde “abla”, Cristian anlatır, Reyhan
çevirirken not eder: “Ekvador’un başkenti
Quito, Dünyanın en yüksek başkenti, La
Paz ’ın en yüksek başkent oluşu tartışmalı, Bolivya görevleri
farklı iki ayrı başkentten yönetildiği için… Ülke 13 milyon nüfuslu. Quito
ikinci büyük şehir. Butik, kolonyal otel merkezde, akşam çevre gezilebilir;
dükkânlar 20:00’de restoranlar gece yarısı kapanır. 2800 metredeyiz, hızlı
hareket ederseniz çarpıntı hissedebilirsiniz. Bol su ve çikolata öneriyoruz.
Teknolojimiz yeterli değil, İsviçre kadar ünlü değiliz ama çikolatamız
güzeldir… Ekvator kuşağında yaşayanların cildi terlemeyi ve ısı dengesini
sağlayabilmek için daha incedir, soğuğa da daha duyarlıdırlar… Amerikan Doları kullanılıyor,
alışverişlerinizde para üzeri Sucre verebilirler, aynı değerdedir… Kenti boydan
boya kat eden 44 km
uzunluğundaki ana caddede tramvay hattı var… Geçtiğimiz Rio Amazonas, otellerin olduğu, turistlerin ilgi gösterdiği en
hareketli cadde…”
Tanıdık
Dole muz kolileriyle yüklü kamyonetin, otelin begonvilli bahçe kapısı önünden
çekilmesini beklerken hanım rehber “Ekvador
güvenlik açısından telaşı gerektirmemekle beraber dikkatli olmalıyız” der, “pasaport bavulda, fotokopisi çantada olsa
yeterli.”
Hotel Cafe Cultura Quito’nun güler
yüzlü personelinin girişte, dilimli, iki kanatlı kapı ardında tavana dek
kemerli nişleri kitap dolu, derin rahat koltuklu, harıl harıl yanmakta şömineli
bir büyük odayla karşıladığı ziyaretçiler, ahşap zeminin dostça gıcırdadığı duvarları
resimli, bazılarında ayaklı küvetlerin korunduğu eski eşyalarla süslü her odası
farklı döşenmiş odalarına dağılırlar. “Abla” ile ortanca kız kardeşinin payına eğimli
ahşap tavanlı, çapraz hatıllar arası –kim
bilir ne sevinçlere, elemlere tanık- tuğla duvarlı, alçak raflarına eski
kitaplar sıralı sıcacık bir çatı katı düşer.
0 Yorumlar