Banner

“Abla” grubuyla katılımcılar on dördüncü gün Caracas’a, ertesi gün de memlekete dönerler.


30 Ağustos 2012 sabahı, kahvaltıda, tanıdık bir sima; lokma. Sırt çantasını resepsiyona bırakanlarla “abla” grubu, üç tanesinin suyun ortasında durduğu palmiyeli, pembemsi kumu özel, -kumsaldaki cafenin çatı ön-arka üçgeni uçak burnuyla süslü- lagüne, bol fotoğraf çekilen kısa bir yürüyüş yapar. Rastladıkları, minik burunlu ince hatlı yüzleriyle ufak tefek yöre insanı, ona göre o kadar Asyalıdır ki, “abla” Canaima’daki günler boyunca, kendisini Güneydoğu Asya’da hisseder.

10:30’da, yürüyerek de ulaşılabilen küçük havaalanından bindikleri pervaneli uçaklarla, şelalelerin uğurladığı grup, toprağın hiç görünmediği, su baskınına uğramış orman manzarasını aşar, öğle saatinde Puerto Ordaz Havaalanı’na konar. Kendilerini Caracas’a götürecek uçak gecikir; bu, gruba lezzetli kurabiye, guava lokumu gibi özel lezzetleri keşfetme olanağı sağlar.

Caracas’ta Ludwig’in karşıladığı grup, yükselerek kente giderken 600.000 kişinin yaşadığı, suç oranının %90’lara vardığı -altyapısız gecekondu mahalleleri- Barrio’dan geçer. “Kent, yaklaşık 1000 m ile 700 m arası yükseklikte dağlarla çevrili bir vadide kurulu” der Ludwig, “batıdan girdik, doğuya modern kentin başlangıcına doğru gidiyoruz… Negro Assado tatlı soslu biftek, Arepa denen hamburger, muz kızartması, pirinç, fasulye tipik yemekler…”

Ludwig grubun ertesi sabah şehir turu için otelden çıkarken, plaj turisti gibi giyinmemesini, değerli şeylerini üzerinde taşımamasını rica eder. Dışarının zor seçildiği, koruma amaçlı “tented” füme camlı arabada, bu kez Ludwig katılımcılar için bir miktar para bozar.

Otelin girişindeki solda sigara içilmez, sağda silahla girilmez tabelaları, gözden kaçacak gibi değil.

Akşam yemeğine, birlikte -üstüne elektrikli teller eklenmiş, yukarılara dek çıkan parmaklıklarla sarılı binalar önünden- yürünerek gidilir. İyi niyetli garsonlarla grubun, azıcık İspanyolcaya İngilizce karıştırarak elbirliğiyle, mönüdeki en tanıdık isimlerle düzenlediği, sürahiler dolusu –“abla” grubunun Endülüs gezisi sırasında Sevilla’de tanıyıp bayıldığı- sangria’lı yemeğe, TV’den naklen yayınlanan, haklı iddiasını her zaman sürdüren Venezuela Güzellik Yarışması eşlik eder.

Dönüşlerinde camlı kapısını sıkı sıkı kapalı buldukları otelin neşeli kapıcısı gelenleri, hoşgörülü kız yurdu nöbetçisi edasıyla incelemeden bırakmaz.

31 Ağustos 2012 sabahı, füme camları ile şoför kısmı, dantelli kırmalı perdeli karanlık, soğuk otobüsle başlanan şehir turu için yola koyulan gruba Ludwig “Şehrin yeni bölümündeyiz” der, La Merced’e gidiyoruz, oradan yükseleceğiz. Nüfusun %71 yerli, %18 beyaz, %9 -kıyılarda- Afrikalı, %1 Hintli… ”

Dağın kaymasını engelleyen yüksek duvarlar ardında parmaklıklı, elektrikli telli, özel güvenlikle korunan zengin evleri, golf kulübü… “Tepedeki evler, 300-400 metrekare 1 milyon USD”

Taraçadan kentin zengin bölümünü fotoğraflayan grup yola koyulur: “Batıdaki ilk yerleşim 1567, yıkılıp yerine yeni kent yerleştiği için kolonyal bölüm çok az” diye devam eder Ludwig “ayrıca koloni döneminde de burası önemli değilmiş… yeşil alan Botanik Bahçesi…” Cadde üzerinde sıkça, salsa kursu tabelaları; deprem kuşağında olmalarına karşın, vadiye saplanmış çok katlı binalar… “Yoksulluğu rakamla ifade etmek çok zor, Chavez %50’ye indiğini söylüyor ama rakamlarla oynanıyor. Vergi kaçırmak için Barrio’da yaşayan zenginler var… Sermaye medyayı, haber kanallarını kontrol ettiğinden, Chavez çoğunluk dağlarda yaşayan halka, makarna, pirinç paketleri arkasına koydukları mesajlarla ulaşmıştı… Adı, Güzel Dağ anlamına gelen semti geçiyoruz… Metro 47 duraklı… Şehri boydan boya geçen kirli bir nehir var.”

Direklerde, 7 Ekim’de yapılacak seçimde Chavez’e rakip olacak 40 yaşlarındaki aday Capriles Radonski posterleri; “Ailesi Polonyalı, Nazilerden kaçmışlar, 90’larda valilik yapmış.” Ludwig’e göre “Şansı yok”. Chavez sonrası olumlu gelişmeler? sorusu, “Eğitime çok yatırım yapıldı, petrolle ilgili imtiyazların geri alınmasının ise olumsuz etkisi oldu, birden zenginleşme tarımda tembelliğe neden oldu, şimdi tahıl ithal ediyorlar, turizme de ilgi yok” yanıtı alır.

Grup, çok geniş bir alanı kaplayan dikdörtgen formlu Özgürlük Anıtı’nda durur. 1814-1820 arası tüm savaşların, karşılıklı iki devasa, önlü arkalı kolon üzerinde kabartmalarla anlatıldığı anıt, sağlı sollu dizilmiş, 11 –Miranda, Ribas, Brion, Arismendi, Piar, Bermudez, Marino, Urdaneta, Bolivar, Sucre, Paez- kahramanın heykelleriyle çok etkileyici.

Bakımlı çevresi çiçekli, sıra sıra palmiyeli, tertemiz çivit mavisi mozaik zeminli, beyaz bulutlu göğün aynası uzun havuzların aralarında, dört çıplak kadının başı üzerinde yükselmiş fıskiyeli dört küçük havuzla devam eden uzun anıt/park, –karşı kaldırımda yenilenmekte, yerlilerin yaşamı, beyaz adamın gelişi, özgürlüğün kazanılması konulu üç mozaik pano- aslanlarla çevrili yüksek alanda, ardında dikilitaşla, at üzerinde yerli heykeliyle sona erer. Yerli heykelinin durduğu platform, 200 km ötede yapılan son savaş ile barış antlaşmasının imzalanışı konulu kabartmalarla süslü. Ludwig’in palmiyeler üzerinde uçuşan bir çift siyah kuşun ülkenin sembollerinden papağan olduğu açıklaması, “abla” grubunun papağan imajına uymadığından pek itibar görmez.

6 milyonluk kentin sıkışık trafiğinde ağır ağır yol alınırken, ülkeden ayrılalı hiç tükenmeyen ikramlara eklenen hurma ile süren turda “abla”nın gördükleri: Canaima konulu güzel duvar resimleri; iki adımda bir, en çok, köşesi beyaz yıldızlı, sarı, lacivert, kırmızı kalplerle, Corazon de mi Partria yazılı, -çok sevdikleri, “abla” ya kalırsa bilincin dönüşümünün en güçlü kanıtlarından safkan yerli başkan- Chavez konulu seçim sloganları; futbol ve beyzbol stadları; turuncu yelekli toto, loto satıcıları… “Reklâm konusunda sınırlama var, eskiden kalma çok büyük panolar kaldırılmış”… Sinagog, ardından görünen Latin Amerika’nın en büyük camilerinden birinin minaresi… Mahogany (abanoz) ağaçları parkı; kentin en yüksek binası; ulusal sanat müzesi; çocuk müzesi; mimarlık müzesi; eski boğa güreşleri arenası, şimdi müze; halk pazarı… Büyük cipler arasından süzülen çok sayıda motosiklet; festivallerde bir kasabanın canlandırdığı şeytanlı, Hıristiyanlık sembollü, maskeli danslı gösteriyi konu eden detaylı duvar resmi; seyyar yiyecek içecek satıcıları… Eğitim Bakanlığı önünde ara sıra yolu kesen lobutlu akrobatlar Chavez için seçim propagandası yapmakta.

Kolonyal caddede yürüyerek, tabelasında 24 Julio 1783 yazılı, Bolivar’ın, doğup çocukluğunu geçirdiği büyük kolonyal eve varan grup yüksek tavanlı petek karolu, 1920’de restorasyon görmüş odalarda, duvarlar dolusu, zenci dadısının ellerinde, 13 yaş töreninde, şair öğretmeniyle, iki kez gittiği Madrid’te tanışıp severek evlendiği, 8 ay sonra sarıhummadan ölen karısının yatağı başucunda bekleyişi, 1811’deki büyük depremde “Bu size Tanrı’nın cezası” diyen papaza, “Doğa bile karşı çıksa yolumuzdan dönmeyeceğiz” deyişi, İspanyollarla savaşları… konulu tablolar görülür.

Öğretmenleriyle bir anaokulu öğrencilerinin şenlendirdiği evin diğer bölümleri; atların tımar edildiği eğimli orijinal zemin, yalak; bahçede gövdeye yapışık gibi duran pembe orkide, Mayıs Çiçeği; tepeden ulusal banka binasının baktığı, sütunlu kemer ardında -sağlık sembolü- nar bahçesi; köleler bölümü; mutfakta, dolaplarda kap kacak, tahıl ezmeye yaran taş kurna, masa, sandalyeler; yemek odasında Meksika’da üretilen Çin porselenlerinin olduğu camlı dolaplar…

“Bolivar tüm servetini bağımsızlık savaşı sırasında harcamış…” Chimborazo savaşının çok kötü gittiği sırada depresyona kapıldığı bir anda, bir melekten ilham alışını anlattığı şiiri resmeden çok etkileyici tablo; şapel; ayrı bölümlerde kadınlar ve erkeklerin odaları; akrabalarının portreleri; evlilik töreni,  “anne babasını da bebekken kaybetmiş Bolivar, eşini kaybedince bir daha evlenmemeye yemin etmiş”; 1498’de Kolomb’un ilk gelişi,  1811’de ilk başkaldırı konulu tablolar. “Caracas o zamanlar, kırmızı kiremitlerin şehri diye anılıyormuş.

Bitişikteki bir başka Bolivar Müzesi’nde girişte, boydan boya, ilk meclisin toplanıp bağımsızlık antlaşmasını imzalaması konulu tablo; avluda, ortada havuz, güneş saati, armalı taşlar, balkonlar; içeride 1.62 boyundaki Bolivar’ın giysileri, dört kişinin taşıdığı bir kişilik tahtırevan, top ile savaş alanından siper canlandırması; köleler için kaçışlarını önleme ve işkence aletleri…

Kolonyal cadde yürünürken rastlanılan küçük meydanda Rus roketi esinli kırmızı siyah anıt; adım başı Chavez taraftarlarının broşür dağıttığı çadırlar; Plaza Bolivar’a bakan, Bolivar ile karısının birkaç ay yaşadıkları ev… Park girişinde serbest zaman sonrası buluşmak için sözleşen grup, çevreye dağılır. “Abla” grubu, meydan çevresindeki dışişleri, kulesi depremde yıkılan katedral, valilik binalarına göz atar; mimarisi Arjantin ve tango esinli Teatro Principal cephesindeki –baş iskeleti etlendirilerek bilgisayar yardımıyla yapılan gerçeğe en yakın, iki farklı açıdan - Bolivar portreli koca afişleri fotoğraflar.

Bol ağaçlı küçük meydanın ortasındaki 1874 tarihli, iki ayak, kuyruk üzerinde duran –Lima’dakinin kopyası- atlı Bolivar heykeline bakarken yanlarına yanaşan, kırmızı bere, yeşil pantolon, postallı görevlinin -Guardia Patrimonial- armalı krem gömleğine işli adı, W. Pacheco. “Abla” grubuna önce granit anıt üzerindeki heykeli, sonra çevredeki önemli binaları tanıtır. Bedava okumasını, İngilizce öğrenmesini sağladığı için minnettar göründüğü Chavez’den coşkuyla söz ederken, meydanda gördüğü akrabalarını -yaşlıca bir hanımla genç oğlu- yakalayıp getirir; nereden olduklarını öğrenince sevgiyle “hoş geldiniz!” dediği “abla “grubuyla tanıştırır. O kısacık zamanda öyle kaynaşırlar ki, küçük kız kardeş grubu fotoğraflarken, iri kıyım genç, çektiği fotoğrafı uzaktaki kız arkadaşına gönderir.

İyi dileklerle vedalaşılır, “abla” grubu, görevlinin sözünü ettiği kadınlar manastırını keşfetmek için ara sokağa dalar. Birden duraklarlar; Estambul Kebap tabelası altında, elinde döner bıçağı, başında kepi, gömleğinin sırtında laleli Turkey logosu işli bir adam! Kardeşlerin, “Hayırlı işler, kolay gelsin” diye başlattıkları; Çorumlu Adil (Aydın) Bey’in 3 yıldır burada olduğunu, çağırdıkları yerlere gidip dönerciliği öğrettiğini, evine 8 ayda bir gittiğini, evet, zor olduğunu…, Venezuela’da 100, Caracas’ta 20 Türk bulunduğunu aktardığı sohbet, “…alışveriş ederken dolar falan çıkarmayın, yasak burada” uyarısıyla sona erer. Gurbet elde köylüsüne rastlamışlık sevecenliğiyle ayrılırlarken, Adil Bey arkalarından seslenir “bir şey ikram etseydim?

Bir eczaneden su ile merak ederek aldıkları kızarmış muzu çok tuzlu bulan “abla” grubu, meydanda diğerlerine eklenir. Beraberce, Chavez’in çalıştığı, önü kırmızı berelilerce tutulmuş Miraflores Palace önünden geçer, otobüse binerler.

Sağlı sollu tepelere serili, alt yapıdan yoksun olduğu için veremin yaygın olduğu Barrio’lar arasında, trafiği sıkışık oto yolda santim santim yol alarak havaalanına ulaşılır. Ludwig ile geziyi birkaç gün daha uzatacak olan, gruptan bir hanım ve rehberiyle vedalaşılır.

Görevlilerin, işaretle ayakkabı çıkartarak x-ray’e soktuğu grup, söylenerek, -uzun gece yolculuğuyla İstanbul’a aktarma yapacakları- Madrid’e gidecek uçağa binmeye hazırlanır.

1 Eylül 2012 akşamüzeri Yeşilköy Atatürk Havalimanı’a indiklerinde “abla”nın kol saati, -kim bilir hangi coğrafyaya ait- 8:40’ı göstermektedir.


Venezuela güzellik yarışması haberi

Caracas Özgürlük Anıtı

Caracas görselleri

Plaza Bolivar görselleri

Chavez;  Corazon de mi Partria

Yorum Gönder

0 Yorumlar